Bölüm 3

452 18 1
                                    


   Manga-Beni benimle bırak

"Ruhum senden çok uzak, yabancıyım senin cennetine."☾☾


   Gecenin tatlı yorgunluğuyla güzel bir güne uyanmıştım. Yine günlük rutinim  başlayacaktı taki zil çalana kadar. Kapıyı açtığımda karşımda Kaan, Emre ve Burak vardı. Kaan "Çabuk hazırlan Buseye de söyle hazırlansın okula gideceğiz." dedi. Bana emir vermişti ama bunu sorgulamayarak hemen "Tamam." dedim. Şuan sadece konuştuğumuza şükür ediyordum. Kapıyı aralık bırakarak, hızlı adımlarla odama çıktım. İlk olarak hızlıca Buse'yi aradım. Hemen özet geçerek anlattım. O da benim gibi sorgulamayan bir tepki verdi. Daha sonra altıma siyah kotumu ve üstüme siyah salaş bir kazak giydim. Hava soğuktu siyah ceketimi de alıp evden çıktım. 

   Sanki yıllardır arkadaş gibiydik. Emreyle öyleydik ama Burak ve Kaan'la çok güzel konuşabiliyorum. Buse'nin evini anlattım ve evine gittik. Buse bizi bekletmeden hemen çıktı. O da ortama göre hareket etti. Genelde Buseyle daha çok konuştuk Kaan pek sohbete katılmıyordu her halde araba kullandığından mıdır pek bilmiyorum ama en iyi neden bu. Okul yolu kısa sürdüğü içinde zaten hemen sohbet bitti. 

   Okula geldiğimizde nedense herkes bize bakıyordu. "Ne o hiç mi bu grubun içinde kız görmediniz, ne bakıyorsunuz?" diyesim gelmişti o an. Tabii kide öyle bir saçmalık yapmayacaktım rezil olmaya niyetli değildim. Bir anlığına da olsa gözlerim Kaan'a kaymıştı. Gülüyordu...

   Öyle güzel gülüyordu ki o anda onu mıncırmak istedim. İşte her zamanki gibi hayaller-hayatlar. İnsan böyle bir insanı büyüleye bilir mi ki acaba? Öyle güzel, öyle muhteşem, öyle büyüleyici ki gülüşü her an onun yanında olup güldüğü anları saniyesi saniyesine kaydetmek istiyorsun hafızana. Ona bağlanalı neredeyse 3  yıl olacak. Onu her şeyiyle kabullenmeye şimdi olsa şimdi hazırım.

    Gözlerini üzerimde hissettiğimde, gözlerimi onun üzerinden çekme gereği duydum. Benim ona baktığımı fark etmişçesine bir daha bana gülmeye başladı. Onu öyle görünce ilk sevmeye başladığım gün aklıma geldi. Liseye başladığım ilk gündü. Okulda sadece Emre'yi ve Buse'yi tanıyordum. Emreyle de bir muhabbetimiz olmamıştı zaten. Okulda kitaplarımız verildiğinde tam kitabımı almıştım ki arkamı döndüğümde onu gördüm. Kaan'ı... Gülüyordu... Onu öyle görünce bir anda duraksadım. Olduğum yerde, sanki kimse yokmuş sadece o ve ben varmışız gibi durdum. Kimseyi umursamıyordum. Kimi bana çarpıyordu yanımdan geçerken, kimi orada öylece yolu kapatıyorum diye ufak küfürler mırıldanıyordu. Ama ben sanki kenetlenmiştim ondan gözlerimi alamıyordum. Gülüşünü sevdiğim adam.

   Buse koluma girerek beni ilerletmişti. Ben de hem ilerliyordum hem de bir yandan "Sence anlamamıştır değil mi?" diye soruyordum. Buse bir kahkaha patlattı sorumun üzerine. Arkamı dönme gereği duydum ve ona baktım. Burak yine önlerine geçmiş ve geri geri yürüyordu o sıra da da heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyordu. Kaan gözleri benim üzerimdeydi. Bu benim için yeterliydi, kesinlikle anlamıştı. Off off! 

   Acaba yine hiç bir şey olmamış gibi olur muydu ki? Yine beni tanımaz mıydı ki? Çok korkuyordum yine ona yaklaşamassam diye. Yine onun gülüşünü yakından göremem diye.

   Derse girmiştik ama benim aklım onu düşünmekten başka bir şeyle meşgul olmak istemiyordu. Ama haftaya da sınavlarımız başlayacaktı büyük ihtimalle. Normalde notlarım yüksektir ama şuan onu düşünmekten dersi dinleyemiyorum. Çok değiştim. 

   Yine karanlığın içinde buldum kendimi. Yine ben, yine siyah, yine yalnızlık. Adım adım ilerliyordum nereye gittiğimden haberim olmadan. Omzumda bir el hissettiğimde kim olduğunu umursamadan arkamı döndüm ona doğru. O buradaydı. Benimle karanlığın içinde. Gözleri gözlerimin üzerindeydi. Kulağıma doğru yaklaştırdı başını. "Sen..." dedi ama gerisini söylemedi. Kuruyan dudaklarımın üzerinde dilimi gezdirdim. Sanki dilim tutulmuştu da konuşamıyordum. Tek kelime etsem yok olacaktı sanki. Bu yüzden sessizliğimi korudum. Tekrar aralanan dudakları "Kimsin Yağmur?" diye fısıldadığında adeta kalbim yerinde yoktu. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı hafif hafif. Gözlerim hala onun üzerindeydi, onunkilerde benim üzerimdeydi. Gözleri hafifçe dudaklarıma kaydı. Hiçbir şey diyemiyordum tek kelime edemiyordum. Bir anda onu bir şeyin çektiğini ve uzaklaştığını fark ettim. Yeni fark ettiğim için ona doğru koşmaya başladım ama yetişemedim çünkü onu çeken her neyse gerçekten çok hızlıydı. Onun yokluğunda karanlığa teslim oldum ve kendimi bıraktım. 

   Gözlerimden yaş süzülürken sarsıldığımı hissettim. Busenin eli omzumdaydı. Öylece gözlerimden yaşların akmasına izin verdim . Buse sakince "İyi misin?" diye sordu. Konuşamıyordum onunla da. Hem nasıl iyi olmamı bekliyordu ki, Nasıl iyi olabilirdim? 

   Buseyle konuşma gücü bulamayarak, ayağa kalkıp lavaboya doğru yürümeye başladım. Buse beni hiçe sayarak peşimden geliyordu. Ona bir şey söyleyemiyordum. Lavaboya girer girmez kendimi aynanın karşısına attım, yüzümü incelemeye başladım. Yıpranmış görünüyordum ve bunu umursamıyordum. Musluktan akan suyu avuçlayıp yüzüme çarptım. Ne vardı ki sanki rüya gördüm. Buse bana destek olurcasına sırtımı sıvazlıyordu. Ona derse girmesini benimde eve gideceğimi söyledim. İtiraz etti ilk başta ama daha sonra ısrar edince kabul etti.

   Okulun kapısından çıktığım an bir rahatlama hissettim. Yürümeye başladım, serin rüzgar bana huzur veriyordu. Kendimi o kadar kaptırmışım ki bana öttürülen kornayı duymuyordum bile. Arabaya bakarak kim olduğunu anlamaya çalıştım. Yine oydu. Kaan...  Artık ona karşı umudumun olduğunu hissedemiyordum. Ondan nefret etmem gerekirken kendimden ediyorum. Bir anda onu kaybetme duygusu kapladı. Oysaki o benim bile değildi. Onun elleri Ceren'e dokunmuştu, onun dudakları Ceren'i öpmüştü; benden ne beklenebilirdi ki.  Artık ona bakınca eskisi gibi hissetmiyordum-gözlerim parlamıyor, kalbim heyecanlanmıyor- ona karşı duygularım hissizleşmeye başlamıştı. Koskoca üç yıl, öyle dile kolay sadece. 

   Siyah BMW' den aşağıya indi ve bana doğru ilerledi. Gözlerimizin buluştuğu an, istemsizce gözümden bir yaş düşüverdi. O bunu fark etmiş olacak ki ellerimden tutup arabaya doğru çekti beni. Tek bir söze gerek duymuyorduk ikimizde. Ona karşı çıkmıyordum beni götürmemesi için. O bana bir şey sormadan arabaya bindirdi. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu yavaş yavaş. 

   Hala bana bakmadan arabayı kullanıyordu. Ben de ona bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Bunu fark etmiş olacak ki bakışları bir anda bana doğru döndü. Gözlerimi onun üzerinden çekmem salise mi dahi almadı. Bir an da kıkırdadığını duydum ki, istemsizce gözlerim ona çevrildi. Gülüşünden çıkan o kıkırdama sesini duymak ve yanağında ki ufak çukuru tekrar tekrar görmek nasip olsun inşallah. Ona tam olarak ifadesizce gözlerimi dikmiş bakıyordum. "Neden öyle şaşkın tavuklar gibi bakıyorsun? Yoksa bende bir şey mi var?" dudaklarından dökülen şaşkın tavuk kelimesi arabada kahkahalarımı yankılattı. 

   "Yoo, ben sana bakmıyorum. Senin tarafındaki manzara daha güzel o yüzden oraya bakıyorum. A..ama sana değil, yani yanlış anlama sakın." kekelemiştim durduk yere. Ahh, olamaz kesinlikle anlayacak yalan söylediğimi.

   Gülmeye devam ederken "Hımm, güzel taktik. Sen desene senin bu yakışıklılığından gözlerimi alamıyorum diye. Kızım böyle uzatmana ne gerek var." şuan nerelere vursam kafamı bilemiyorum.

   "Ne diyorsun sen ya? Ben senin bildiğin o seni izleyen, sana övgü dolu sözler söyleyen kızlara benzemem."ağzımdan çıkanları söyleme ihtimalim kafamı kemiriyordu. Bir anlık sinirle, teslim oluyorumm. Söylediklerime alınmış olacak ki yüzü düştü. Daha önce hiçbir kızdan böyle sözler duymamış olacak ki bu normal bir şey. Ama yaa sen sakın üzülme, yalan yalan. Demek ki yalan konuştuysam günaha girdim eyvahlar olsun. O benim sözlerimin ardından hiç de konuşmadı. Bende kendi kendime kıkırdayarak dışarıyı seyre daldım.  



UMUTSUZ VAKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin