Bölüm-4

54 19 3
                                    

    Her zaman ki gibi alarmın o beynimi delip geçen sesiyle güne başladım.Bir ara şu alarmın sesini de değiştirmem gerekecek.Dünden koltuğa koyduğum kıyafetleri alıp üstümü giyindim,saçımı düzleştirdim,hafif bir makyaj yaptım.Doğrusu bu halimi beğenmiştim.Saate baktığımda yarım saatim olduğunu görünce gözlüğümü takıp aceleyle çantama anahtarımı ve telefonumu koyduktan sonra minibüse bindim.Bu sefer değişiklik olarak topuklu ayakkabı giymiştim bugünü de düşmeden geçirirsem çok iyi olacak gibi.

Bu sefer değişiklik olarak topuklu ayakkabı giymiştim bugünü de düşmeden geçirirsem çok iyi olacak gibi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Minibüs o kadar tıklım tıklımdı ki nefes bile zor alınıyordu.

--Şu aradaki boşluğu da doldurun!

Etrafıma baktığımda neredeyse hiç boşluk yoktu,herkes benim gibi düşünüyordu sanırım çevrelerine bakınıyorlardı.

--Ulan doldursanıza orayı!

Ben hâlâ saf saf bakıyordum.

--Üstü siyah beyaz çizgili olan adam sol taraftaki boşluğu tamamla artık!!

Yanımdaki adamın üstünün siyah beyaz olduğunu gördüm ve solunda da tam olarak ben vardım.Kafamı hafif çıkarıp el salladım;

--Şey, burada ben varım.

--He tamam pardon bacım.

Bacım ne ya Allah aşkına bacım ne? Tamam kardeşim dese yine bir mantık anlarım her neyse bugün moralimi bozmayacaktım.Şirkete yaklaştığımızı görünce indirmesini söyledim minibüs durduğunda zor bela aşağı indim.Derin bir nefes alıp şirkete doğru koşar adım ilerledim.Bir ara yeni başladığım günlerde sadece 5 dakika geç kaldığım için kızan bir patronum var ne bekliyorsunuz ki? Korumalara gülümseyip selam verdim.Afallamışlardı genelde buraya somurtuk bir şekilde gelir suratlarına sizi öldürmemem için bir sebep söyleyin der gibi bakar ve yanlarından geçerdim.Ne cidden çok güzel oluyor simge tarafından denendi ve onaylandı.Patronun odasına girecek iken derine bile gülümsedim günaydın dedim düşünün halimi.Odaya hızımı alamadan pattadanak girince patronun bugünde yine benim için çekilmez olduğunu anladım...

    Eveet, yine bir Simgeyle El Ele programına hoş geldiniz bugünkü konumuz patronu sinirlendirebilmenin 4 yolunu işleyeceğiz: 

1.Yol : Patronun hakkında kimseye bir şey söylemeyin hatta mümkünse dedikodu yapmayın neden mi? Çünkü bu konuşanlar her şekilde patronun kulağına ulaşır.

2.Yol : Kapıyı çalmadan sakın ama sakın bakın altını çiziyorum sakın patronun odasına girmeyin. Çünküsünü az sonra öğreneceksiniz zaten. 

3.Yol : İşinizi sakın baştan sağma yapmayın doğrusu ince eleyip sık dokusanız da yine her yerden bir problem çıkarıyorlar. 

4.Yol : Mümkünse topuklu ayakkabı giymeyin çünkü size kendimden örnek veriyim mesela size dedi ki ŞU ÖNÜNDEKİ DOSYALARI BURAYA GETİR ve siz ağır çekimde yavaş bir şekilde o dosyaları kaldırdınız ve önünüzdeki kabloyu fark etmeden ona takıldınız düşmekten son anda kurtuldunuz ama o dosyalar yeri boyladı yapacak bir şey yok kaderinize razı gelin ve onları yerden düzenli bir halde toplamaya başlayın.

Ben böyle size aklımdan tavsiyeler verirken şuan ne yapıyorum sizce? Patron bozuntusunun bir ton azarını çekiyorum.

--Sana 5 dakika bile geç kalamazsın dememiş miydim? Kızım ne diye her gün beni sinir etmek zorundasın ki? Seni cidden anlayamıyorum! 

Bense onun ikide bir bir o yana bir bu yana ilerlemesini izliyordum ve doğrusu midem bulanmıştı.Biraz daha bu şekilde söylendikten sonra onu dinlemediğimi fark etmiş olmalı ki;

--Hey! Sen beni dinliyor musun? Sana diyorum!! 

O kadar çok bağırmıştı ki gözlerim dolmaya başlamıştı bile.Her hangi biri bana bağırdığı zaman annemle babamın o halleri gözümün önüne geliyordu ve ister istemez gözüm doluyordu.

--Bitti mi? 

--Evet! Bitti daha fazlasını istemiyorsan bir daha sakın geç kalma tamam mı?! 

--Tamam be bir daha geç kalmam her şeyi o kadar fazla uzatıyorsun ki...(diyemedim tabi ki)

Tamam anlamında başımı salladım.

--Güzel şimdi işinin başına dön.

Peki deyip dışarıya çıktım.Aslında emir veren kişinin dediğini hiçbir şekilde yapmazdım ama patron işte ne yaparsın? Derinin yanından geçerken sanırım patronun bana bağırdığını duymuş olmalı ki yüzüme sırıtarak bakıyordu.Onu şuan için geçiştirip odama geçtim,saçımı dağınık topuz yapıp sandalyeme imparatorluk kurup işime devam ettim.

    Son işlerimi de hallettikten sonra  dışarıya baktım saat altı filan olmalıydı hava yeni kararmaya başlıyordu,migrenim tuttuğu için çantamdan her zaman yanımda taşıdığım ilacı çıkarttım duygunun yanına su içmeye gidiyordu ki arkadan seslenen bir adet patron;

--İşin bittiyse bana yaptığın şeyleri mesaj olarak yolla.

Kimsenin bana emir vermesini sevmezdim, en nefret ettiğim konular başında ilk 2 de yer alıyor. 

1-) Bir kişiyi dış görünüşüne göre yargılamak.

2-) Birinin emir vererek konuşması.

Tamam anlamında başımı salladım sonra da arkamı dönüp hızlı bir şekilde duygunun yanına gittim, kafam çatlayacak gibiydi. Biraz onunla konuşup ilacımı içtikten sonra odama gidip toparlanmaya başladım. Montumu giydim çantamı da aldıktan sonra yaptığım şeyleri patrona gönderdim. Durağa doğru ilerlediğimde şansıma minibüs hemen gelmişti telefonumu çıkarıp kulaklığımı taktım ve rastgele bir şarkı açtım(Multimedia).Eve gittiğimde ilk yaptığım şeyse üstümü değiştirip yatağa uzanmak ve günlüğümü açmak oldu. Doğrusu poyrazı çok özlemiştim o beni hiç bir zaman fark etmese de yine de onu seviyorum. Şimdi o da düşünüyordur sanırım ama beni değil. Günlüğümden yeni bir sayfa açtım ve bugünün tarihini attım. 

12.03.2017

Aslında poyrazla ilgili son yazdığım şeyden beri çok şey yaşadık, çok şey hissettim ama nedense yazmak istemedim.Çünkü artık kendimi duygulara kapamak, tamamen mantıkla hareket etmek istiyorum.Çünkü artık incinmek, yaralanmak istemiyorum.Diğer insanların aksine beynimi mantıklı hareket etmek konusunda daha iyi ikna edebilen biriyim.O yüzden de ne duygusallaşıp buraya geldim, ne de bunları dışarıya yansıttım.Ama aslında bütün duygularımı bastırdığımın, üzülmemek için onları derinlere gömmeye çalıştığımın farkındayım ve ne kadar çabalarsam da o kadar kötü bir şey şekilde yüzeye çıkacaklarını biliyorum. Fakat şu anda daha fazla üzülmeye gücüm yok -istemiyorum da- çünkü üzülerek geçirdiğim her dakika gençliğimden, hayatımdan çaldığım dakikalarmış gibi geliyor.Eğlenmek, hayatın tadını çıkarmak istiyorum. Biraz zorla yapıyorum belki yaptığım şeyleri, bazen bir tarafım evde somurtmak isterken diğer tarafım zorla dışarı çıkıp eğleniyor ama bilmiyorum.Durup duygularımın yüzeye çıkmasına izin mi vermeliyim? Yoksa bir gün gerçekten bunları unutana kadar yoklarmış gibi davranmaya devam mı etmeliyim? Ben bilmiyorum.

Hayatıma devam etmek için başka şeyler yapıyorum, başka insanlarla konuşuyorum fakat hala o kadar kırılganım ki en ufak belirsizlikleri veya çıkan sorunları kafama takıp hayata küsecek gibi oluyorum. Sanki o insan da beni reddederse dünyanın sonu gelecekmiş gibi. Beni başka kimse sevemeyecekmiş gibi. Birinden tamamen kopmak o kadar zor ki. Sürekli yerini başka biriyle doldurmaya çalışmak... Halbuki tek başıma ayaklarımın üstünde durabilmeliyim, kimseye ihtiyaç duymadan. Belki de bunun için daha fazla kırılmam gerekiyordur, kim bilir.

Biraz sonra ağlayacağımı bildiğimden ve baş ağrım böylece daha fazla şiddetini arttıracağından perdeleri kapattım ve başımın yarına kadar geçmesini umdum. 

KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin