"Onlara güvenmemiz gerektiğini biliyordum Profesör. Onlar korsanlar. Merlinin sakalı.." Minerva Mcgonagall odanın içinde telaşla dönüp duruyor sakin olmaya çalışıyordu.
"Zavallı genç Granger. Kim bilir ona neler yapmışlardır?" Minerva odanın içinde dönüp dolaşmaya devam ederken Dumbledore daha fazla dayanamayarak konuştu.
"Jack ona zarar vermeyecek Minerva."
Ama aksine bu sözler Minerva'yı daha da çok sinirlendirmişti. "Üzgünüm profesör ama daha önceden onlara güvenerek Hogwarts'ın kapılarını açıp binlerce öğrenciyi tehlikeye attınız. Ve o canavarlar Hermione Granger'ı kaçırdı. Şimdi ise Granger'a dokunmayacağı konusunda onlara güveniyorsunu. Peki ya Potter ile arkadaşı Weasley'e ne diyeceksiniz profesör?"
Dumbledore böyle bir tepki beklemiyordu. Sparrow'a güveniyordu ama Minerva'nın bu söylediklerinden etkilenmişti. Granger gerçekten tehlikede olabilir miydi? Sıkıntıyla nefesini verip "Potter ile Weasley gerçekleri bilmemeli" dedi sadece
Gözlerimi araladığımda çok ta yumuşak olmayan bir yataktaydım. Tepemde sallanan bir gaz lambası vardı ve oda yataklarla doluydu. Üstümde hala balo için giydiğim pembe elbise vardı. Yatakta doğrulduğumda olduğum odanın sallandığını hissetmiştim ve işte o zaman herşeyi hatırlamıştım.
Kızı inciye götürün.. Gidiyoruz.
Merlinin sakalı. Kaptan Jack Sparrow beni kaçırmıştı! Birden korkuya kapılarak göğsüm şiddetlice inip yükselmeye başladığında kendimi sakinleştirmeye çalışarak yukarı çıkan merdivenlerden yukarı çıktım sinirle.
İşte beklediğim korsanlar buydu. Hepsinin kıyafetleri yırtık pırtık olmuş sakalları ve saçları bakımsız hala gelmişti. Sanki o geceki korsanlar onlar değildi. Beni fark edenler işini bırakıyor beni süzüp gülüşmeye başlıyordu. Üzerimde komik bir şey mi vardı? Üzerime baktığımda sadece dün güzel gözüken ama şimdi heryeri siyah lekelerle kaplanmış elbiseme baktım.
"İşinizde dönün tembel sıçanlar!"
İşte beni kaçıran pislikte gelmişti. Arkamı dönüp dümenin başındaki Kaptan Jack Sparrow'a başımı kaldırıp baktım. Dümen bizim olduğumuz yere göre yaklaşık dört basamak yüksekte kalıyordu. Bana bakıp sırıttı.Kendinizle gurur duyuyor olmasınız bay Sparrow!
Güneşli bir gündü, kolumu kaldırıp gözlerime siper ettim ve birden bağırmaya başladım sinirlice.
"Sen .. iğrenç, yaşlı, kokuşuk bir korsansın!"
Bağırmamla bunu beklemiyormuş gibi şaşkınlıkla gözlerini büyütüp kaşlarını çattı ve ardından güldü. "Devam et güzelim.. Biraz sonra ne kadar yakışıklı, başarılı ve etkileyici bir kaptan olduğum bölüme de geleceksin"
Birde kendini beğenmiş..
Kaşlarımı çatıp dümenin olduğu yere merdivenlerden çıkıp onun yanına vardım ve ittirip işaret parmağımı korkusuzca göğsüne bastırarak "Sen.. Beni neden kaçırdığını ve amacının ne olduğunu hemen söylüyorsun!" Dedim. Sesim kendimi şaşırtacak kadar güçlü ve kendinden emin çıkmıştı.
"Güzel bir kızsın. Seni bu yüzden aldım" dediğinde alayla bana bakıyordu. Sanki bu kadar sert olmama inanmıyormuş gibiydi.
"Demek beni bu yüzden 'Aldın' " dedim ve gözlerinin içine bakıp suratına iyice yaklaştım. Bakışlarının değiştiğini ve dudağıma kaydığını görebilmiştim.
Şimdi oyun sırası bende Sparrow.
Vücuduna yaklaşmaya devam ederken yavaşça parmak ucuma kalkıp boylarımızı eşitledim ve gözlerinin içine bakmaya devam ederken konuştum. "Ama sorun şu ki Jack Sparrow. Ben senin alabileceğin bir mal değilim"
Son kelimelerimi tükürürcesine söylemiştim. Uzaklaşarak basamaklardan indim, merlinin sakalı.. Kara gözükmeyen yerlerde nereye gidebilirdim ki?
"Kaptan Jack Sparrow güzelim." Diye uyardı beni. Ona dönüp baktığımda eski yerinde olduğunu ve eskisi gibi alaycı gözükmeye çalıştığını anlamıştım ama bu sefer daha farklıydı. Afalladığını belli etmemeye çalışıyordu ama bunu anlamıştım. Büyük ihtimalle hayatını sürekli beyinsiz korsanlarla geçirdiğinden kimsenin anlamayacağını düşünüyordu kendisini. Ama ben anlamıştım.
Gözlerimi devirerek güverteye doğru ileredim, korsanlar beni umursamadan işlerine devam ediyorlardı.
Geminin kenarına oturarak bacaklarımı sarkıtıp küçük dalgaları izlemeye başladım. Daha önceden görmediğim kadar mükemmeldi manzara. Tepedeki güneş tüm denizi parlatıyor dalgaların çıkardığı beyaz köpükler açık mavi suların üstüne resim çiziyorlardı.
Ne kadar süredir orda oturmuş nasıl kurtulacağımı düşündüğümü bilmiyordum ama çok uzun sürmemiş olmalıydı.
"Ordan atlamayı düşünmüyorsun değil mi?" Sesin geldiği yöne baktığımda sakalları uzun olmayan griye çalan saçlarıyla ve mavi gözleriyle bir adam duruyordu. "Size eşlik edebilir miyim?" Diye sorduğunda en azından bazılarının aksine kibar diye düşünerek başımla hafifçe onayladım.
Gölgesinden anladığım üzere eğilip yanıma oturdu ve o da benim gibi bacaklarını denize sarkıttı. Ona güvenemezdim ki.. Belki de o beni denize atıcaktı.
Saçmalama Herm. Onların işine ölü yaramazsın ki?
Değil mi? İçimi minik bir telaş kaplasada bir an önce bu telaşı içimden attım. İnatla adamın yüzüne bakmıyor denizi izlemeye devam ediyordum.
"Çok güzel değil mi..? Deniz?" Dediğinde istemeden hafifçe gülümseyip bakışlarımı ayırmadan başımla onayladım. "Biliyorum.." dedi ve konuşmasına devam etti "Bizi sevmezsin, sonuçta kötü kalpli acımasız korsanlarız öyle değil mi?" Dediğinde ne yaptığını anlamaya çalışarak ona baktım.
Benimle konuşmaktan çok sanki kendine birşeyleri itiraf ediyormuş gibi gözüküyordu. "Biliyor musun? Jack senden önce gemiye hiç kız almadı. Uğursuzluk getirdiğine inanırız" dediğinde sıkıntıyla nefesimi verip "Bu gemiye gelmeyi ben istemedim.. Tamam mı? Beni kaçırdınız. Bu yüzden ilk kız olmam ve diğer saçmalıkların hiç biri umrumda değil" diyerek ayağa kalkacakken kolumdan tuttu nazikçe ve oturmamı istercesine bana baktı. Bu adamın diğerlerine göre daha sevimli bir yüzü vardı.
"Pekala.. Dinliyorum" diyerek pes ederek devam etmesini bekliyorum.
"Ondan hoşlanmadığını biliyorum, sadece ona bir şans vermeni istiyorum Hermione.. O kızlarla yatmak dışında kızlarla pek zaman geçirmez ve açıkçası.. Seninle nasıl konuşması gerektiğini bilmediğinden eminim. Anlayışlı olur mu-.."
Lafını devam ettirmesine izin vermeyerek birden ayağa kalkarak "Onun duyguları yada benimle nasıl konuştuğu umrumda bile değil! Tek istediğim bu lanet gemiden ve bu iğrenç tayfadan kurtulmak anlıyor musun?!" Diye bağırdıktan sonra ağır konuştuğumu farketmiştim.
Hangi ara bu kadar çirkef oldun Herm?
Etrafıma baktığımda herkes ses çıkarmadan işlerini bırakmış adam öldürmüşüm gibi bana bakıyorlardı. Benimle konuşmaya çalışan adam bana bakıp kalktı ve onaylamazcasına ağır hareketlerle başını bizim hayır anlamında salladığımız bir şekilde sağa sola sallayıp bir kapağın üstüne gitti ve ardından açıp aşağı indi.
Kafamı sağa çevirdiğimde ise Jack sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Söylediklerimi duymuş olmalıydı, belli ki herkes duymuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Denizlerde |Hermione Granger & Jack Sparrow|
Fiksi PenggemarBatan bir gemi gibiydi Sparrowun Granger'a olan aşkı. Nasıl gemiler herşeyleri olan denize bir anda geri dönüşü olmayacak bir şekilde batardı? Tüm içindekilerle birlikte, kendi harabesiyle birlikte çürümek için batardı gemiler. Belki birinin hatası...