"Ya birazcık dinlenelim mi? Ya da direk yatalım ne olur Günce ya?" diye sızlandım. Ders çalışıyorduk ve benim yine kafam patlayacak gibiydi. Görkemler de yoktu. Biz de perde açık rahatça istediğimizi yapabiliyorduk. Gerçi varlarken de açık oluyordu aklımıza bir türlü gelmiyordu ki.
"Tamam ben yatıyorum." Ardından kalktı ve o hem şişmiş hem çökmüş tuhaf gözlerini uykuya teslim etmek adına kendini yatağına bıraktı.
Birkaç gündür ortalıkta yoktu Görkem ve Mete hazretleri. O yüzden beni bir ferahlıktır, bir rahatlıktır ki sarmış gitmiş. Rahatça istediğimizi yapabiliyorduk, ders çalışabiliyorduk.
Çalışmayı kestiğimizde pencere kenarına oturup telefonumla oynamaya başladım. Şu aa oyunuyla kafayı bozmak üzereydim. Gerçekten hangi akıllı bizlerin bunu oynayarak ruh sağlığımızı bozmamıza sebep olmak isteyebilirdi ki? Koca bir sınavımız vardı ve tüm psikolojimi şuna harcıyordum. Gerçekten her oynayışımda sinir hastası olacak gibi hissediyordum.
Yine "FAİL" yazısı çıkınca telefonu pencereden dışarıya uzatıp tehdit etmeye başladım. "Bak oğlum. Fırlatırım seni buradan ha adam ol. Delirtmeden rahat etmeyeceksin demi lan?"
Buradan belli değil miydi ruh hastalığı belirtilerini taşıyor oluşum?Elim hala dışardayken bir araba farı sokağı aydınlatmaya başladı. Farlar bir süreliğine gözümü alsa da arabanın siyah bir Volkswagen, yani komşularımızın arabası olduğunu görmüştüm. O refah dolu birkaç gün son mu bulmuştu yani? O an içimden her ne kadar elimin tersini alnıma koyup o yeşilçam sahnelerindeki gibi "Nolamaz!" diye bağırmak geçse de sustum. Zaten yeterince rezil olmuştum. Bu kadarı kâfiydi.
Tek başınaydı. Arkadaşı yoktu yanında. Kapıyı arkasından kapatıp gözden kayboldu. Bir süre sonra önümdeki odanın ışığı açıldı. O sırada panikle her seferinde onu izlediğimi sanmasın diye hemen perdeyi kapatmak ve ışığı da söndürmek istedim. Ama ışık açılır açılmaz kulağında telefonla hararetli bir şekilde bir şeyler söyleyerek odanın içinde dolaşmaya başladı. Arada bir karşı tarafın söylediği şeyden olsa gerekecek; yerinde duruyor, gözlerini deviriyor, elini sinirle saçlarının içinden geçiriyordu. Sonra telefonu tutmadığı elini havaya kaldırıp yumruk yaptı.
Bir süre daha deliye dönmüş bir şekilde odanın içinde gezinerek bir şeyler söyledi. Bağırarak bir şeyler söyledi. Ardından durdu. Telefonu hareketsiz bir şekilde dinledi, dinledi... Bir felaket haberi aldığını düşünmüştüm. Yoksa bu kadar donup kalması normal olabilir miydi?
Kafamı pencereye biraz daha yaklaştırdım. Görkem ise yumruğunu yanındaki duvara öyle bir geçirmişti ki. Olduğum yerde sıçradım. Sanki telefondaki kişiye vurduğunu hayal ederek geçirmişti o yumruğunu duvara. Korkutucuydu. Kesinlikle gözü dönmüştü.
Onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Beni arabasının camını boyarken yakaladığında bile böyle sinirli değildi. Ki ben o sırada en fazla o kadar sinirlenebileceğini düşünmüştüm.Bu kadar sinirlenmesine sebep olan şey neydi gerçekten çok merak etmiştim. Hep ,yumruklamak istediğim o suratına bir alaycı sırıtış yapıştırıp öyle konuşuyordu. Gerçekten öyle yaptığında ağzını burnunu dağıtasım geliyordu. Fakat şimdi çatılan kaşlarını buradan görebiliyordum.Sinirliydi.
Çok sinirliydi.Sonunda ekrana sertçe basarak telefonu kapattı. Ona ne olduğunu sormayı o kadar istiyordum ki. Çok mu merak ettin tarzında bir şeyler söyleyip asabımı bozacaktı muhtemelen ama meraktı işte. Burada oturan beni bile fark etmemişti.
Sonradan ona ne olduğunu sormanın bir yolu aklıma geldi. Ama biraz tuhaf olacaktı. Önümdeki deftere uzanıp siyah keçeli bir kalem kaptım. İlk açtığım temiz sayfaya büyük harflerle
"ORDA NOLUYO?"
yazdıktan sonra defteri elime aldım. Ama yüzü yan tarafa dönük, ve gözleri karşısında bir yere dalmıştı. Burayı görmesi için ilk başta elimi havada sağa sola sallamaya başladım. Nihayet dikkatini çekmiş olacağım ki kafasını buraya çevirdi. Elimdeki defteri yazılı olan kısmı ona gösterecek şekilde çevirdim. Gözlerini birkaç saniyeliğine deftere indirip tekrar bana çevirdi. Sanırım yaklaşık on saniye kadar düz bir ifadeyle sanki ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışırmışçasına suratıma baktı. Ona aynı şekilde düz bakışlarla karşılık verdim. Bu bakışma oyunu sonsuza kadar sürebilirdi. Nihayet odada yine göremediğim bir yere gidip yüzünde o nefret ettiğim gülüşle ve elinde bir defterle geri geldi. O az önceki öfkeyi nerede bıraktın delikanlı?
"SEN BENİ MERAK MI ETTİN?"
Ya işte nasıl da bilmiştim. Yazmaz olaydım. Ne yazacağını dahi bilmiştim.Gözlerimi devirerek hızla deftere cevabını yazıp ters bakışlar eşliğinde defteri kaldırdım.
"SENİ DEĞİL MANKAFA. NE OLDUĞUNU MERAK ETTİM."
Sırıtarak yazmaya başladı. "HER GÜN PENCEREDEN BENİ İZLİYOSUN DEĞİL Mİ?"
Hey güzel Allahım ya. Açacaktın pencereyi defteri bir fırlatacaktın o olacaktı. Canı onu istiyordu.
Gözlerimi kısarak defteri kaldırdım. "DEĞİL.BEN SEN GİBİ SAPIK MIYIM?"
Hemen gülerek bir şeyler karaladı. "GEÇEN GÜN BENİ İZLEMEKTEN BOĞULURKEN ÖYLE DEMİYODUN AMA ŞİRİNE?"
Şirine mi?
Yani adın çıkacağına canın çıksın derler ya. Atalar bu lafları iyi biliyor. En sevdiğim tişörtümü illa yaktıracaktı bana. Nerden giymiştim ki o tişörtü?
Tek yakındığım bu değildi gerçi. Onunla ilgili yaptığım şeylerden yakınıp duruyordum. Çünkü başıma kakıp duruyordu. Neymiş izlerken boğuluyormuşum. Kim olsa izlerdi şimdi açık konuşalım. Fakat yine de bu hal ve hareketleri kendinden soğutuyordu. Az önce sinirden gözü dönmüştü, şimdi nasıl o kalas kafasına geri dönebilmişti anlamamıştım.
Biri bana az önceki sinirli adamı bulabilir miydi lütfen?
"NEYSE SEN DEVAM ET. UMRUMDA DEĞİLSİN UKALA ŞEY." yazısını da gösterdikten sonra bir şey yazmasına fırsat bırakmadan perdeyi çektim. Hayır hata bendeydi. Ne diye ne olduğunu soruyorduysam? Ne oluyorsa oluyordu bananeydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Çiçeği
Teen FictionKafamı kaldırıp uzunca bir süre yüzüne baktım. O da ne cevap vereceğimi düşünür gibi aynı şekilde bana baktı. O an sadece hiç kıpırtısız birbirimize iki tünel yaratmıştık gözlerimizle. Üzülmem dersem üzülecek gibiydi, ama sanki üzülürüm dersem de se...