Alec
Aptal diye sahnede mırıldanırken. Gözlerim birini arıyordu. Burada olmadığını bilsem de arıyordu işte çöldeki su bulmaya çıkan derviş gibi.
Yüreğim tam armaktan vazgeçmişti ki gözlerim en önde beni beğeniyle izleyen bir çift göze takılmıştı.
Ela gözleri merhametle kısılmış narin ellerinle yüreğinin olduğu tarafı, sol yanını, göstermişti. Yüreğim nefes seslerini yankılattırır
mıydı mikrofon, benim demediğim onca kelamı onun duygularına yerleştirebilir miydi?Bu salonda ben haricinde kimse bu hareketi anlamayacaktı belki ama bende hissettirdiği hadsiz duygular vardı.
Gözlerimi çekmeden direk baktığım ela gözler, parıldıyordu. Hep başımın ucundaki ışık misaliydi. Ne yapmam gerektiğini, neyin yanlış neyin doğru olduğunu bana, hayat yolunu, gösteriyordu.
Ellerimle elektro gitara daha çok sarıldım. Dayan birazdan geçecek kalp çarpıntın.
Daha fazla bakamazdım yoksa benden kaçacağından korkuyordum. Gözlerimi diğer hayranların üzerinde gezdirdim herkes eğleniyordu.Son kez hayranlara bakarak elimle baş selamı vermiş ve hızlı adımlarla kulise doğru adımlarımı yöneltmiştim.
Onu bir yıl görmüyordum ve içimdeki o boşluk daha çok açılmış üstüne acı bir tat bırakmıştı dimağımda.
Üzerime spor siyah ceketi geçirip insaların dağılmasını bekliyordum. Kulise giren Batu eliyle omzumu "İyi iş çıkardın dostum" diyerek sıkmıştı.
Başımı aşağıya yukarıya sallayarak "Kalp..." diye başladığım söz yarıda kalmış ve içeriye Mert ve Taha kahkalarla girmişti.
Mert "Oğlum ne yaptık biz ya " derken Taha da ellerinin işaret parmağıyla baş parmağının uçlarını birleştirip "Ortalığı yıktık ahbap yes" derken bir anlık onların omuzlarına atılıp "Heyt, tekçe siz mi çıktınız sahneye" derken ikisi de gülüyorlardı "Eh bizim de payımız var, değil mi Batu?" diye Batu'ya başımı çevirip sormuştum.
Batu bir elini çenesine dayamış sarı saçlarını karıştırıyordu. Daha sonra düşünceli halinden az biraz sıyrılıp "Siz onu bunu bırakın da senin eski menejerini gördüm burada ne gibi bir işi olabilir ki?" Aklıma düşen ela gözlerle kalbimdeki çarpıntı ısrarla kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı. Gülerken kısılan göz çevresi, narin elleriyle sol tarafını gösterişi aklıma mıhlanmıştı . Hafifçe tebessüm ederek "Bilmem."
Mert mavi gözlerini şaşkınlıkla kısıp "En son Amerika'ya gitmemiş miydi? Bir yıl sonra yine buralarda. Vay be." konuşmuştu.
Tüm damarlarım kasılırken tek yapabildiğim sahte bir şekilde gerçekleri gizleyerek kafamı sallamak olmuştu. Amerika'ya gittiği günden bu yana beni hiç telefonla aramamıştı. Halbuki belki şimdi arar diye her gece gözümü kırpmadan dinleniyordum bir ara dalsam da bir hevesle telefonun yanına düşe kalka gidiyor ama ekranın son arayanlar sayfasının boşluğuyla içimdeki sadece onun doldurduğu boşluğa bir kuyu daha ekleniyordu.
Gözümün önünde sallanan elle daldığım ya da içinden çıkamadığım kuyudan başımı uzatmıştım.
Taha bal rengi gözlerindeki alayla bir şeyler mırıldanıyordu ama şu an onun sesinden başka seslere sağırdı sanki kulaklarım.