Nihal
"Sana kaç defa dedim..." derin ve bıkkınca bir nefes almış gözlüklerini iki dakikalığa mahsus çıkartarak kızgın gözlerini üzerime dikmişti "Geç kalmak yok diye. Üstelik daha şurada işe başlayalı bir ay bile olmadı" Handan Hanım başımda dikilmiş koridorda herkesin duyabileceği şekilde beni azarlıyordu.
"Haklısınız" derken umutsuzca gözlerimi yerden kalırarak "Hiçbir işi beceremiyorum" Handan Hanım'ın yanından geçerek ilerlemeye başladım. Sanırım böyle geç kalmaya devam edersem bu işten de kovulacaktım. Bu haftada iki kez geç kalmıştım ve bu benim için büyük bir sorundu.
Görevliler için ayrılan odaya girip kapıyı kapattım. Açık pencerenin yanına doğru ilerlediğimde yüreğimde hep bir yerlerde duran yaram kanıyordu sanki.
Gözlerimi günlük güneşlik olan fakültenin bahçesine çevirdiğimde bir başka yara acıyla gülmsememe neden olmuştu.
Acaba üniversitede okumak nasıl bir şeydi? Feyza ile birlikte bakmıştık puanlarımıza. Sınav çok kötü geçmediği için puanlarımızda iyiydi. Ama işte...
Hayat zordu. Bu yarışta yere düşeni hiçbir insan kaldırmazdı. Ondandır ya Allah(c.c)'dan başka kimseye muhtaç bırakma bizi diye söylememiz.
Kelimlerin çığır açtığı şu dakikalarda hiç ama hiç durmadan göz yaşlarımın akmasını istiyordum.
Kaç dakika ağlıyordum bilinmezdi ama telefonumun sesi beni bu düşünce girdabından çekmişti.
"Efendim anne?"
"Aah hayır hayır iyiyim."
"İşim mi? Evet öğle arasındayız."
"Allah'a emanet ol."
Sonlara doğru sesimi zor zaptetmiştim titrememesi için. Telefonu cebime koyup odadan dışarıya çıkmıştım ki büyük bir kalabalığın kütüphanenin önünü kapladığını görmüştüm.
Bu kalabalıkta neydi? Niye herkes burada toplanmıştı ki? Neredeyse tüm bölümlerdeki öğrenciler buradaydı.
Kalabalığı iki elimle yardığımda dört kişi kalabalığı itmeye çalışıyordu. Zar zor boynumda asılı duran kartı göstermiş ve kütüphaneye girebilmeyi başarmıştım.
"Allah, Allah sanki önemli birisi gelmişte bir tek benim haberim yok."
Her taraf sessizdi. Handan Hanım neredeydi? Saate göre çoktan burada görev başından olması gerekiyordu. Adımlarımı rafların arasına doğru atarak etrafa bakıyordum. Ama hâlâ Handan Hanım'a dair bir iz bile yoktu.
Kütüphanenin arka taraflarında olabilirdi. Bir de oraya bakmam lazımdı. Arka taraflara doğru ilerledikçe kulağıma gitar sesi geliyordu. Ama bu nasıl anlatılır muazzam bir melodi şöleni... İyi de kütüphanede gitar sesinin ne işi vardı? Herhalde birisi bu sessiz ortamı buldum burada çalsam daha güzel olur dememiştir değil mi?
En ileride gitarın gövdesini biraz görebiliyordum. Eğer o her kimse kütüphane kurallarını bilmiyor olmalıydı. Yoksa her canı isteyen kütüphanede gitar çalamazdı.
Hızlı adımlarımla gitar çalan kişinin yanına gitmiştim. Camdan yansıyan güneşten dolayı gözümü kısmak zorunda kalmıştım.
Kim olduğu önemli değildi zaten. Sesimi duysa ve kütüphaneyi terk etse yeterdi.
"Bakar mısınız?"
Gitarın sesi benim sesini bastırıyordu. Bu sefer daha sesli "Derhal buradan çıkar mısınız?" konuşmuştum.
"Kalbim bir acı yumağı, kirpikler boğaza dayandı."
Hıh! Bu insanlar ne kadar-
"Sözler tükenmez kumaştı, en derin yaramı sarmıştı."
Bu ses... O gencin burada ne işi vardı? Bula bula şarkı söylecek yer olarak kütüphaneyi mi bulmuştu?
Tam yine konuşacakken gitarın sesi kesilmiş ve yere koyulma sesi duyulmuştu. Gözlerimi daha fazla kısmak zorunda kalmamıştım çünkü ayağa kalkmış ve önüme geçmişti.
"Ne istiyorsun?"
"Ne?"
Ah gerçekten böyle duyarsız bir insan olabilir miydi?
Gözlerimi ovuşturarak "Buradan bir an önce çıkmanı ve gitarını da yanında götürmeni. He bir de gerekirse bir daha hiç karşılaşmayalım."
Gözlerimi bir iki kez kırpıştırarak açtığımda solgun çehresini görmemle hızla başımı yere eğerek arkamı dönmüştüm. Tam adım atacaktım ki onun kırılgan sesi kukalarıma varmıştı.
"Git tamam mı sende herkes gibi git."
Bana mı diyordu? Çaktırmadan etrafıma baktım. Sahi neden etrafa kimse yoktu? Bir kişi dahi olsa olmalıydı... Sonuçta kütüphaneyi daha önce hiç boş görmemiştim.
"Aptal..."
Tövbe tövbe. Buradan bir an önce çıkmalıyım. Bir kaç adım atmıştım ki çığlıkla karışık söylediği sözler irkilmeme sebep olmuştu.
"Sana yazdığım mektubu okudun mu?"