Hadsiz! Düzenlendi.

5.2K 470 311
                                    


Havaalanından çıkıp Salih'in arabasının güvenli ortamına girene kadar, Salih ne kadar yavaşlatmaya çalışsa da Melek'in ısrarı yüzünden hızlıca yürümeye devam ettiler. Melek bazen bu tempodan yorulup sendelese de yine de durmuyor, Salih'in Biraz dinlen... 10 saniye bekle... Bir yudum su iç... şeklindeki endişeli ricalarını duymazdan gelerek yürümeye devam ediyordu.

Tek derdi bir an evvel Levent'in çöplüğunden uzaklaşmaktı. Nihayet arabaya binip kapıyı kapattığında kendini saldı. Ve tekrar ağlamaya başladı. Salih, soru sormadan torpido gözünden çıkardıği bir kutu mendili sevgilisine uzattı ve kendisini konuşmaya hazır hissedene kadar ağlayıp içindeki zifti akıtmasına müsade etti.

Arabasını çalıştırıp sık sık meleğine bakarak sürmeye başladı. Açık havanın ona iyi geleceğini düşünüp Yeşilköy sahiline sürdü arabayı. Denize karşı park ettiğinde Melek'de daha iyiydi. En azından ağlarken hıçkırmıyordu.

"Biraz yürümek ister misin canım?"

"Hayır, üşüyorum." dedi Melek, kollarıyla kendini sararken.

"O zaman buraya çay söyleyelim, ya da ne içmek istersen."

"Çay içerim." Birden kendini çok aç hissetti Melek. "Aslında bir de tost yiyebilirim."

"Açsın değil mi? Bir şeyler yemiş olsan bu kadar güçsüz kalmazdın zaten."

Salih, camı açıp ilerideki çay bahçesinin garsonuna seslendi, siparişlerini verdi. Sonra, elindeki ıslak kağıt mendili minik parçalara bölmekle uğraşan sevgilisine döndü tekrar. Üstüne gidip ısrar etmek ve onu bunaltmak istemiyordu ama deli gibi de merak ediyordu olanları.

Melek, Salih'in beklenti ve merak dolu yüzüne baktı. Ve anlatmaya başladı.

"O adam, Bodrum uçağında yanımda oturan, sonra gece balıkçıdayken sen tuvalete gittiğinde yanıma gelen..."

Dayanamayıp araya girdi. "Ben de şerefsizi nereden tanıdığımı hatırlamaya çalışıyordum." dedi Salih dişlerinin arasından tıslayarak. Peki ya Melek'in onun yanında ne işi vardı? Sormadı. Melek'in anlatmasını bekledi.

"Dün İhsan bey'le onun şirketine gittik. Muhasebe işleri için. Kendi muhasebecisinden memnun değilmiş. Bizim büro ile çalışmak istiyor."

Salih, kaşlarını kaldırarak baktı sevgilisine. "İstanbul'daki yüzlerce büro arasından senin çalıştığına mı denk gelmiş yani?"

"Beni gördüğünde benden çok şaşırdı aslında. Hem başka ne olabilir ki?"

Salih sevgilisinin iyi niyetli aklını seviyordu ama bazen de biraz şüphe etmekten zarar gelmezdi.

Melek devam etti: "Dün seni aradım, bu durumu anlatmak istedim. Aslında onunla karşılaşmadan önce de aradım. İhsan bey bu işe çok önem veriyor ve onu benim asiste etmeme mecbur kaldı. Beni biraz yüreklendirmene ihtiyacım vardı. Ordan çıktıktan sonra da aradım." Melek, kırgın bakışlarını saklamaya çalıştı. "Sana ulaşabilmek için posta güvercini almalıyım herhalde."

Konu bir anda Levent'in hadsizliğinden Salih'in ilgisizliğine mi dönmüştü? "Canımm, çok yoğundum. Ayrıca gece yazıştık seninle, anlatabilirdin."

"Çalışıyordun."

"Senden daha önemli değil meleğim. Bana ihtiyacın olduğunu fark etmedim ki."

"Sana ihtiyacım vardı." dedi kırgın gözlerinden süzülen bir damla yaş eşliğinde.

Salih sevgilisinin ellerini tutup kızarmış gözlerine baktı. "Bak; sen benim kıymetlimsin. O gözündeki kırık yaşa ölürüm ben. Benim için ne ifade ettiğini, hayatımdaki önemini anla. Biz ne zor geldik bu noktaya? Hatırla. Şu arabada el ele oturabilmek için ne kadar bekledik?"

İkinci Şans    (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin