Kapımın tıklatılmasıyla çizimimden başımı kaldırdım. Acaba vicdanıma uyup onu eve almakla hata etmiştim? Neden insanlık yapıp onu eve aldıysam?
Ben cevap vermeyince odamın kapısını yavaşça aralayıp girdi, gözlerimin içerisine ifadesizce baktı.
"Şey. Ben pizza sipariş ettim. Beraber yiyelim diyecektim." Ben bunaldığımı belirten bakışlar yollarken "Dememiş sayalım o zaman," diyerek odadan çıktı. Odadan çıkmasının ardından başımı pencereye çevirdim. Akşam karanlığında ay 'ben güneşten farksızım' dercesine ışıl ışıl parlıyordu. Havanın soğukluğundan dolayı gökyüzünde bir tane bile yıldız yoktu. Kışı seviyorum.
Yerimde huzursuzca kıpırdandım. İki saattir odada aralıksız resim çiziyordum, her yerim tutulmuştu. Aslında resim çiziyorum da denemezdi. Acımamasına rağmen elimdeki dikişlere dikkat ederek çizmeye çalışıyordum. Resmen sıcağı, soğuğu ve acıyı hissetmiyordum. Bunu bu zamana kadar farketmemem çok garip doğrusu.
Ayağa kalktım, resmimi çalışma masamın üzerine bıraktım. Biraz su içmeye ihtiyacım vardı. Aslında o gereksizle karşılaşmak istemiyordum, fazla konuşuyordu. Kendi evimde rahat edemiyordum, hale bak.
Telefonumu alıp odadan çıktım. Salondaki gereksiz yemek yiyordu. Onu umursamadan mutfağa girdim ve kendime bir bardak su aldım. Aslında acıkmıştım, o gereksiz ile yemek istemiyordum. Boşalan bardağı tezgahın üzerine bırakıp salona girdim. Gereksiz benim salona geldiğimi görünce şaşırdı. Televizyon açıktı, maç yorumları gösteriliyordu. Aylardır açılmayan televizyon uzun zaman sonra açılmıştı. Gereksizin çaprazındaki koltuğa yerleşirken masadan bir pizza dilimi aldım. Katlanabilirdim herhalde.
"Ben açlığı da hissetmezsin sanıyordum," dedi gülerek. Bu söz benimde sırıtmama sebep oldu ama bunu ona belli etmeden yaptım. Pizzadan ısırıklarımı alırken telefonumu sehpanın üzerine bıraktım.
"Tek mi yaşıyorsun? Annen baban nerede yaşıyor?" Sorduğu sorular canımı sıkmaya başlayınca gözlerimi devirdim. "Ben de tek yaşamak isterdim."
Cevap vermek zorunda hissetmediğim için konuşmadım. Hayatımda çok az hata yaptım, hatalarımdan biri de bu gereksizi eve almak oldu. Bu da kendime sorduğum bir soru işte. En yakın zamanda onu kendimden uzaklaştırmalıyım.
***
Kör.
Resimlerimin çehresine takındığı özel lakap buydu belki de. Benim resimlerim kör insanlar için yapılmış, onları dünyanın güzelliğinden soyutlayıp ruhun güzelliğine taşıyor. Onlar bakıyor, göremiyor. Gören insanlar ise bakmasına rağmen ruhun güzelliğine karışamıyor, keşfedemiyor. Sadece o görüntüyü ara sıra hatırlamak için beyninin derinliklerine gömüyor. Ruhuna kaydedenler ise hayatına bir ders olarak onu kazıyor, davranışlarını resimden aldığı tutkuya bağlıyor.
Ceketimi üzerime geçirip resim defterimi koyduğum resim çantasını elime aldım, odadan çıktım.
"Ben de seni bekliyordum. Kahvaltı ettim, sanada bir şeyler hazırladım. Yesene." Erken kalkmaktan zaten nefret ediyorum, bir de rahatsız edilmek hayattan bezmeme neden oluyor. Sahi bu çocuk neden hala evden gitmedi?
Ona en sinirli bakışlarımı yollayınca "cevap alınmıştır," dedi ve ayakkabılarını giydi. Botlarımı giyerken bu gereksizle aynı çatı altında daha fazla kalmamayı düşünüyordum.
Evden çıktığımızda çok enteresan bir şekilde hiç konuşmamıştı. Bu durum benim işime geldi tabii. Çenesini daha fazla çekebileceğimi sanmıyorum.
"Sana bir şey demem gerekiyor." Bende ne zaman konuşacak diye merak ediyordum. Yine saçma sapan bir şeyler söyleyecekti. Onunla göz irtibatı kurmadan yürüyerek diyeceklerini bekledim. Aslında hiç merak etmiyordum, kendisi gibi gereksiz bir konudur.
"Bu sabah senin telefonun çaldı. Biyolojik Peder yazıyordu." Duyduklarımla yakasından tutup bir evin duvarına yaslamam bir oldu. Babamdan bahsediyordu. Eğer telefonu açıp onunla konuştuysa gereksizi mahvedecektim. Ben o adamın sesini duymaya bile katlanamazken benden bir haber alamazdı.
"Sakin ol! Telefonu merakıma yenik düşüp açtım." Yakasını daha sert bir şekilde tuttum. "Bir dinle. Açtım ama hiç konuşmadım." Şuan o kadar çok sinirlenmiştim ki her yeri yıkabilirdim.
"Bütün ses tellerimle, mahallenin duyacağı bir şekilde bağırdım. "Söyle!"
Cesurca yüzüme bakıp yutkundu. Benim tepkime fazlasıyla şaşırmış gibiydi. Ben anılarımı, hayatımı, kendimi ve ailemi kimseye anlatmayarak gayet güzel biçimde kendi kuyumda yaşıyordum. Fakat bu gereksiz o kuyuya atlamaya kalkmıştı.
"Telefonumu neden açmadın kızım Yeter artık bitsin bu küslük. Kaybettiğin şeylerden beni sorumlu tutamazsın falan dedi. Başka bir şey yok. Ses vermeyince ismini tekrarlayıp kapattı." Söyledikleri beynimde yankılanırken, kuyunun derinliklerinden uğultu sesleri yaklaşıyordu. Ben kuyuda kendi duvarımın dibinde otururken o adam beni huzursuz edecek davranışlar sergiliyordu. Kaybettiğim şeylerden onu sorumlu tutamazmışım. Ben annemi kaybettikten sonra babamı beynimde öldürdüm zaten.
Gereksiz, yakasını bıraktığımda beni çözmek istercesine gözlerime baktı. "Neler oluyor?"
Telefonumu bana verirken cevap vermedim. Bu soru asla cevaplanmayacaklar listesinin başındaydı.
Ders sıkıcılığıyla devam ederken bugün olanları kafamdaki terazide tartıyordum. Babamın arayıp benim dinlediğimi sanması bile benim için büyük bir kayıptı. Hissediyordum, babam bunun altında kalmayacaktı.
Telefonum sıranın altında titrediğinde o adam olmaması umuduyla elime aldım. Gördüğüm yazı gözlerimin şaşkınlıkla açılmasını sağladı. 'Emniyet Müdürü Yavuz Bey' yazıyordu. Annemin ölümünün ilk zamanlarınla bir şey bulunması umuduyla her hafta yanına gidiyordum. Son birkaç aydır umudu kestiğim için hiç gitmemiştim. Beni aradığına göre kesinlikle bir gelişme olmuştu.
Hızlıca resim defterimi alıp dersi umursamadan sınıftan çıktım. Büyük bir umutla telefonu açtım.
"Buyurun müdürüm."
"Beste kızım, emniyete uğrar mısın? Konuşmamız gereken konular var önemli."
"Hemen geliyorum," dedim ve telefonu kapattım.
Emniyet müdürü bana babamdan çok ilgi gösteriyordu. Beni az da olsa anlayan nadir kişilerden biriydi.
Telefonda konuşurken fark etmemiştim ama yanımda gereksiz vardı. Bu kadar önemli bir konu varken bu gereksizi asla çekemem.
Yarım saat sonra –gereksizin başımı ağrıtmasıyla- emniyetin önüne gelmiştik. Birkaç kontrolü geçtikten sonra müdürün odasının tam önündeydim. Derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklattım. "Gir."
Gereksizi içeri almayıp içeri girecekken kendini de içeriye attı. Şuan sorun çıkaracak yerde olmadığım için onu umursamadan Yavuz Bey'in karşısına oturdum.
"Hoş geldin Beste. Bu kim?" dedi gereksizi göstererek.
"Peşimde dolanan biri." Ne deseydim? Arkadaşım mı? Olmayan bir şeyi demeye gerek yoktu.
"Sen dışarıya çık deli kanlı." Gereksiz bozulup odadan dışarıya çıktı. Beklentiyle Yavuz Bey'e baktım.
"Kızım. Öncelikle seni sakinliğe davet ediyorum. Sen iyi bir kızsın. Anneni kaybettikten sonra çok üzüldün bunun farkındayım." Bu konuşmaları oldum olası sevmiyordum. " Konuya gelecek olursak bir ize ulaştık."
Hemen ayağa kalktım. Ölümünden iki sene sonra bir ize ulaşılmıştı. Ona çarpanı bulup hayatı ona zindan edecektim.
"Otur, kızım. Sadece bir iz." Sakinliğimi koruyarak oturdum.
"Aslında elimizde hiç kamera kaydı yoktu. Adli görevlilerimiz boş vakitlerinde arabaların hazar ve çizik kayıtlarını araştırıyordu. O marka, o renk bir araç araba servisine gitmiş. Olay olduktan tam bir saat sonra." Senelerdir beklediğim ana gelmiştim. Gözlerimi sıkıca kapatıp sözlerine devam etmesini bekledim. "Bu arabanın sahibi aynı zamanda Bornova'da bir barın sahibi. Kesin olan hiçbir şey yok. Zaten plakayı da bilmiyorduk. O olmayadabilir. Sen yine de-" devam edecekken elimle dur işareti yaptım.
"Ben dinleyeceğimi dinledim," dedim ve odadan hızlı adımlarla çıktım.
Gecelere akma sırası sanırım bana geldi. Seni bulacağım ve ölmek için bana yalvaracaksın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRADAN
Narrativa generale"Kaçıyorsun. Tek yaptığın kaçmak. Sen nesin biliyor musun Beste? Tam bir korkaksın. Yüzleşmekten korkuyorsun! Bu şekilde korkarsan acıların daha çok üstüne gelecek! Yapayalnız hayatında düşünceler beynini kemirecek, içindekileri tuttukça katlanamaya...