Bölüm 38: Bitmeyen Problemler

2.1K 201 14
                                    



 Çıplak göğsünde yatan, sıcak beden ona huzur veriyordu. Sehun'un düzenli alıp verdiği nefesler, arada anlaşılmayacak şekilde bir şeyler mırıldanması çok sevilesiydi ve Luhan onu uyandırıp birazcık daha sevmek istiyordu.  Çoktan gün ışığı etrafı aydınlatmış olmalıydı. Odanın kalın perdeleri yüzünden, yatak odası hala karanlık olsada, duvarda ki saat zamanın akıp gitmekte olduğunu gösteriyordu.  Sehun'un mis kokan saçlarına bir kaç tane öpücük kondurdu. Fakat Sehun yüzünü pürüzsüz kaslı göğse biraz daha sürterek Luhan'ın sevimli çabalarını görmezden geldi. 

 ''Uyan artık. Yoksa kendimi tutamayıp tekrar içinde bir yerlerde yer edineceğim.'' Luhan, fısıldadığında Sehun ''Biraz daha uyuyayım. Sonra istediğin yerde yer edinebilirsin.'' dedi. Elbette ne dediğinin ve Luhan'a ne gibi bir etkide bulunduğunun farkında değildi. Sadece dün gece çok fazla yorulmuştu. Bu yüzden uyanmak istemiyordu. 

 Luhan aklına gelen hınzır düşünceyle, Sehun'u nazik bir şekilde göğsünden yatağa uzandırdı. Onun çıplak vücudu fazlasıyla davetkardı. Eh değerlendirme yapmadan rahat edemeyecekti. 

  Genç çocuğun dudaklarına bir iki tane öpücük kondurdu. Uyuyor olması gerçekten çok yazıktı. Onu ateşli bir şekilde öpmek istiyordu. Beyaz ama yer yer morluklar ve çürüklerin oluştuğu boyna dikatle baktı. Farkındalıkla, doğrulup Sehun'un tüm vücuduna baktı dikkatli bir şekide. Dün gece bu çocuğa neler yapmıştı böyle. Sehun'un her yeri yara bere içindeydi. Dün gecenin anıları tekrar zihnine doluştuğunda kendine lanet etti. Sehun çok savunmasızdı ve ona hayvan gibi davranmıştı. Oysa çok daha nazik olmalıydı. Kendine hakim olmamıştı. Pişmalıkla iç çekti. 

 Genç çocuğun üzerini güzelce örttü tekrar. Ona bir daha dokunmayı düşünmüyordu. Tüm o vücudunun hali çok acı vericiydi. Ona nasıl kıyıpta zarar verebilmişti.  Banyoya gidip, bi kaç tane ilaç aldı. Ardından, mutfağa gidip, şifalı otlardan onun için bir çay ve biraz kahvaltılık bir şeyler hazırlamaya başladı. 

 Yaklaşan adım seslerini ve nefes seslerini duymuştu. Kim olduğunu biliyordu ama dönüp onunla yüzleşmeye yüzü yoktu. İnce kollar beline dolanıncaya kadar, mutfak tezgahının üzerinde, dometes doğramaya devam etti. ''Günaydın.'' Sehun, titrek ve boğuk gelen sesi, kalbinin hızlanmasına neden oldu. 

  Sehun çok utanıyordu ama buna engel olmaya çalışıyordu. Zira Luhan onun utandığını anlarsa dalga geçebilirdi. Bu yüzden ona biraz sırnaşmaya çalıştı. Lakin, Luhan'a sarıldığında kasılan ve gerilen bedeni ona bir şeyler olduğunun sinyalinni veriyordu. 

 ''Günaydın.'' Dedi Luhan. İşine devam etti. Onunla ne konuşması gerektiğini bilmiyordu. Özür mü dilemeliydi? Ne yapmalıydı bir fikri yoktu. Luhan neden hep Sehun yüzünden çaresiz hissettiğini bilmiyordu. Bu küçük velet o kadar çok hayatının merkezindeydi ki, o varken kontrolünü yitiriyordu. Tamamen ona odaklanıyor ve onun etrafında dönmeye başlıyordu. 

 Sehun ellerini çekmedi. Hatta biraz daha sıkı sarıldı. Hala canı  yanıyordu. Dün onunla birlikte olduğu için bunun normal olduğunu biliyordu. Ne kadar zor olsada bu acı katlanıla bilirdi. O sadece Luhan'ı yanında istiyordu. Luhan olduktan sonra acısı o kadar çok önemli değildi.  Yinede onda bir tuhaflık olduğu belliydi. ''Neler oluyor Luhan? Sorun ne?'' Diye sordu. 

 ''Bir sorun yok. Sen git ve dinlen. Ben senin için kahvaltı hazırlayacağım.'' 

''Hayır. Bir sorun var ve sen bana söylememekte inat ediyorsun. Sorun ne Luhan.'' 

''Bir sorun olmadığını sana söyedim. O siktiğimin yatağına gidip yat!'' 

 Luhan'ın bağırtısıyla, Sehun elektriğe uğramış gibi, ellerini hızla çekti ondan. Neler oluyordu. Dün gece yanlış bir şey mi yapmıştı? Luhan pişman mıydı? O yüzden mi böyle davranıyordu. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. O kesinlikle pişman olmuştu. 

 Gözleri dolu dolu olduğunda hemen üst kata çıkıp, kıyafet dolaplarını açtı. Eline gelen basit bir pantolonu ve tişörtü çıkardı hızla. Kendi kıyafetlerinin ne chennemde olduğunu bilmiyordu aramakla uğraşmayacaktı. 

  Üzerindeki beyaz çarşafı bıraktığında aynadaki görüntüsü ona gülümsüyordu sanki. Vücudu bambaşka bir şeye dönüşmüştü sanki. Morluklar, diş izleri ve bir kaç tane derin olmayan yara vardı. Luhan eğer sabah onu gördüyse belkide ondan tiksinmişti. O yüzden öyle davranmıştı. Kendi vücudu, vampirlerin ki gibi, hızla iyileşme özelliğine sahip değildi. Luhan kusursuzken, kendi bedenin görüntüsü içler acısıydı. 

 Ağlamamak için kendini sıktı. Bu sabahın böyle olmaması gerekiyordu. Luhan onu öpücüklerle uyandırmalıydı, soğukluğuyla değil. Pantolana uzanıp, bacaklarından geçirirken ''Sehun ne yapıyorsun?'' Luhan kapıda elinde tepsiyle sormuştu. 

''Ne yapıyora benziyorum? Gidiyorum salak herif! Sende pişmanlığına başka bir çözüm ara, bul!'' 

 Luhan elindeki tepsiyi bir kenera koydu. Sehun'la sakin bir konuşma yapmak istiyordu. ''Beni yanlış anlıyorsun.'' diye giriş yaptı. ''Seninle olduğum tek bir andan bile pişman değilim. Böyle bir şey mümkün değil. Seni seviyorum. Sevdiğim birine dokunmak beni pişman etmez Sehun.'' 

 ''O zaman neden benden öcüymüşüm gibi kaçıyorsun?'' Sehun sorduğunda Luhan ellerini yumruk yapmış kendinini ağlamamak için sıkan oğlana gülümsedi. Aşırı tatlıydı bu oğlan.  

 ''Senden kaçmıyorum. Sadece, sana daha nazik davranmalıydım. Canını yaktım. Bu yüzden benden nefret etmenden korktum.'' Diye açıklık getirdi beyaz saçlı olan. 

 Sehun ona anlamaz bakışlar attıktan sonra ''Luhan sen aptal mısın benim canım falan acımadı. Belki biraz popom acımış olabilir ama oda ilk seferim olduğu içindir.'' dedi. 

 ''Ama vücudunun haline bir bak. Bir daha sana dokunmayacağım.'' 

''Saçmalama. Ben aynaya bakasıya kadar fark etmemiştim bile. Acımıyor ki. Ama sen benden uzak durunca, bana dokunmayınca buram çok acıyor Luhan.'' Sehun yanakları kızarıp, kalbini gösterirken, oldukça utanmış hissediyordu kendini. Resmen Luhan'a kendisiyle sevişmesiyle söylemişti.  

 Luhan yanakları kıpkırmızı olan çocuğa gülümsedi. O gerçekten güzeldi. Nazikçe onu kucakladı. ''Peki senden uzak durmak benim içinde ölüm gibi bir şey. Bunu yapamam zaten. Ben sana saldırmadan kahvaltı yapsan iyi olur.'' 

 Sehun hafifçe kıkırdadı. Luhan bazen çok tatlı olabiliyordu işte. Onun bu halleri kalbinin yüksek ritimle çarpmasına neden oluveriyordu. 

 Kahvaltıdan sonra zorlu geçen Sehun'a ilaç içirmenin ardından, ikili koltuğa uzanmışlardı. Sehun kendini çok daha iyi hissediyordu. O ilaçların ve çayın tadı iğrençti ama çok etkili oldukları bir gerçekti. Tüm vücudu yenilenmiş gibiydi.  Saçlarını okşayan Luhan'ın göğsüne yüzünü sürttü. Onun kendisine has kokusu ve soğuklu cezbediciydi. Luhan gerçekten Tanrı'nın boş vakitlerinde özenerek yarattığı vampirlerden olmalıydı. Ona sahip olduğu için kendisini tebrik etti. Bir kez daha anlıyordu ki Sehun aslında çok şanslı biriydi. Onun şansı Luhan'dı. Tüm olumsuzlukları unutmasına neden olacak kadar çoık seviyordu beyaz saçlı adamı işte. 

 Üzerinde ona koala gibi sarılan şeker kamışından son derece memnundu Luhan. Sabah ki yaşadıkları o ufak gerginliği atlatabildikleri oldukça keyifliydi. Hala onun canını yaktığı için tereddüt ediyordu ama bunu kendine saklamaya karar verdi. Bir daha ki sefere ona çok daha özenli davranakcaktı. 

 İkisinin huzurlu anlarını bölen şey ise Luhan'ın telefonun zil sesi oldu. Beyaz saçlı adam üzerinde uyuklayan çocuğu rahatsız etmemeye çalışarak, yerde duran telefona uzandı. Arayan Jongin'di.

 ''Söyle Jongin.'' Dedi, telefonu kulağına götürüp kısık sesle. 

''Majesteleri bir sorunumuz var efendim.'' 

 Sorunlar hiç bitmiyordu zaten. Luhan kaşların çatıp ''Neler olduğunu taksit taksit söylememen senin yararına olur Jongin.'' 

 ''Majesteleri, çok sevgili kardeşiniz, bu gün sabah dokuz on beşte çok sevgili babanız Kral Ruan'ı öldürmüş.'' 

 Luhan gerçekten çok şaşırmıştı. Şok olmuş bir şekilde kalakaldı. Kyungsoo, Ruan'ı çok severdi. Haddinden fazla severdi üstelik. 

''Kyungsoo nerede Jongin?'' 

''Efendim, Kyungsoo kayıp. Ona ulaşamıyorum.'' 

 İşte bu çok daha büyük bir sorun demekti. 

BLOODY SWORD / HANHUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin