Görev

1.4K 190 427
                                    

Gözlerimi açtığımda her yer oldukça karanlıktı. Nerede olduğuma dair aklımda ufacık bir fikir yoktu. Soğuktan uyuşmuş elimi yavaşça başıma götürdüm. Başımda büyük bir darbe yemişçesine güçlü bir ağrı vardı. Hatırlamaya çalıştım. Beynimde büyük bir boşluk vardı. Boşluk. Evet, bir boşluğa düştüğümü hatırlıyordum. Büyük bir göreve gideceğimi söylediler.

Görev.

Evet, evet. Hatırlamam gereken en önemli kelime buydu sanırım. Büyük bir göreve gönderilmiştim. Ben ellerindeki en güçlü adamlardandım. Ben seçilmiştim. Ama kim? Kim beni seçmiş olabilirdi ki? Ve eğer seçilmiş biriysem neden beni yapayalnız bu boş lobiye atmışlardı?

Etrafı incelemeye başladım. Gözlerim karanlığa alışmış olsa bile hala hiçbir şeyi göremiyordum. Ellerimle etrafıma yavaşça dokunmaya başladım. Çevremde hiçbir nesne yok gibiydi. Arkamda büyük bir duvar olduğunu hissettim. Büyük ve soğuk. Burası çok soğuktu. Üşümeye başlamıştım. Üzerimde ise basit bir uzun kollu tişört ve sıradan dar bir pantolon olduğunu hissedebiliyordum. Yorgundum ve halsizdim. Uyumaya ihtiyacım vardı. Hiçbir şeyi net hatırlamıyordum.

Görevden başka...

Ayağa kalkıp etrafın güvenli olduğuna emin olduktan sonra yavaş adımlarla yürümeye başladım. Adımımı atmadan önce ayağımla önümü kontrol ediyordum. Aniden yumuşak bir şeye bastığımı hissederek korkuyla yerimden sıçradım.

Lanet olsun!

Bir fareyi ezmiştim, vıcık vıcık olmuş leşini ayağımla ileriye doğru fırlattım. Daha fazla iğrenç bir leşle karşılaşmamak için yerimde kalmam gerektiğini fark ettim ve güvenli duvarımın olduğu yere geri döndüm. Duvara yaslanıp derin bir iç geçirdim. Yeniden düşüncelere dalmıştım ama bunu istemiyordum. İçimde bir yerlerde bir ses çok fazla düşünmemem gerektiğini söylüyordu. Sesin gücünü bir kenara itip tekrar derinlerime daldım.

Burada ne işim vardı?

Görev de neyin nesiydi?

Beni kimler seçmişti?

Yapmam gereken neydi?

Bir dakika...

En önemli soruyu kendime sormayı unutmuştum.

Ben...

Ben kimdim?

Evet, kimdim ben? Beynimi daha da fazla zorlamaya başladım. Bu ne kadar da zor bir soruydu böyle? Neydi lanet olası ismim? Düşünmeye ve aklımı zorlamaya devam ettim ama aklıma gelen tek şey görevdi.

Pes etmedim. Zorlamaya devam ettim. Kimdim ben? Kim...

İhtiyacım olan tüm soruların cevabı sanki kim olduğumda gizliydi. Ben, ben... Hey, sanırım hatırlıyordum. Pep.. pepperoni...

Evet, pepperoni pizza en sevdiğimdi.

Ne?

Adım diye hatırladığım şey de neydi böyle? Bir pizza adı mı?

Derin bir nefes alıp beynimi zorlamaya devam ettim. Derinlere indim. Geçmişe...

Boşluk.

Sadece o lanet boşluk hissinden başka bir şey yoktu. Bir tıkırtı sesiyle tüm dikkatim dağıldı. Yanımdan hızla bir fare daha geçti. Burası ne iğrenç bir yerdi böyle!

Düşünmeye çalıştıkça yorgunluğumun ve halsizliğimin arttığını hissediyordum. Uykuya çok ihtiyacım vardı ama ne yazık ki burası uyumak için fazla korkunç ve pis bir yerdi. Başımdaki ağrı da giderek artıyordu. Artık düşünmeyi bırakıp başımı ovalamaya başladım. Acı tüm bedenimi kaplamıştı. Sanki bir şeyler düşünmemi istemiyordu. İçimde buna engel olan bir şeyler vardı.

Beni seçip buraya düşüren insanlar bana ne yapmışlardı böyle?

Acı giderek artıyordu. Dayanılmaz bir hal almıştı. İnlemeye başlamıştım. Gözlerim halsizlikle kapanıyordu.

Görev.

Ben bir görevdeyim. Büyük bir görev. Ben seçildim. Onları kurtarmak için seçildim. Başarmak zorundayım. Başka bir seçeneğim yoktu. Bana herkesin ihtiyacı vardı. Herkesin... Kazanmak zorundayım.

Boşluk.

Boşluktan gönderildim. Ben iyilerin lideriyim. Her şeyin en iyisini öğrenmek zorundayım. Zorundayım... Başarmak,

Zorundayım...

Acıyla beraber bu cümleler ağzımdan istemsizce çıkıyordu. Gözlerimi tekrar açamayacak hale gelmiş ve kendimi kaybetmek üzereyken bir ses kulaklarımda yankılandı.

Lara.

Evet! Hatırlıyor olmalıydım. Benim ismim Lara'ydı. Kim olduğumu biliyordum.

Birden gözlerim göz kapaklarımın altında daha önce fark etmediğim bir kapının hafifçe aralanmasıyla gelen loş ışık yüzünden yanmaya başlamıştı.

Lara, Lara.

Sanırım bunu ben hatırlamamıştım. Birileri vardı. Burada yalnız değildim. Kapıdan içeriye kıpkızıl saçları ışıkta parlayan bulanık yüzlü bir kız girmişti. Acı yüzünden kızın yüzünü tam kestiremiyordum. Arkasında beyaz önlüklü birkaç adam daha olmalıydı. Acı tekrar vücudumu kapladı ve inleyerek yerimden zıpladım.

Ah!

Düşünmemen gerekirdi.

Düşünmemem gerektiğini acı bana öğretmişti. Hislerimde yanılmamıştım. Artık kızıl saçlı kızın ellerini ağrıyan başımda hissedebiliyordum.

''Kız bayılmak üzere.''

İğneyi getirin.

                                                                       ***

Ex-AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin