Playlist; Accidentally Love
2.Bölüm; FüturUçuşum oldukça kısa sürmüş, acılar içerisinde kıvranırken öldüğümü anlamıştım.
Ölmüştüm, evet ölmüştüm.
Ben gerçekten de ölmüştüm.
Ölmüştüm ben!
Kilitlenmişçesine sıkı sıkıya birbirlerine yapışan göz kapaklarımı kabir meleklerini görmek adına yavaşça aralamış, melekleri görememem ile anlık bir şok yaşamıştım.
Neler oluyordu?
Ağrılarım gittikçe arttığında, yüz üstü uzandığım betonda doğrulmaya çalışmış, ruhumun hala bedenimde olmasına küfür etmiştim.
Ne yani, ölmemiş miydim?
Gözlerim kol dirseğim ve diz kapaklarımda ki kan lekelerine takıldığında dudaklarımdan ufak bir çığlık kaçmıştı.
Ölmediğim gibi bir de yaralanmıştım!
Beyaz gelinliğimde ki kan lekeleri ve çektiğim ağrı ile bir kez daha çığlık attığımda nerede olduğumu anlamak için zorlukla ayağa kalkmış, balayı odamızın balkonunda olduğumu anlamam ile başım dönmeye başlamıştı.
"Bu gerçek mi?"
Cidden bu kadar şansız olabilir miydim?
İntihar etmiştim ve düşe düşe balayı odamıza mı düşmüştüm?
Balkondan başımı yukarıya doğru kaldırıp bana gülümseyerek bakan çatı eşiğiyle karşılaşmış, sinirle çığlık atmıştım.
"Yok artık ama!"
İntiharıma engel olur diyerek aşağıya bakmadığıma da ufak bir küfür savurup sendeleyerek balkon kapısından içeriye girmiş, gül yapraklarıyla kaplı yatağımın üzerine oturmuş, düşünmeye başlamıştım.
İki ucu sivri bir değneğin ortasında yaralı bir halde duruyordum, sağa doğru yönelmem işe yaramamış, yaramadığı gibi bir de bedenimi yaralarla kaplamıştı. Değneğin soluna doğru yönelmemin sırası gelmişti.
Evet, sol yol kaçış yolumdu.
Ama nereye kaçacaktım?
Hatice teyze ve diğer çalışanlar gelin odasına dönmediğim için birazdan burada olurdu. Hızlıca düşünüp çabucak karar vermem gerekiyordu.
Ne yapacaktım?
Ne yapmalıydım?
Almanya da beni sevmeyen kuzenlerimden başka tanıdığım hiç kimse yoktu. Arkadaşlarım da beni sevmezdi, onları düğünüme dahi davet etmemiştim.
Çaresizce ellerimi başıma götüreceğim sırada beynimden yükselen bir ses kalbime umut olmuştu.
'Deden Misi Deden, Hacı Deden!"
Galo, damadın yarı Alman ve Hristiyan olmasını Hacı Dedemin kabul etmeyeceğini bildiğinden dolayı ona evlilik haberimi vermemiş, tüm Türkiye'den evleneceğimi saklamıştı.
Türkiye benim kaçış rotam olabilirdi!
Kalbime dolan umut ile birlikte yatağımdan hızla kalkmıştım. Sendeleye sendeleye odanın bir ucunda ki pembe bavulu açıp içerisinden pasaport, telefon ve cüzdanımı çıkarmıştım. Gelinliğimi de değiştirmeyi düşünmüş ancak bu gelinliği tek başıma çıkaramayacağımı bildiğimden, bu fikirden düşündüğüm gibi vazgeçmiştim.
Hatice teyze yarın Daniel ile birlikte Malezya'ya balayına gideceğimizden dolayı öncesinde pasaport ve diğer tüm eşyalarımı bu bavulun içerisine hazırlamıştı. Kalbim bavulu da almam gerektiğini söylese de yaralı bacak ve kollarım ile birlikte bu bavulu taşıyamayacağımı bildiğimden, hüzünle düzgünce hazırlanmış bavuluma bakmış, kapıya doğru ilerlemiştim.
Kapıyı açıp etrafı kontrol ettikten sonra yangın merdivenlerine doğru sendeleye sendeleye koşmuştum. Asansörle aşağıya inemezdim, Galo ve diğer çalışanlar mutlaka beni görürlerdi.
Merdivenlerden aşağıya diz kapaklarımda ki ağrı ile inleye inleye inmiş, arka kapıya çıktığımda etrafı kolaçan edip, yabancı plakalı lüks araçlara göz devirmiştim.
Hepsi Galo'nun iş ortaklarının arabalarıydı ve hepsi benim düğün törenim için gelmişlerdi.
Umurumda dahi değillerdi.
Bahçeden sendeleyerek ana yola çıkmış, birkaç yabancı bakış arasında gördüğüm ilk taksiyi durdurarak binmiş, derin bir nefes alarak hava limanına sürmesini söylemiştim.
Taksi aracı hava limanına doğru sürerken telefonumdan Türkiye'ye olan ilk uçağa bilet kesmiştim.
Uçak yarım saat sonraya idi.
Şoföre daha hızlı olmasını ısrarla söylerken adamın dikiz aynasından şaşkınca beni izlediğini fark etmiş, sinirlenmiştim. Telefonumdan açtığım kamera ile gözlerimden çeneme doğru akıp kuruyan siyah rimel izleri ile utanmadan edememiş, dudaklarımdan ufak bir çığlığın kaçmaması için kendimi zor tutmuştum.
Kan ve toz lekeleriyle dolu olan beyaz gelinliğim, açılıp elektriklenen dağınık topuzum ve yüzümde akıp kuruyan makyajım ile baştan aşağıya felaket bir haldeydim.
Şoförün varış noktasına geldiğimizi bildiren sesi ile cüzdanımdan çıkardığım parayı ona uzatmış, üstünün kalmasını söyleyerek hava limanına doğru koşmuştum.
Uçağın kalkmasına çok az bir süre kalmıştı.
Hava limanının içerisine girip meraklı bakışlar arasında bütün gerekli işlemleri yapıp, kontrol noktasına koşar adımlar ile ilerlerken gelinliğimin ardımdan beni takip etmemesi ile bacaklarım birbirlerine dolanmış, yüz üstü öylece yere düşmüştüm.
Ortamda bulunan herkes beni şaşkın ve alayla izlerken sinirle gelinliğimin beni takip etmesine engel olan o ayaklara dönmüştüm. Ayakların sahibini görmek için başımı kaldırdığımda ise karşımda yüzünde zerre pişmanlık olmayan, alayla bedenimi süzen bir genç adam ile karşılaşmıştım.
"Tut mir leid*!"
Samimiyetsiz özrü ile elini uzatan genç adamın elini tutmak yerine "Şerefsiz" diyerek sinirle fısıldamış, yerlerde sürünen gelinliğimi avucumda toplayarak ayağa kalkmış, uçağı kaçırmamak adına koşar adımlarla kontrol alanına ilerlemeye devam etmiştim.
Şımarık Alman gençleriyle uğraşmak oldum olası kaçındığım bir durumdu. Onları görmezden gelmek en büyük hobimdi.
Deli, hasta olduğuma dair yüzlerce fısıldayış kulaklarıma ulaşırken hiçbirini umursamadan uçağa binmiş, derin bir nefes alarak koltuğuma oturmuştum.
İki ucu sivri bir değneğin ortasında yaralı bir halde dururken sola doğru ilerleyişim hayatımı kurtaracağa benziyordu. Düşüncesi bile yüzümde ufak bir sırıtış oluşturduğunda kulaklarımı bulan kadifemsi ses ile kaşlarım çatılmıştı.
"Benim yerimde oturuyorsunuz Hanımefendi."
Sesin sahibini görmek için başımı kaldırdığımda kaşlarım çatılmış, gözlerimi bulan kehribar rengi gözler ile yüzümde ki sırıtış tamamen kaybolmuştu.
"Se-sen?"
"Evet benim, şerefsiz."
-Bölüm Sonu-
Tut mir leid; Özür dilerim
Yorumlarınızı okumak beni mutlu ediyor, lütfen yorum bırakarak okuyun<9
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şaşkın Kuş
HumorYer; Almanya Tarih; 12.02.2020 "Düşünme bunları Misi, düşünme bunları Misi, düşünme..." Dudaklarımdan dökülen telkin, ne bedenimi ne de ruhumu sakinleştirebilmişti. Bu ölümü bu kadar uzatmanın anlamı yoktu. Gökyüzüne bir adım atıp, cesedimin uçmasın...