Bir zamanlar, köy evimizin bahçesindeki ağaçtan, elma toplarken, dengemi kaybedip, 3 metre yükseklikten aşağı, yere çakılmıştım. Çarpmanın etkisiyle, ciğerimdeki tüm hava çekilmişti sanki; orada öylece yatıp, çaresizlik içinde nefes almaya, nefes vermeye, ya da herhangi bir şey yapmamaya çalışmıştım.
Şimdi de öyle hissediyordum. Nasıl nefes alacağımı hatırlamıyordum, bilmiyordum. Bereli çocuğun görüntüsü kafatasımın içinde bir oraya, bir buraya çarparken, konuşma yetimi kaybetmiş gibiydim. Birisi, Bayan Collins.. Kolumu sıkıca kavrıyordu. Belki de düşüyordum da, beni son anda tuttu. Anlamsızca kafamı aşağı yukarı salladım, yavaşca kolumu kendime çekip, gözlerimi çocuktan ayırmazken, "İyiyim Bayan Collins," diyebildim. Nasıl olduğumu sormamasına rağmen.
"Ben gerçekten iyiyim."
"Emin misin Ariana? Yüzündeki tüm kan çekilmiş gibisin, diyorum ya. Derse girme istersen"
"Hayır, hayır," dedim dengemi son zerresine kadar korumaya çalışarak. Ardından bir şey söylemesine izin vermeden derin derin nefesler alarak, gidip o son kalan, boş yere oturdum. Onunla konuşmalı mıydım? Evet, evet, kesinlikle konuşmalıydım. Ona bir şeyler sormalıydım. Neden orada bulunduğunu mesela. Belki de bu benim için bir fırsattır, diye geçirdim içimden.
Belki de.
Bayan Collins bana son kez bakıyormuş gibi bakıp, tahtaya bir şeyler karalamaya döndü. Kitaplarımı çıkarıp kafamı hafif çocuğa doğru çevirdim. Önünde bir A4 kağıdı, bir kurşun kalem. Bir şeyler karalıyordu. Bereden yüzü pek belli olmuyordu. Sabah ki dövüşten olsa gerek, dudağı ve gözünün kenarı kanıyordu. Kirli sakalıyla örtmüş olduğu yanağındaki çiziği görmek için ona benim kadar yakın olmanız gerekebilirdi. Tüm cesaretimi topladım ve,
"Merhaba" diye fısıldadım. Cevap vermemişti. Sadece selam vermemi duyunca hareket halinde olan kolu bir iki saniyeliğine durmuştu, ardından yine sessiz bir şekilde işine devam etmişti. Gözleri neredeyse görünmüyordu, ama akan kan, midemi fazlasıyla bulanmıştı. Tüm tüylerimin havalandığını hissederek kolumu sıvazladım. Kana baktıkça aklıma sabah ki olay geliyordu. Sabahki olay.
SABAHKI OLAY! Sabah yaram için aldığım ilacı unutmuştum. Sonuçta dizimdeki yaralardan dudağında, gözünde ve eldivenle saklamaya çalıştığı elinde de vardı. Sırt çantamı açıp elime ıslak mendil ve ilacı aldım. Bereli çocuğa dönüp elimdeki ona uzattım. Beni fark etmemişti.
"Yüzünü bu mendille temizleyebilirsin" dedim. "Ayrıca bu ilacı da sürersen kısa sürede iyileşir" Herhangi bir cevabı yoktu, ama devam etmeye kararlıydım.
"Bak mendil ve ilaç nanelidir."
"Biraz yakar, ama mikrobu kısa sürede alır" Kendi kendime konuşup duruyordum, pes etmek yok, dedim kendi kendime. Elim hala havada bekliyordu. Göğsünün hızlıca inip kalkmasından derin nefes aldığını hissettim. Yüzüme bile bakmadan boşta kalan eliyle ilacı ve mendili alıp cebine tışıktırdı. Gülümseyerek alt dudağımı ısırdım. Ama neden cevap verdiğini anlayamıyordum. Sabahta benimle konuşmamıştı. Tek söylediği şey, "Yaşadığına şükret" ti. Bunun altında bir anlam aramam gerekli miydi acaba? Belki de haklıydı. Onlar beni orada öldüreceklerdi, ve bereli çocuk gelip beni kurtarmıştı. Nedenini de öğrenmek istiyorsun.
"Şey," dedim çekinken olmayan bir tavırla. "Eğer halisünasyon görmediysem, sabah ki olay.. Beni kurtardığın için minnettarım"
"Adım Ariana" Ama bildiğiniz üzere, sessizlik.. ve sessizlik. tek duyduğum Bayan Collins'in yüksek sesi ve sorularına cevap veren öğrenciler. Ben bu bereli çocuğa boşuna dil döküyordum. "Üzgünüm," diye söylendim duyabileceği şekilde. "Hayatından zaman çaldığım için.." Ardında önüme döndüm, beni dinlemeye veya konuşmaya niyeti yoktu. Pekala,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THEY DON'T KNOW ABOUT US
Romance******* " Ariana, " diyerek duraksadı Zayn. " Tanrım, Ariana. Sağ eline noldu senin? " Sağ elim, sağ elim, SAĞ ELİM. Elimi nereden görüyordu? Gözlerim penceren dışarıya, kaldırıma kayınca Zayn'i gördüm. Görmemiş gibi yapıp hemen bakışlarımı çevirdim...