Madalyon

34 10 0
                                        


Ablamın ruhsuz bedenini sırtımda taşıyarak evimize çıkarmış ve bir süre ne yapacağımı bilemeyerek ağlamaya devam etmiştim. İlk defa gerçek anlamda yalnız ve çaresizdim. Artık beni yönlendirecek ya da koruyacak hiç kimse yoktu.

Çekmecede bekleyen kapsülü alıp ablamın kalbinin üzerine bastırdığımda, ablamın bedeni buharlaşarak yok olmuş ve ben öylece izlemiştim. Sonra, bu konuda neden bu kadar ısrarcı olduğunu bile bilmeden ablamın son sözlerine boyun eğmek zorunda kalarak o katiller grubunu araştırmıştım.

Şu ansa o grubu savunan topluluğun bulunduğu eski bir sokakta ilerliyordum. Evden hiç dışarı çıkmamış biri olarak ilk defa sokaklarda yürümüş, bu da yetmiyormuş gibi gecenin bu saatinde, özellikle bir katil sürüsünü savunan insanların arasında bulunmak beni geriyordu. Gecenin bilmem kaçıydı. Dışarıda kalmış birkaç kişinin gözleri sürekli üzerimde, kuralları çiğnemek onların umurunda bile değildi. Gecenin bu saatinde hala dışarıda olmaları bir kaçık olmalarına işaretti! Şuan benim de bu saatte dışarıda olmam, onlardan farksız olduğumu gösteriyordu.

Nasıl olur da o katil sürüsünü destekler olmuşlardı? Anlayamıyordum. Kralın küçük bir topluluk bile olsa bunları yok etmesi taraftarıydım. Bu saçmalıktı!

Ablamı hatırladıkça gözyaşlarım istemsizce akıyordu ve bunu sevmiyordum. Elimin tersiyle hepsini sildim ve başımı dikleştirdim. Onların karşısında savunmasız olmak yerine güçlü durmak zorundaydım. Her an ne yapacaklarını bilmemem güçlü olmamın en büyük etmeniydi.

Sonunda paslı, eski iki kanatlı demir kapının önünde durup yumruk yaptığım elimi birkaç defa kapıya vurdum. Onlara açılan kapının sadece bu kapı olduğunu öğrenmem pek de uzun sürmemişti. O grup, sadece bu kapının ardındakilerle iletişime geçiyorlardı ve benim onlara ulaşmam için tek seçeneğim burasıydı.

Kapı gürültüyle iki yana açıldı ve siyah pelerininin şapkasının altına gizlenmiş sarışın, yeşil gözlü, benden oldukça uzun bir adamla karşı karşıya kaldım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kapı gürültüyle iki yana açıldı ve siyah pelerininin şapkasının altına gizlenmiş sarışın, yeşil gözlü, benden oldukça uzun bir adamla karşı karşıya kaldım. Bana kısa bir bakış attıktan sonra içeri geçmem için geriye çekildi. Kim olduğumu bilmeden, öylece girmeme izin mi vereceklerdi yani? Bu kadar cesaret fazla değil miydi? Yani, belki de ben onları öldürmek isteyen biriydim? Yoksa o kadar sefil mi görünüyordum?

Kendimi cesaretlendirmek için derin bir nefes alıp yıkılmak üzereymiş gibi duran eski binaya ilk adımımı attım. İçeri adımladığım an kapı yine aynı gürültüyle kapandı. Bunu beklemeyen bedenim irkildi ve refleksle arkama dönüp baktım. Sarışın adam bana alayla gülüp gözden kaybolduğunda yeniden önüme döndüm. Sanırım ne kadar güçsüz olduğum oldukça netti.

Önüme döndüğüm an karşımda beklemediğim, koyu tenli adamı gördüğümde yine aynı irkiliş ve bir adım geriye sıçrayış. Evet, kim güçlü görünmek istiyordu?!

"Ah, korkutmak istemezdim."

Karşımdaki adam arkadaş canlısı sesiyle aramızdaki mesafeyi kapatıp kollarımdan nazikçe tuttu. Dokunuşuyla gözlerim uzun parmaklarına kaydı ve kaşlarım istemeden çatıldı. Çok, garip hissediyordum. Bu onlardan beklediğim en son tepki bile değildi. Ne bileyim, beni sorguya çekmelerini yada en kötüsü öldürmelerini bekliyordum ben. Sonuçta onlar katil olan insanları savunuyordu ve ben, onlar için bir yabancıydım.

BÜYÜK PRENSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin