Tarih-MCCXLII (1242)
"Hadi tatlım, tut elimi."
Genç adam, daha önce hiç görmediği, bilmediği yerlerden geçerken her bir karışı inceliyordu. Annesinin sesini duyup elini şefkat kokan ellere teslim etti.
Genç adamın annesi, pasları yukarıdan damlayan sularla akan demir parmaklıklardan oluşmuş kapıyı ittiğinde yüksek desibelde çıkan gıcırtı sesi kulaklarını tırmaladı. Parmaklıklardan oluşmuş kapıdan geçerken genç adamın annesi telaşla arkasına döndü. Kadın, iliklerine kadar korkuyla kaplanmıştı. Korkusu kendisi için değil, canından çok sevdiği oğlu içindi. Herhangi bir hareketlilik ya da ses bekledi kadın, fakat tek bir ses bile yoktu.
Yeni kesilmiş çimlere ayak bastıkları anda koşmaya başladılar. Genç adam, hala neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gecenin bir yarısı annesi tarafından uyandırılmış ve şimdi de nereye olduğunu bilmeden koşuyordu. Yine de susup annesine ayak uydurarak soracağı zamanı beklemeye başladı.
Ayın bile varlığını sürdürmekte zorlandığı orman görüş açılarına girdiğinde genç adam duraksadı. Onun duraksamasıyla annesi de durdu ve genç adama döndü. Karanlıktan daha çok korktuğu bir şey varsa, o da karanlığın hükümdarı olan bu ormandı.
Genç adamın annesi ona yaklaşıp tuttuğu elini sıktı. "Korkmanı gerektiren bir şey yok, canımın içi. Annen yanında."
Genç adam, bir süre gözlerini annesinin gözlerine hapsettikten sonra cesaretlenmek için derin bir nefes aldı ve başını aşağı yukarı salladı. Annesi çok sevdiği gülümsemelerinden birini oğluna bahşetti ve tekrar karanlığa koşmaya başladılar.
Ormanın süsüydü sanki zifiri karanlık. Genç adam, korkmaması gerektiğini biliyordu ama korkudan kalbi ağzında atıyordu. Bu, yabani bir aslanla dost olmaktan daha zordu. Bir an düşündüğünde, kendi kendine söylediği şeyi başardığı için gururla gülümsedi. Yabani bir aslanla dost olmak.. Çılgıncaydı. Fakat o başarmayı severdi, aklına koyduğunu yaptığı gibi.
Genç adam, sağ kürek kemiğinin hemen altına aldığı darbeyle afalladı. Afallaması tökezlemesine, tökezlemesi annesinin ona dönmesine, annesini genç adama dönmesi göğüs kafesine aldığı okla son bulmuştu.
Bu okların ucundaki saç teli kadar ince teller, ok vücutta nereye saplanırsa saplansın yavaşça ilerleyip kalbe ulaşıyor ve kalbe dolanarak kesilmesine ya da patlamasına neden oluyordu.
Genç adamın gözleri kocaman açılırken omuriliğinin kıyısına yeni bir darbe daha aldı. Genç adamın annesi olduğu yere yıkılırken, genç adam annesinin yanına çöktü. 'Neler oluyor?' diye geçirdi içinden ve kocaman açılmış gözleriyle etrafı taradı. Hiçbir şey göremiyordu.. Sadece karanlık..
Sonra, genç adamın gözleri annesinin gözleriyle buluştu. Genç adam, her hareketinde canı daha da yanmasını umursamadan annesini kucağına çekti. Elleri, bacakları, annesine değen her yeri kan içindeydi ama bunu umursamıyordu. Titreyen elleriyle annesinin yüzüne dağılmış, geceyle uyumlu saçlarını geriye itti. "Anne!"
Öylesine çok korkuyordu ki genç adam, sesi bile titremişti. Hâlbuki onun sesi hiç titremezdi.
Genç adamın annesi, boynunda asılı olan madalyonu zorlanarak çıkardı ve oğlunun avuçları arasına yerleştirdi. Fazla vakti kalmadığının farkındaydı. Canı yandığı halde oğluna yansıtmamak için burukça gülümsedi. "Korkma."
Oğlunun ne kadar korkmuş olduğunu görebiliyordu, kadın. "Benim, canımın içi. Annen yanında."
Ve o gece, annesinin yanında oğlunun da ruhunu aldı...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK PRENS
Science FictionÖlü Şehrin Yaşayan Son Çocukları.. ©Tüm Hakları Saklıdır. Bu platformda, BÜYÜK PRENS adlı ilk kitaptır ve kitabın ismi de dahil olmak üzere hiçbir şekilde kopyalanamaz. İzinsiz kullanım durumunda yasal haklara başvurulacaktır. Yeni bölümler çok yakı...