"Merhaba."

213 17 3
                                    

        Saat belki üç, belki dörttü. İkisi de büyük bir şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı. Aliesha ‘nın şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Hem korkmuş hem de şaşırmıştı.  Ama Harry için aynı şey geçerli değildi. Her ne kadar Liam ile olan münasebetini bilse de bir türlü uzak duramıyordu. Çıktığı hiçbir kıza benzemiyordu. O Aliesha’ydı.  Aliesha için Harry, sadece Harry’di.

     Aliesha büyük bir panikle Harry’i omzundan itti. O kadar korkmuştu ki gücünün farkında değildi, ki bu güç Harry’nin yataktan düşmesine sebep olmuştu. Harry ne olduğunu anlayamadan kendini pahalı parkenin üzerinde buldu.  Harry ayağa kalkmak üzereydi ki bir iki yastık darbesiyle tekrar olduğu yere düştü. Anlaşılan Aliesha’yı sinirlendirmişti. Aliesha  her vuruşunda onu azarlıyordu. Harry buna daha fazla dayanamadı ve Aliesha’nın elindeki yastığı kolayca alıp ona vurmaya başladı. İşler kızışmıştı. Aliesha Harry’i yorganla boğuyor, Harry Aliesha’nın bacaklarını cimcikliyor hatta ısırıyordu.  Nefes nefese kalana kadar birbirlerini ölümüne hırpaladılar. Ve nefes nefese kaldıklarında ise sabaha kadar konuştular. Harry anlatıyor, Aliesha dinliyor sonra roller değişiyordu. Harry, Aliesha’dan hoşlandığını itiraf etti ve ilk kez bir kız tarafından reddedildi. Sadece şansını deniyordu bu yüzden sorun yoktu. Bir itirafta Aliesha’dan geldi. Liam’ı sevdiğini söyledi Harry’e.  Ve sonra gitmesi gerektiğini söyleyip gitti.

      Harry, Aliesha gittikten sonra büyük bir boşluğa düşmüştü. Ne yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Düşündü,düşündü ve düşündü.  Ve ulaştığı tek bir sonuç vardı; önünde ki kızlara bakacaktı.

   O günden dört ay sonra One Direction’ı hayatımdan çıkarttığımı sanıyordum ama yanılmışım. Bir sapık gibi twitterlarına bakıyor, magazin haberlerini takip ediyor, dergiler okuyordum.  Şarkılarını tekrar tekrar dinliyor, klipleriyle dalga geçiyordum. Kısacası artık bir “Directioner”dım.  Aynı zamanda üniversiteye gidiyordum. Kıyafet tasarlıyor sonra onları dikip giyiyordum. Okuduğum bölüm bunula ilgili bir şeydi. Ve bir gün gerizekalı olduğunu düşündüğüm bölüm başkanı, ünlülerin stilistlerine gideceğimizi ve bunun için bir çekiliş yapılacağını söyledi. . Ve eğer beğenilirsek o ünlünün kıyafetini tasarlayacakmışız. Açıkçası bana pek gerçekçi gelmemişti çünkü Londra’nın tırt bir üniversitesine gidiyordum. Yani bana göre tırttı ama değilmiş. Haberlere bile çıktı, inanabiliyor musunuz?

  Çekilişten bir gün önce sevdiğim ünlülerin stilistlerini ezberlemiş hatta ne olur ne olmaz diye elime bile yazmıştım ancak hiç bilmediğim biri çıkmıştı bana. Tanrı aşkına Lou Teasdale de kimdi? Erkek miydi, kadın mı? Tanrım, neden ben?  Diğerleri gibi “Lou” hakkında bir araştırma yapmadım. Kim olduğunu bilmiyordum ve sanırım umurumda da değildi. Bölüm başkanın bana verdiği zarfı açtım. Lou Teasdale’in adresi ve telefon numarası yazıyordu.  Bu “Lou” denilen insan Tanrının unuttuğu bir yerde yaşıyordu ve bu lanet yer benim için iki otobüs demekti. 

  Ertesi gün çizimlerimi ve gerekli şeyleri alarak yola çıktım.  İki buçuk saat sonra  denilen adresteydim. Birkaç villa geçtikten sonra evi bulduğum için tanrıya şükrettim ve kapıyı çaldım. Kapıyı benden neredeyse beş ya da on santim kısa, sarışın bir kadın açtı. Kıyafetleri çok güzeldi ve uzun görünmek için bir çaba sarf etmemişti. Yani benim gibi değildi.

“Merhaba, Lou Teasdale?” dedim kaşlarımı havaya kaldırarak.

“Aliesha Megas?” dedi gülümseyerek. Kafamı salladım ve beni içeri davet etti. Lou Teasdale bir kadınmış! Pekala ev sanırım üç katlıydı. Oldukça genişti ve iyi dizayn edilmişti. Ağzımın suyu aktı diyebilirim. Ve evde tek değildik sanırım. Üst kattan gitar sesleri geliyordu. Çizimlerimi çıkarttım ve işaret ettiği koltuğa oturdum. Çizimlerim hep kadın kıyafetleriydi ve hepsini kendime göre çizmiştim. Aslına bakarsanız resme pek yeteneğim yoktur. Yani size manzara resmi ya da herhangi bir şey çizemem ama kıyafet çizebilirim. Tanrı vergisi diyelim.

“Sanırım bu ilk?” dedi. Masaya bıraktığım çizimlerin ne olduğunu anlayamamış gibiydi. Ben daha cevabımı vermeden ayağa kalkıp yukarıya seslendi.  Gitar sesi kesildi. Ve merdivenden tahminime göre üç ya da dört kişi iniyordu. Ayağa kalktım. Kalbim bir davul misali atıyordu. Üç dakika sonra aşağı tam beş kişi inmişti. Ov yo! Dört ay sonra yine karşılaşmıştık. Hepimizin ağzı açıktı. Kendimi toparladım ve yüzüme bir gülümseme takındım. 

“Haydi tanışın!” diye sevinçle bağırdı Lou. Yanlarına gittim ve sırayla onlarla tokalaştım.

“Zayn, Louis, Niall, Harry, Liam. Merhaba.”

The Bigbang TheoryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin