Hasret

3.7K 340 416
                                    

Jimin'in Ağzından

Hayatımın birçok evresinde, her şeyin belli bir sebep yüzünden ortaya çıktığına inanmıştım. Her şey bir zincir misali iç içe geçmişti. Birisi koptuğunda, ard arda hepsi kopmaya başlıyordu. Tıpkı düşen ilk domino taşından sonra, hepsinin yere devrilmesi gibi. Bir şey, bir başka şeyi doğuruyordu. Hiçbir şey asla ama asla sebepsiz değil diye düşünürdüm, ve bu düşüncemin kolay kolay değişeceğini hiç düşünmemiştim.

Jungkook gelene kadar.

Hayatıma neden, nereden, nasıl girmişti bilmiyordum. Neden beni kaldırmaya çalışmış, nereden beni bulmuş, nasıl bana kapılmış bilmiyordum. Neden beni seçmiş, nereden bulmuş bu gücü, nasıl her şeyime rağmen dimdik kalmayı seçmiş bilmiyordum. Jungkook hakkında bilmediğim birçok şey vardı. Jungkook beni bilmediğini, tanımadığını, görmediğini sanarken çok ama çok fazla yanılıyordu.

Onu görmeyen bendim.

Son bir belki iki haftadır -günlere bakmıyordum artık, ayın kaçındayız takip etmiyordum- ondan uzaklığım en sert iç titretmelerini yaşatıyordu kalbime. Bu nasıl bir acıydı, nasıl bir sızıydı anlam veremiyordum. İçimde, tam göğsümün ortasında bir şey tel tel sökülüyordu. İçim tırmıklanıyordu. Kafamı hiçbir şeye veremiyordum, odağım allak bullak olmuştu. Hiçbir şey eski tadı vermiyordu bana, her adımımı onun için atıyordum. Gün içinde dalıp gittiğim en ufak boşluk zihnime onu sevişlerimi düşürüyordu. Yanaklarını seviyordum bu zihnime düşen uydurmaca görüntülerde. Dudaklarını, saçlarını, omuzlarını, karnını, gözlerini hatta ve hatta bazen bacaklarını bile seviyordum. Sarılıyor, dokunuyor, öpüyordum onu. Bunların hepsi hiç beklenmeyen anlarda, beklenmeyecek kadar kısa sürede oluyor ve hepsi beklenmeyecek kadar büyük etki bırakıyordu bünyemde. Sadece, sadece rüyamda güldüğünü görmek bile bir buçuk gün boyunca kendime gelmemi engellemişti.

Daha ötesi, rüyalara inandığım bile olmuştu. Gülüyorduk, mutluyduk. Gözümü açar açmaz 'iyi' olduğumuz fikri esir almıştı beynimi. Yüzüme suyu çarptığım an da ıslanmıştı yanaklarım.

Sonsuzluk kadar uzun geliyordu yatakta kıvranışlarım, gün çok sancılı doğuyordu, veya bendim sancılı uyanan. Bilmiyordum artık. Hiçbir şeyi hiçbir şeye yoramayacak kadar yorgundum. Yeni başlangıçlar yapamayacak kadar baygın, içime ikinci bir soluk sığdıramayacak kadar doluydum.

Bu hisler her an beynimi işgal ettiği gibi, alışmış olduğumu benden gizliyorlardı da. Belli bir süreden sonra atlattığımı sanıyordum fakat yaşadığım saniyelik bomba etkileri o şeyleri atlattığımı değil, alıştığımı gösteriyordu. Hatta ve hatta bazı şeyler alışkanlığı bile geçmiş, nefes almak gibi sürekli ve istemsiz bir zorunluluk haline gelmişti benim için.

Jungkook'u sevmek gibi.

Bazen bir kan akıyordu yüreğimden, en içinden. Bir nefes duruyordu yangın yerimde. Annemin küçükken bana sürekli söylediği tembihlerini hatırlıyordum, küçükken en sevdiğim çikolatayı hatırlıyordum. Güneşe bakmaya çalışmalarım geliyordu aklıma, saçlarımın arasına dolan o soğuk rüzgâr geliyordu aklıma. Dizimdeki ilk yara canlanıyordu, en sert ayakta kalmaya çalışmalarım canlanıyordu aklımda. Jungkook her şeyimi bir bir bana yaklaştırıyordu. İçime gömdüğüm o keskin bıçağı, kemiğime dayıyordu.

Onu bütün alışkanlıklardan öteye taşımıştım ben, yaşama biçimim olmuştu artık. Korkuyordum ancak, ellerini bırakamıyordum. Kuru dallar gibiydim. Onun bahar gelmiş ağacından gitmek istemiyordum. Bencildim çokça. Ne zaman gidişlere karar versem, mıhlanıyordum olduğum yere. Onu görmem ile değişiyordu rollerimiz. Ağır ağır gidişlerini izliyordum. Jungkook gidiyordu. Jungkook gidecekti. Jungkook vazgeçmişti. Ben onu tutamıyordum. Ben onu hiç tutamamıştım.

Your Lover Boy ℘JiKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin