Yavaşça elindeki zeytin tabağını masaya bıraktı ve bir elini masaya dayayıp gözlerini oldukça ıssız gözüken bahçeye kilitledi. Tüm ihtişamıyla sabaha göz kırpan güneş artık tümüyle saklandığı yerden gün yüzüne çıkmış, ahşap pencereden içeri sızıyordu.Taehyung ve Junkook'un aralarının düzeliyor oluşu beynindeki mutluluk sinyallerini harekete geçiriyordu, bir kez daha Taehyung'un ne kadar düşünceli bir insan olduğuna dair kafa yormaya başladı.
Onun eve ilk geldiği günü anımsadığı an belli belirsiz bir tebessümü sabaha bahşetmişti. Üzerinden fazla zaman geçmese de benliğinden yansıyan karmakarışık duygular onu bir hayli yormuştu ve bu da Jisoo'da çok uzun zaman geçmiş gibi bir algı yaratmıştı.
Taehyung'un iyi bir aileye sahip olmadığını pekâlâ öğrenmişti, kız kardeşine düşkünlüğü ve en yakın arkadaşı Jimin'le olan yakınlığını da; peki ya neden onlar için bir şeyler yapmıyordu? Buradan gidip hayatındaki karanlıkla boğuşacak gücü de vardı; nitekim Taehyung güçlü biriydi.
O an için önemsemedi, onu hâlâ tam olarak tanımıyordu. Belki de içindeki his yalnız bir hoşlantıdan ibaret olarak kalacaktı ve belki de olması gereken de buydu.
Belki de Taehyung'un dediği doğruydu, 'ihtiyacımız olan tek şey zaman, ki bundan elimizde çokça var.'
Gözlerini daldığı yerden çıkarıp geriye döndüğü an heyretle, mutfağı dolduran taze yesemin kokusunu içine çekmişti. Jungkook kapının pervazına yaslanmış Jisoo'nun odaklandığı yerleri süzüyordu ki bakışları birbirine değdiği an pencereye doğru adımladı.
"Sabah güneşinin insanı mutlu eden bir hormon salgılattığını duymuştum, ne kadar hoş değil mi?"
Jisoo, Jungkook'un pencere önüne kadar gelip yanındaki yerini alışını seyretmiş, ardından dışarıyı süzmeye devam etmişti. Jungkook ise aniden başını yana çevirip hâlâ yanında dışarıyı izleyen Jisoo'ya bakarak konuşmuştu.
"Sanırım sende pek bir işe yaradığını söyleyemem, neyin var Jisoo?"
Soran gözlerle kıza baktığına o, hâlâ dışarıyı izliyordu.
"Eğer şu dünkü meseleyse, benden yana sıkıntı yok, en son olanları birlikte kapatıp bana bir söz verdirttiği hatırlıyorum?"
Genç kız bakışlarını bahçeden çekip Jungkook'un endişeli bakışlarıyla buluşturdu.
"Dünle ilgili benden yana da bir sıkıntı olmadığına emin olabilirsin. Hem Taehyung da artık benimle aynı fikirde, biz dün konuştuk.."
Jungkook meraklı gözlerle kıza bakmak yerine mahçupça başını öne eğmişti.
"Sanırım..neyden bahsettiğini biliyorum. Dün sizi konuşurken duydum."
Kız sorgulamadı.
"Taehyung zaten senden özür dileyecek, ama hem kendi adıma hem de onun adına bir kez daha özür diliyorum Jungkook. Sen bu evde misafirsin, böyle olmaması gerekiyordu, ben.."
Kız kırılgan sesiyle genç adamı kendince iknaya çalılırken o utangaç bir gülümsemeyle kıza yaklaşıp elini omzuna atıyordu.
"Yeterli, Jisoo. Sen kendini böyle üzdükçe ben de eksiliyorum, içimden parçalar kopuyor. Senin bana karşı böyle naif davranman bünyeme ağır geliyor, lütfen bu kadar düşünceli olma."
Jisoo ona sıcak bir tebessümle karşılık verip başını Jungkook'un omzuna yaslarken, Taehyung'un mutfağa girmesine saniyeler vardı.
"Sen çok iyi birisin Jungkook, başka şartlar altında yaşasaydık seninle çok sıkı birer dost oldurduk."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐠𝐨𝐝 𝐢𝐬 𝐚 𝐥𝐢𝐚𝐫 | 𝐯𝐬𝐨𝐨
FanfictionJisoo ormanda yaralı bir adam bulup eve getirir. bxg z for zachariah filminden esinlenerek yazılmıştır.