EKC3

140 3 0
                                    


                 Herkes çocukluğunu hatırlar. Bence en şanslı nesil çocukluk dönemi doksanlara denk gelenler. Doksanlar tabiri caiz ise yokluk ile varlık arası geçiş dönemi bence. Benim çocukluğumda o döneme denk geldi. Sabah yataktan kalkar hazırlıkları yapar okulun yolunu tutardık. Çantamızda beslenmemiz öğle yemek saati geldiğinde eğer beslenmemiz de çikolatalı ekmek(burada anlatmak istediğim aslında o zamanlar herkesin kolaylıkla bulamayacağı bir şeyler. Çikolata, sosis gibi şeyler) varsa onu herkesle paylaşırdık. Küçük bir lokma dahi yeterdi doymak için. Ortam çok kalabalıksa, o bir parça ekmek arası çikolatanın kimseye yetmeyeceğini anlarsak ''ben tokum diyip'' o ekmeği asla çantamızdan çıkarmaz, akşam eve gidene kadar aç kalırdık. Diğerlerini bilmem ama ben, o ilk çikolatalı ekmeği eve hiç dokunmadan geri götürdüğümde annem neden yemediğimi sormuştu. Bende ''kimsede yoktu, arkadaşlarım da çoktu paylaştırsam hiçbir şey kalmayacaktı bu yüzden bende çıkarmadım, yemeden geri getirdim'' dedim. Önce kızgın bir yüz ifadesiyle karşılaştım sonra yanağımda kocaman bir öpücükle. Ve ertesi günü annem koca kavanoz çikolatayı çantama koydu, ve dedi ki '' hepsini arkadaşlarınla ye'' o günden sonra benim beslenmemde hiçbir zaman çikolatalı ekmek olmadı. Şimdi anlıyorum ki o zamanlar çok doğru bir şey yapmışım. Biz paylaşmayı öğrenmişiz o ekmek arasında.

                   Oyuncak arabam ilkokul bitene kadar hiç olmadı benim ve dahi oyun oynadığım arkadaşlarımda da olmadı. Bir taş parçası, bir tahta parçası ve hatta aranızda hatırlayanlar vardır lastik ayakkabilar olurdu bizim arabamız. Toprağın üzerine özenle yapardık yoları. Taştan küçük köyler yapardık yoların bittiği yere ve sahiplenirdik o köyleri. Biraz oynar sonra bir yerde yol verme kavgasına tutardık. Birde bakmışsınız birimizin burnu birimizin ağzı kanamış evlere dağılmışız. Kavgada yediğimiz dayak etmezmiş gibi birde evde babadan tokat yerdik. Babamızın sinirlendiği dayak yediğimiz için değil arkadaşlarımızla neden kavga ettik diye olurdu. Yaşlı gözlerle ağlayarak uyurduk. Sabah kalktığımızda bir önceki gün hiçbir şey olmamış gibi yine aynı arkadaşlarla başka oyunlar oynardık. Biz o taş parçası arabadan hayal etmeyi, babadan yediğimiz tokattan karşımızdakileri sevmeyi, o kan revan içinde kavga ettiğimiz arkadaşlardan dostluğu öğrenmişiz.

                     Ve daha sayamadığım birçok şeyden umudu, sevinci, merhameti ve daha nice insanlık duygularını öğrenmişiz. Şimdi teknoloji gelişti yerleşim yerleri büyüdü. Bunlarla birlikte kin, nefret, açgözlülük ve birçok insanlara zarar verecek duygularımızda büyüdü. Yerleşim yerleri büyürken çocukluğumuzun bir metrekarelik oyun alanlarını yıktı, o yıkıntıların altında dostluk, sevinç, neşe, paylaşmak gibi insanı insan yapan değerle kaldı.

                     Şimdilerde sokağa çıktığımda bakıyorum etrafa bir iki çocuk üç beş insan yüzlerce de araba görüyorum. O çocukların hakkı değil mi sokaklarda toprakla tanışmak. Ama bir makine parçasına bağımlı yaşıyorlar şimdi. Bizler insanlığımızı toprağa gömeli çok zaman olmuş demekten başka bir şey bulamıyorum şimdilerdeki o resme bakınca.

                     Çocuklarımıza yetenekleri ve becerileri ile bakmıyoruz artık. Onlar bizler için bir yarışmacı olmuş. En iyi okullara gönderme gayreti içindeyiz, çünkü karne zamanı notları hep yüksek olsun diye. Ama hiç birzaman çocuğa seçme hakkı vermedik, hep biz seçtik geleceğini. Kendi geçmişimizi unutup çocuğumuzun geleceğini yıktık fakat bunu hiç fark etmedik. Bizim ülkemizdeki eğitim sistemi sınav üzerine kurulmuş. Sınavlar olup bitiyor sonra her yerde Türkiye birincisi falan kişi şu puanla yazılarını görüyoruz. Peki bu çocuk kimi geçti de birinci oldu. Bu kimsenin umurunda değil, birinci oldu işte aslanım, koçum benim diyip övgü savuruyoruz( yaptıklarının sonucu tabi ki övmeyi her zaman hak ediyor çocuklar). Ya dereceye giremeyen çocuklar ne olacak onlar övgüyü hak etmediler mi?

                      Şunu unutmayın asıl övgüyü onlar hak ediyorlar, çünkü kendi seçmedikleri bir yarışta yarışma cesareti gösterdiler. Herkesin yeteneği farklıdır. Onlar belki bir müzik aletinde ya da bir resim çiziminde sizin çocuğunuz geçip birinci olacaklar. Ama bizim hayatımız artık para üzerine kurulu olduğu için bizlerde kazancı bol olacak mesleklere yöneltiyoruz çocuklarımızı. Bu yüzdende birçok yeteneği kaybediyoruz.

                      Burada anlaşılmasın ki ben teknolojiye karşıyım. İnsan hayatına yararlı olacak her şeyi destekliyorum ben. Bu hangi alanda olursa olsun. Benim anlatmak istediğim çocuklarımızın isteklerine kulak verelim, yeteneklerini keşfedelim. Onların istedikleri gibi bir yaşam kurmaya çalışalım.

                                                            <<<==========Ƹ̵̡Ӝ̵̨̄Ʒ==========>>>

                Çocuklarımıza para kazanmayı değil, mutlu olmayı öğretelim. Mutlu insan muma benzer etrafını aydınlatır.


BEN KENDİMİM YA SEN KİMSİN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin