Jisoo anlam veremiyordu. Yarası vardı, hastaydı, halsizdi. Hem anlattığına göre babası onu bulduğunda sağ bırakmayacaktı. O halde neden kendini bile bile sonuna götürüyordu ki?
Hem ona kötü davranmamıştı. Aksine; birisiyle ilgilenmek, yediğini ve giydiğini bir yabancıyla paylaşmak hoşuna gitmişti. Bunca zaman onun için endişelenmiş, ateşler içinde yanarken başında beklemişti; lakin o, giderken kendisine haber bile vermemişti.
O, bencildi. Oysaki ona bir yabancıya yaklaşabileceği en iyi niyetle yaklaşmış, o şekilde yardım etmişti.
Sakince yatağa oturdu Jisoo. Gözlerinde hayal kırıklığından çok endişe vardı. Hâlâ ona bir zarar gelmesinden korkuyordu, Taehyung için endişelendiği gerçeğini kenara atamayıp her şeye rağmen gösterdiği iyi niyet için vicdanına küfretmedi, çünkü onun hâlâ yardıma ihtiyacı vardı.
Hızla ayağa kalkarken fazla uzaklaşmış olamayacağını düşünüyordu. Yere düşen pelargosu ayağıyla çiğneyerek hışımla odadan çıktı. Ona tavır alacak, 'neden yaptın' demeyecekti. Sadece iyi olduğunu bilmek istiyordu. O yabancının bir yerlerde iyi olup olmadığını bilmeye şu an deli gibi ihtiyacı vardı.
Hızla postallarını giydi ve kapıya yöneldi. Zaten zor yürüyordu, o halde fazla uzağa gidemezdi. Jisoo çok geçmeden onu bulabileceğini düşündü.
Güzeldi işte, yıllar sonra biri adına endişelenmek için kurduğu tüm tanımlamalar sürekli zihnine hata verdirecek kadar tanımsızdı gözünde. Bir an için her şey hayal gibi gelmişti, nedenleri ve sonuçları sorgulamayı üst raflara bir yerlere kaldırınca bu gibi sonuçlarla karşı karşıya kalmak onu tarifi imkansız duygulara sokmuştu; fakat bedeni o an için sadece telaş duygusuna esirdi.
Kapıyı hışımla açtığı an bahçede ağır adımlarla eve doğru ilerleyen bir Taehyung görmeyi planlamıyordu.
"Taehyung!"
Kız hızla yanına koşup iyi olup olmadığını kontrol etmek için gözleriyle üzerini tararken sarılmamak için kendini zor tuttuğunu hissediyordu.
"Çok korktum, sana bir şey olduğunu sanıp çok korktum Taehyung."
Jisoo titrek bir nefesi burnundan ciğerlerine gönderirken sakinleşmek adına gözlerini kısa bir an için kapatıp yavaşça ellerini saçlarına geçiriyordu.
Taehyung ise şaşkındı, Jisoo'nun telaşlı haline gözleri dehşetle aralanırken şaşkınlığı kısa süre içinde yerini mahçup bir ifadeye bırakmıştı.
"Ben, şey.. yanına geliyordum fakat; Gaho yanıma geldi ve ormana sürükledi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım."
Başını öne eğdiğinde Jisoo hala rahat bir nefes almakla meşguldü.
"Hayır, sanırım ben boş yere endişelendim. Etrafta olabileceğin aklıma gelmedi, benim hatam."
"Hayır hayır, haklısın, haber vermeliydim özür dilerim." derken şirince gülümsüyordu.
"Ve bunlar senin için, bahçeden kopardım. Çok güzel kokuyorlar, baksana.."
Elinde tuttuğu kırmızı renkteki iki tane pelargosu kızın burnuna doğru götürürken Jisoo derin bir nefes çekti. Bu çiçek gerçekten büyüleyici kokuyordu, öyle ki bir anda gerginliği yerini ferah bir serinliğe bırakmıştı.
"Bu çiçeği ben de çok seviyorum, arka tarafta pembe olanları da var."
Tebessümle karşılık verdiğinde Taehyung, çiçeğin kızın elleri arasına sıkışmasına izin verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐠𝐨𝐝 𝐢𝐬 𝐚 𝐥𝐢𝐚𝐫 | 𝐯𝐬𝐨𝐨
FanfictionJisoo ormanda yaralı bir adam bulup eve getirir. bxg z for zachariah filminden esinlenerek yazılmıştır.