"Hey Gaho, beni bekle oğlum!"Genç kız iri köpeğe yetişmeye çalışırken kollarından aşağı kayıp duran tüfeği geri omzuna takıp temposunu artırdı. Hızla koşarken önüne çıkan ağacı teğet geçişi korumaya çalıştığı dengesini altüst etmişti, kendini yerde bulduğu an acıyla inledi.
Gaho ise sahibinin yerde olduğunu görüp koşmayı bırakmış, olduğu yerde ileri geri adımlayarak kalın sesinin ormanda yankılanmasına izin veriyordu.
Jisoo, toparlanıp köpeğin yanına çöktü ve ince kahverengi tüylerinin parmakları arasında kayışını bir süre hayranlıkla izledikten sonra kulaklarının ortasına hafif bir öpücük bıraktı.
"Neyin var senin? Sayende bugün eve eli boş döneceğiz."
Ayağa kalktığı gibi yüksek dalların arkasına gizlenmiş güneşe odaklandı.
"Hadi, gün batmadan eve dönmek zorundayız. Bugün konserve yemek istemiyorum."
Hala ayaklarının dibinde havlayan köpeğe endişeyle baktı.
"Neler oluyor?"
Köpek, tekrar yanına çöken Jisoo'ya aldırmadan koşarak ileri atılmıştı. Kızsa hemen toparlanıp arkasından söylenerek ona eşlik ediyordu. Ayağına takılan güçlü sarmaşıklara ve omzundaki ağır tüfeğe aldırmadan hızını artırdı.
"Gaho, bu sefer de bulduğun şey ölü bir kuşsa benden çekeceğin var ahmak!"
Köpeğin ani hareketiyle geri atıldı. Gaho aniden kendini frenlemiş, olduğu yerde tekrar güçlü sesiyle havlamaya başlamıştı. Genç kız nefesini düzene sokmak adına ellerini karnında birleştirdi.
"Bugün beni çok yordun. Akşamki yemeğin buruşuk salatalık konserv..."
Jisoo çevik hareketlerle tüfeğini kavrayıp aniden başını geriye çevirdi. Duyduğu sevinç gözlerinden okunadursun; aslında ormanda daha önce duyduğu hiçbir hayvanın sesine benzemeyen derin ses çok yakınından geliyordu.
Sesinin yüksek çıkmamasına özen göstererek heyecanla karışık neşeli tonda köpeğini yokladı.
"Benim duyduğumu sen de duydun mu oğlum?"
Köpek aniden ileri atılıp sahibini birkaç adım gerisinde bırakmıştı.
"Sanırım akşam yemeğimiz şu çalılığın ardında.. eve koca bir geyik götürmek istiyorum, tanrım."
Temkinli adımlarla ilerideki çalılığa ilerledi. Aynı derin ses bir kez daha ormanda yankılandığında dehşetle tetiğini yoklamıştı. Adımları aniden durup heyecanı yerini korkuya bıraktığında irileşen göz bebekleri uzun dal parçalarının gerisini yokluyordu.
Bu ses, bir insana aitti.
Güçsüz, yalvarır tonda çıkan derin bir inilti.
Bu orman onundu. Onun evi, onun yemeği; hatta nefesiydi. Çoğu zaman kimse uğramazdı, kimsenin yolu düşmezdi. Uzun zamandan sonra bir insan suretiyle karşı karşıya kalacak olması onu ellerini ve soluklarını titretecek kadar korkutuyordu.
Karşısında kim var, amacı ne, ne istiyor, bilmiyordu. Güvendiği tek şey elindeki eski model av tüfeğinin amansız namlusuydu. Gözünü kırpmadan tetiği çekme cesaretini bulma umuduyla kendini yokladı.
"K-kim var orada?"
Yüksek çıkan sesi ormanın derinliklerinde yankılanmıştı.
Köpek daha güçlü havlıyor, genç kız temkinli adımlarla çalılığa yaklaşıyordu. Boğuk çıkan ses bir kez daha kulaklarını doldurduğunda bu sefer hızla ileri atıldı. Birden benliğine tanrı tarafından bahşedilen deli cesaretine bakılacak olursa olacakların hazırlığını seneler evvel yapmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐠𝐨𝐝 𝐢𝐬 𝐚 𝐥𝐢𝐚𝐫 | 𝐯𝐬𝐨𝐨
FanfictionJisoo ormanda yaralı bir adam bulup eve getirir. bxg z for zachariah filminden esinlenerek yazılmıştır.