1.BÖLÜM

138 14 8
                                    

     Şu damlatan musluk sesi... Ne kadar iğrenç bir ses! ''Şlap!.. Şlap!.. Şlap!.. Aslında umursamasaydım hiç rahatsızlık vermezdi ama bir kere kulağım takıldı işte. Sanki tuvalette değil kafamın içinde damlıyor.  Usta çağırsam bir sürü meblağ tutacak. Ben mi tamir edeyim?? Tam üç kere tamir etmeye kalkıştım. Birisinde gerçekten damlatmasını kesmiştim aslında. O gece rahat bir uykuya daldım. Alt komşum Münire Teyze zili çalana kadar: 

''Rıfat!.. Rıfaaattt!.. Kalk evladım kalk!.. Boğulacaksın kalkkk!

Kapı ahşaptan olunca hele Münire Teyzemin sesi rahmetli Pavarotti gibi fena tenor olunca bağırtıyı duyup uyanmamak için ölüm uykusunda olmak gerekir.

Uyandığımda gördüğüm manzarayı az çok tahmin etmişsinizdir. Damlıyor diye hayıflandığım musluk adeta şelale kisvesine bürünüp her tarafı göle çevirmiş. iyi ama nasıl olur ki?.. Tamir de etmiştim namussuzu... Neyse.

 ''Geldim Münire Teyzem geldim...''

   Münire Teyze biraz panik ataktır. Seksendört yaşında, kısa boylu, dağınık beyaz saçlı, biraz şişmanca tipik sevimli, huysuz bir yaşlı teyze tipi işte...

 ''Ah Rıfat, ah evladım! Bir gün bu sorumsuzluğun ile ya binayı tepemize yıkacaksın, ya da hepimizi cayır cayır yakacaksın. Ne yaptın sen böyle?''

Al işte! Yine sorumsuz olduk. 

''Ya Münire Teyze şu geçen sana bahsettiğim damlatan musluk vardı ya. işte ben onu tamir ettim.''

''İyi ki tamir etmişsin evladım. Maşallah!. bir de gondol yapsaydın yanında Venedik misali gezerdik evin bütün odalarını.'' 

Atraksiyon anında gitmedi be bu espri Münire Teyzem. Şöyle bir düşündüm de Münire Teyze, ben ve gondol... yok abi yok!.. Hayalinde bir adabı var... 

''Münire Teyzem sana zahmet söylenmeyi bıraksan da kova, bez, sünger falan getirsen. Ben de gidip ana vanayı kapatsam.''

   Bakmayın aslında esaslı kadındır Münire Teyzem. Onca zaman kahrımı çekti. Eşi rahmetli Suat Amcayı evlendiklerinden iki sene sonra kaybetmiş. Suat Amca'dan çok bahsetti Münire Teyze. Eski bir Türk subayı imiş Suat Amca. Münire Teyze ile 1948'de kaçarak evlenmişler. Münire Teyze o zaman onbeş yaşındaymış, yaşını büyütmüşler. Suat Amca 1950 yılında Kore Savaşında Türk Tugayı'nda  vazifelendirilmiş. Kunuride Çinliler ile girdikleri ve o savaşta en büyük kaybı verdiğimiz çarpışmada şehit düşmüş. Bahtsız Münire Teyzem onyedi yaşında kocasından hatıra bir kaç madalya ve apolet ile kalakalmış, bir daha hiç evlenmemiş. Ne çoluk ne çocuk!.. Ondan düşkündür bana... Evladı gibi görür beni sağ olsun. Gün aşırı fırçalamazsa ne O'nun ne benim işim rast gider. O dereceyiz yani. Hala söyleniyor işte:

''Senin neyine musluk tamir etmek Rıfat. Sen elektrik kesilse mum bulup yakamazsın be oğlum!''

''Yuh Münire Teyze! Sende hepten mal ettin bizi be!''

   Ev normale döndüğünde hava aydınlanmak üzereydi. Münire Teyzem yarı uykulu ''Vay anam! Vay dizim! Vay böğrüm!'' nidalarıyla kapıyı çekip evine gitti. 

   Bu ve bunun gibi birkaç başarısız denemem neticesinde tamir etmeye de korkar oldum bu şuursuz musluğu.

    Apartman dört katlı otuz beş yıllık bir yapı. Girişte, isim tabelasında yapılış tarihini yazmışlar. Her katında bir daire var. Ben üçüncü kattayım, Münire Teyze ikinci katta. Apartmanımızda tek boş daire dördüncü kat. Diğer katların sahibi tek kişi. Şahsen pek tanımadığım için bir hukukum da yok. Bildiğim tek şey Almanya'da yaşıyorlar. Giriş katta oğlunun, birinci katta kendinin eşyaları var. Yılda bir kere ya gelirler ya gelmezler.

 Her neyse! Şimdilik vanayı kapatmakla geçiştireyim, sonra elbet bir hal çaresine bakarım. Saat geç olmuş. Vurup kafayı yatsam artık. Sabah iş görüşmem var zaten.
''Neredesin baba?.. Bugün hiç görünmedin ortalarda. Bak yarın iş görüşmem var. Gel de bir-iki akıl ver bana...''

İşte hayatımın erkeği babam: 

''Neyin aklını vereyim oğlum? Uğursuz Necip ile bulduğunuz hangi iş akıllı ki ben akıl vereyim. İlla ki akıl istiyorsan git adam gibi masa başı iş bul! Necip'i de yanına yaklaştırma. Aydan aya maaşını al otur aşağı!''

   Babam tipik eski kafa bir insan.  Yaptığım iş ona göre geleceği olmayan kendi tabiriyle "boş iş". Adamcağızın tek istediği şey benim memurluk sınavını kazanıp bir yerlere atanmam. Ha bir de masa başı olacak tabi! Kendisi de memur emeklisi. Adliyede yıllarca mübaşirlik yapmış. Girmediği mahkeme, görmediği dava kalmamış.

''Ya baba takmışsın bir masa başı işe. bu devirde masa başı hikaye. Sabit gelir ile nereye kadar gider ki insan? Hem bu sefer ki mekan güzel. Ünlüler falan da takılıyor. Bir tutturursak paraya para demeyiz.''

   Necip ile ben canlı müzik yapıyoruz. Ben hem gitar çalıyorum hem şarkı söylüyorum. Necip baterist, aynı zamanda en samimi arkadaşım. Babam pek sevmez Necip'i. Aklımı çelip serseriliğe teşvik ettiğini düşünür. Aslında bizimkisi bir nevi tencere-kapak ilişkisi. Ne o bensiz, ne ben onsuz bir iş yapamayız. Necip ile hala tutturamadık bu canlı müzik işini. Köhne mekanlarda çaldık hep. Günü kurtaracak parayı bulursak öpüp başımıza koyuyorduk. Vazgeçemiyoruz da. İkimizde çok seviyoruz çalıp söylemeyi. Laf aramızda; bu seferki mekan gerçekten güzel. Hele bir de program başı anlaşırsak off of!. Yemede yanında yat. Babamın dediği o masa başı işten bir ayda kazanacağımı bir hafta da kazanırım imanıma... Hep böyle gidecek değiliz ya, gün gelecek elbet paranın yüzü bize de gülecek.

''Babacığım ben yatıyorum. Bak bu oğlunla yakında gurur duyacaksın gurur. Rıfat Rıfat diye inleteceğim her yeri...''

''Bari traş olsaydın oğlum. İnsan iş görüşmesine papaz gibi gider mi?.. Sen adam olacaksın da ben göreceğim! "

'' Bu işlerde saça sakala bakmıyorlar baba. Her seferinde aynı diyaloğu yaşıyoruz. Memur mülakatına gitmiyorum ki, şarkıcı adamım ben. Sakalım da imajım. Hadi Allah rahatlık versin.''

   Bu arada annesi nerede bu Rıfat'ın diye merak edenler için o konuya da kısaca  değineyim. Annem bir adama gönül vermiş. Çok sevmiş ki bir gün ben okuldan dönene kadar pılını pırtını toplayıp çekip gitmiş evden. Beni de ağabeyime emanet etmiş mektubunda işi rast gelsin. Tabii ağabeyim de o an evde olmadığı için durumdan bi haber... Aynı mektupta öğrendik terkedildiğimizi. Ben de o gün bu gündür bir daha arayıp sormadım. Yani anne yok anlayacağınız. Ağabeyimde kendi ayaklarımın üzerinde duracağım kanısına varıp evlenip Belçika'ya güvey gitti. Hali vakti yerinde çok şükür... Bir ben kaldım garip gibi ortada. Neyse siz dua edin de yarın şu iş olsun... 

Hayalimdeki Babam..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin