Mutluluk? Birini mutlu edebilmek için ne gerekliydi? Bir çiçek? Değil mi? Ah, o zaman bir hediye? Oda mı değil? Sevdiğin insanın sana gülümsemesi? Belki..
Annem, bugün kahvaltıda oldukça mutluydu? Hayatımda hiç göremediğim kadar mutlu. Nedenini sorsamda benden gözlerini kaçırması ve şölende ki yiyeceklerin seçimini hakkında konuşmaya başlamasından dolayı cevap alamamıştım . Uzun zamandır misafir ağırlamadığımızdan heyecanlıydı. Benim için Mısır'dan getirilen kumaşla dikilmiş elbise hazırlatmıştı, aşçılara en lezzetli yemekleri yapmaları için emir vermişti. Korumaları arttırmış ve günün kusursuz geçmesi için fazlasını gerçekleştirmişti.
"Elbiseni artık giyinmelisin, davetlilerimiz gelmeye başladılar. Birazdan şöleni başlatacağım." Yadırgıyordum onu ve hareketlerini.
Odama ağır hareketlerle çıktım, beni görenlerin işlerini bırakıp eğilmelerine tepkim, hiç birşeydi. Tahta kapıyı açıp içeri girdiğimde yatağımı toplayan kızı gördüm. "İşini sonra halledersin, şuanlık bana yardım et." Benim sesimi duyunca mı yoksa işine kendini çok mu kaptırdığından, bedeni yaprak gibi titredi.
"Tabi, efendim." Büyük camın hemen yanında duran elbiseyi alıp geldi. Yatağın üstüne bırakıp arkama geçti. Yardım edebilmek için saçlarımı sağ omzumda topladım.
"Adın neydi?"
Sırtımdaki bağları çözerken bi anda eli dondu; "Meleki efendim."
"Meleki." Güzel bir ismi vardı, insanın çabuk ağzında yer edecek kadar güzel. Sadece ismi değil kendisi de öyleydi; bal renginde büyük gözlerine yansıması olan bal saçları vardı. Buğday teni ve dolgun dudakları ben burdayım diyordu. Onunla sohbet ederek giyinmeye başladım. Kendim gibi hissetmiyordum. Ben insanlarla fazla gerekmedikçe konuşma gereksinimi duymaz veya temas halinde bulunmazdım. Bu kıza karşı beni çeken birşey vardı.
Kısa süre sonra hazırlığım tamamlanmıştı. Aynanın karşısına geçtiğimde; beyaz tenimin üstünde, belimi saran şarap kadar kırmızı ama gece kadar asil bir elbise vardı. Belden aşağısında kabarıyordu. Omuzlarımdan aşağıya dökülen siyah saçlarım dalgalı bırakılmıştı. Kulağımda ve gerdanımı kaplayan aynı siyah elmastan yapılan mücevherler vardı. Ayaklarımda bilekten ince kemerli, siyah, oldukça şık bir ayakkabı vardı. Yüzüm oldukça sert ve donuktu. Buna etkisi olan kalkık burnumdu. Hem cinslerim benim yaşlarımda gülümsemeleri ağızlarından eksik olmazdı. Ama benim dudaklarım yerlerinde sabit duruyordu. Gözlerim gümüş gibi griydi. Aynalı masanın üstünde koku şişesini alıp boynumun iki tarafına sıktı. Burnuma rahatlatıcı kır çiçeklerinin kokusu doldu. Hiç birşey demeden odadan ayrılıp şölene adımlarımı hızlandırdım.
Şölen başlamıştı. Etrafı inceleyerek altın tahtların olduğu yere sağlam adımlarla yürüdüm. Gülerek yemeklerini yiyenler, çocukların eğlenerek izlediği gösteriler, ağızlarından alev püskürtenler.. kahkahaların eksik olmadığı bir ortam düzenlenmişti. Tahtıma oturduğumda annemin de etrafı süzdüğünü fark ettim. Sağımızda kalan masada aileler birlikte oturmuş ve eğlenerek yemeklerini yiyorlardı. Asla böyle bir aile olamamıştık. Her zaman birlikte değildik, babası öldüğünden beri yalnızdı. Bir kez daha onunla, bahçede koşamadı, ormanda onunla ata binmedi, onunla ava çıkmadı. Bu yüzden asla bir aile olamamışlardı. Annem ile mutluyduk ama değildik. Bir taraftan onun varlığıyla mutlu oluyor diğer taraftan ona yaklaşamamaktan öfkeleniyordum. Onunla bağlarımız kopmuştu artık, ona baktığımda birşey hissetmiyordum, içimde bir sıcaklık yoktu.
Çok kalabalıktı, krallıklar toplanmıştı. Annem heyecanla yerinden kalktı, karşımızda saçlarına ve sakallarına ak düşmeye başlayan oldukça yiğit birine benzeyen adam önümüzde reverans yapıp annemin karşısına geldi. Ela gözleri önce annemi bulup "kraliçem (sonrasında beni bulup) prensesim" diyerek tekrar baş selamı verdi.
"Lavinia, seni bu beyfendi ile tanıştırmak istiyorum. Âmir ile daha yeni tanıştık ve bir karar aldık. İki krallığı daha iyi güçlendirmek ve verimli hale getirmek için birleşmeye karar verdik. Koca krallığı tek başıma yönetmek çok zor benim için, yükümü paylaşmam gereken zamanı buldum. Bu konu hakkında senin görüşlerini alabilir miyim?" Evet dememi isteyen gözleri parlıyordu.
Uzun bir süre ikisine baktım, babamdan sonra tekrar mutlu olabilmesini sağlayan yanındaki adamdı. "Mutluysanız ve madem krallık için diyorsun, siz daha iyi bilirsiniz kraliçem." Küçük bir reverans ile ortamdan ayrılmıştım ve ormanın derinliklerine doğru yürüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT KAPANI
FantasyKılıcımı iki elimle yukarı kaldırdım, gözlerimi bir an olsun onun gözlerinden ayırmadım; Kılıcı hızlıca indirirken mutluluğun beni esir almasıyla kahkaha atmaya başladım..