"Aç kapıyı!" Bugünlerde evime gelmeyen kalmamıştı. Herkes meraklanmıştı. Acaba sıra kimseydi? Öfleyerek kapıya doğru ağır adımlar attım. "Ne var." Diye açtım fakat o tanıdık parlak gözleri görmemle dona kaldım. Yutkundum. Snow,boynuma odaklanmıştı. Biraz sonra çocuk misali daldığı yerden çıktı ve tekrar sırıttı. "Hey?" Dedi ve içeri daldı. Bunu yapmamalıydı. Ah, hayır. "Bekle-" arkasından geldim fakat o çoktan koltuğa oturmuş, az önce okumakta olduğum kitabı karıştırmaya başlamıştı bile. Aslında bayağ iyi snlaşmıştık çıktıklarını öğrenmeden önce. Hatta gece yarısını geçene kadar mesajlaşıyorduk her gün. İşte o Zaman tanımıştım onu. Utangaç kişiliğinin ardında heyecanlı ve çocuk ruhu keşfetmiştim mesajlarında. Ardından görüntülü sohbetlerinde. Ve sanırım artık benden utanmıyordu. Tıpkı bir dost gibi...
"Bir erkeğin evine öylece dalamazsın, Snow!" Etrafı hızla toplardamarlar başladı. O sırada o da üstündeki beyaz montu çıkardı ve düzgünce koltuğun yanına koydu. Merakla gözlerimin içine baktı. Kesin ne olduğunu anlatmamı isteyecek. Lanet olsun. Aklımdan bahaneler üretmeye başlamıştım ki beni saran iki kol hissettim vücudumda. Bana sarılmıştı.
Tuttuğumu fark ettiğim nefesimi bıraktım ve karşılık verip vermemek arasında kalmışlarına elimi sırtına yaklaştırıp çektim. Ve ellerim havada kaldı. Ama bana daha sıkı sarıldı ve beni mecbur bıraktı. Kendimi, sanki sonu olmayan bir Denizin tam ortasındaymış gibi hissediyordum. Fakat boğulmamı önleyen tek birşey vardı; Kalbimi kırarak beni öldüren şey...Geri çekildi. "En iyi ilaç, sarılmaktır Shawnie. Ve asla soru sormamalısın. Özellikle sarılmak varken." Bu sefer gülümsemedi. Gayet ciddiydi. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Artık dayanamıyordum. "Bilmelisin." Dedim geri çekilirken. "Neyi, Shawnie?" Çok masum görünüyordu. Onu şuracıkta öpebilirdim. "Sen sevdiğimi!" Diye bağırdım. "Biliyorsun." Sesim titriyordu. Kalan son gücümle de "Bilmelisin." Dedim ve mutfağa gittim. Ondan uzaklaşmalıydım. "Üzgünüm Shawn. Ama..." Onun da gözleri dolmuştu. "Ama...Ne?" Mutfağın tezgahından bir bakış attım. Sakinliğini korudu ve kenarda duran klasik gitarımı eline aldı. Hiç bu kadar nazik gitar tutan eller görmemiştim. Parmaklarını tellerde gezdirdi ve sonunda çalmaya başladı. Bu melodi... Hiç duymadığım, fakat kendimi yemyeşil bir bahçede hissetmemi sağlayan bir melodiydi. Yavaşça yaklaştım. Biraz ötede, onu izliyordum. Söylemeye başladı.
O geceydi. Ben ise gündüz
Ona ulaşmaya çalışan bir Güneş
Artık doğmayı bıraktığımda
Bana geldi bir umutDüşmediğim gibiyim şuan
Fakat sanki bir şeyler yanlış
Onun gibi, senin gibi
Bilemiyorum
Işığımı övüyor fakat
Şüpheliyim hala
Bir şeyler yanlış
Onun gibi, senin gibiYarıda kesti ve bana döndü. "Bunu sen mi yazdın?" Dedim heyecanımı belli etmeyerek. "Evet. Nash ile çıkmaya başladıktan sonra yazmıştım. Dediğim gibi-" Cümlesini tamamlayamadan böldüm. "Bir şeyler yanlış. Onun gibi." Dedim. Ve o da devamını getirdi. "Senin gibi, Shawn." İşte şimdi, onla birlikte ağlayabilirdim. Başımı öne eğdim ve anlatmaya başladım. "Seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum. Ve onu sevmen umrumda değil. Ben seni sevmeye devam edeceğim. Hergün bu sevgim artıyor ve beni bitiriyor. Fakat, umrumda değil." Dedim tek nefeste. "Umrunda olmamalı zaten, Shawnie. Ne olursa olsun sen hep benim en yakınım olacaksın. Bazen kardeşim, bazen babam, bazen de ..." Çenemi yukarı kaldırdı. Yutkundu. Fakat konuşamadı. Gülümsedim. "Dostun." Diye tamamladım.
***
"İyi yolculuklar, Shawn." Bana hüzünle baktı. "Hala şansın var, geri dönmek için. Bunu biliyorsun." Cameron'a sarıldım. "O şans çoktan bitti dostum. Bu herkes için daha iyi olacak." Dedim üzüntüyle. "Jes ve Nash nerede?" Diye sordu. "Nash'in işi varmış. Biz vedalaştık."
"Ya Jes?" Tek kaşını kaldırdı.
Başımı öne eydiğimi görünce "Ah, Tanrım! Hemen arıyorum." Telefonunu çıkardı. Havaalanındaydık ve on beş dakika sonra uçağım kalkacaktı. Telefonu elinden aldım. "Hayır aramıyorsun." Kaşlarımı çattım. Omuz silkti. İşte tam o an, karşıdan bir kız gözüktü. Onu ilk gördüğüm anki gibiydi. Bembeyaz, saf ve güzel. "Shawn!" Diye bağırarak bana doğru koştu. Etraftakiler bizi izlemeye koyulmuştu. Elindeki çantayı yere attı ve kucağıma atladı. Gülümsedim. Gözyaşlarını sırtımda hissedebiliyordum. Onu yavaşça döndürdüm ve birkaç dakika sonra yere bıraktım. Saçların gözünün önünden çektim. "Lütfen, gitme." Dedi. Yanağımı sevmeye başladı. Yumuşak dokunuşları, beni benden alıyordu. "Lütfen." Elin, göğsüme indirdi ve orada bıraktı. "Beni nereden buldun."
"Nash söyledi." Yüzü düştü.
"Özürdilerim."
"Ne için?" Dedim ve gülümsedim. "Bilmiyorum. Her şey için."
"Senin suçun yok. Bu sadece, benimle alakalı."
Gözlerimi bakmayı sürdürdü.
"İçimdekilerle alakalı."
Tekrar sarıldı. "Gitmeyeceksin. Gidemezsin. Seni seviyorum. Sensiz yapamam."
Vakit gelmişti. İki seçeceğim vardı. Ya kalacaktım, ya gidecek.
"Gitmem gerekiyor." Ben de ağlıyordum. "İzin ver, gideyim." Saçlarını okşadım.
"Gitme, lütfen." Daha sıkı sarıldı."Bana aşık mısın hala?" Dedi.
"Aşık olmasam niye gidiyim?"
"O Zaman..." Geri çekildi ve iki eliyle yüzümü avuçladı. "Sana bir şey söylesem, bana inanır mısın?"
"Elbette." Gülümsemeye bile fırsatım olmamıştı. Çünkü...
Beni öpmüştü.
Evet, işte tüm hislerim şuan açığa çıkıyordu. Aşk, acı, öfke, hüzün, sevinç.
Ona karşılık vermeli miydim?
İnanmalı mıydım?
Geri çekildim."Sen... Ciddi misin?" Biraz bekledikten sonra yüz ifadesinden cevabımı almıştım. Snow tam ağzını açmıştı ki dudaklarına yapıştım. İlk nefesini tuttu. Fakat sonra o da rahatladı. Dudakları yumuşacıkta ve çilek aroması geliyordu. Nefesini, nefesimde hissediyordum.
Siz de anlamamış olmalısınız. Nasıl birden Snow Shawn'ı sevdi? Ne zaman oldu? Bunların hepsinin cevabını bir dahaki bölümde öğreneceksiniz ;) Mutlu kalın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shawn And Snow
FanfictionCoverlarıyla ünlenen Shawn Mendes ile çok yakın bir kız. Çocuğun aşık olduğu, ama kızın başka birini sevdiği bir peri masalı. "Sen çok iyi bir arkadaşsın." demişti yüzüme. Kırılmıştım. Hiç olmadığım kadar. Yıllardır aşık olduğum çocuk, büyüleyen ma...