EPİSODE 3(M)˜插曲 三(M)

54 5 0
                                    




SM Binasının kapısında ki banklardan birine oturmuştum ve elimde sıcak çay vardı. Sessizce kulağımda ki kulaklıktan içeri gelen müzik ile gözlerimi kapattım.

Onlar, anlatsan da anlamazlar,
Bir anlam da yüklemezler,
Çıldırdığını düşünürler,
O büyük düşünürler,

Bu şarkıyı Türkiye'de bulunan bir arkadaşım armağan etmişti, doğum günümde. Sefa adında bir erkek çocuktu ve on altı yaşındaydı. Arkadaşım olması tuhaftı çünkü ondan sekiz yaş büyüktüm. Doğum günümde tanışmıştık ve ben ona 'bugün benim doğum günüm ama annem ve babam az önce boşandı' dediğim de kulağında duran büyük kulaklığı genişleterek bana vermişti ve bu şarkıyı bana hediye ettiğini söylemişti. Ondan sonra sürekli yanımda olmaya gayret etmişti zaten. Anne ve babamın doğum günümde boşanmaları ise tam bir hayal kırıklığıydı.

Babam, baştan sona kadar hayal kırıklığıydı zaten.

Türkiye benim için güzel olabilirdi lakin iki sene orada kalmamama rağmen çok dayanamamıştım. Doğum günümde hediye edilen bu şarkıyı ve Sefa'yı hayatımda asla unutamayacağım şeylerin başına koymuştum çoktan, zaten. Bu şarkıyı günde bir kere de olsa dinlemek zorunda gibi hissediyordum. Dinlemediğim zaman kendimi o gün çok boş ev tersten kalkmış gibi hissediyordum. Sefa dışında pek bir şeyler yolunda gitmemişti, geri dönme sebeplerimden biriside orada olan birkaç huzursuz olaydı.

"Kyungsoo ne yapıyorsun? Akşam buraları çok soğuk oluyor, içeri geçsene. Hem otobüs gelecek şimdi."

Onu kolundan tutarak yanıma oturttum. O bana mal gibi bakarken kulaklığın tekini ona verdim ve müziği başa sardım. Ruh hastası gibi aynı müziği başa sarıp defalarca dinlemek hobimdi.

Uyanmak zor, uykunu bölmedikçe kurtuluş,
Çıkışı bulamadığın yol üzeri, gözün kapalı yıpranış,
Yıprandığını bir tek senin bilmen kıvranış,
Ağladığını kendin görmen, ruhen yıkılış,

"Kyungsoo, götüm donuyor içeri girip orada dinleyelim."

İstiyorsa o girebilirdi ama şu an burada oturup, akşamın bu saatinde buradan geçen arabaların karşı caddeye vurduğu ışıkların altında, saatlerce oturmak ve müzik dinlemek istiyordum.

"Baekhyun biraz oturalım gireriz."

O da el mahkûm dediğimi onaylamıştı. Oturduğum bankta uyuşan popomu hareket ettirdim ve müziğin içimi ısıtmasına izin verdim.

'Keşke konuşmasaydım' dersin,
Meğer buymuş ilk dersin,
Zor iş kolay gelsin,

Baekhyun bir süre sonra elimde ki çayı alıp içmişti. Ciddi manada çok üşümüş duruyordu. Sırtımda ki kabanı çıkarttım ve kafasına örttüm. Bu hareketime sinirlense de üşüdüğü için üzerine giydi. Boy farkımız ve bedenlerimiz benzediği için üzerine tam oturmuş gibiydi ve ona oldukça yakışmıştı. Soğuktan nefret eden ben şu anda titremeye başlamıştım. Ve cidden Kore akşamları çok soğuk oluyordu.

Elin boşta kalır, tutmadıklarında,
Gözün yaşta kalır, anlamadıklarında,
Sesin titremeye başlar konuşmaya çabaladığında art arda,

Müziğe kendimi kaptırmış bakışlarımı belirli bir noktaya diktiğimde Baekhyun'un başını omuzumda hissetmiştim. Beş dakikanın sonunda ikimizde üşüdüğümüz için içeri girmeye karar vermiştik.

"Çocuklar hadi gidiyoruz!"

Bize doğru bağırarak koşan Yixing'e karşı gülümsedik ve hızlıca toparlanıp otobüslere bindik. Otobüste herkes gelişte oturduğu yere oturuyordu ama Baekhyun beni zorla yanına oturtmuştu ve bunu iyi ki yapmıştı. Aklıma Jongin ile yaşadığım azdırıcı dakikalar geldi ve buda Jongin'i bulmaya yöneltti. Gözlerim onu bulunca yanında oynaştığı kıza döndüm. Krystall 'di bu. Aman nazar değmesin Jongin çok güzel seviyor, dedirten bir manzaraydı karşımda ki. Jongin Krystal'in saçlarını okşuyordu ve Krystal başını Jongin'in göğsüne yaslamış uyuyordu. Gözlerim manzara karşısında içerlenirken, göğsümde daha ağır bir içerlenme meydana gelmişti.

PRAY FOR ME //KAİSOOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin