Tanıtım videosu mevcuttur.
Bir Avuç Umut
Yağan yağmur şiddetini arttırıyordu. Beni anlatan, beni içine saran sonbahar mevsiminin sonlarındaydık. Dışarıda her şey çok silik gözüküyordu. Yağan yağmura aldırmadan kaldırım kenarında yürüyordum.
Sokağın yoğun sis ve sigara kokusu ciğerlerimi doldurmuştu. Biraz neşelenmek için açtığım müzik telefonumun sarjının bitmesiyle kapanmış bu da sinirlerim iyice bozulmasına neden olmuştu.
Şu an yağan yağmurun altında durup sonsuza kadar burada beklemek istiyordum. Acaba yağan yağmur içimde biriken acıyı akıtmama yardımcı olur muydu?
Ya da beni yok ederek bu acıların tamamen son bulmasını sağlayabilir miydi? Bu çok çaresiz ve umutsuz bir düşünceydi. Bir an kendimi bir zavallı gibi hissettim. Bu dünyada var olmak ile yok olmak arasında kalmış çok ince bir çizgideydim. Bazen varlığımdan şüphe ediyordum.
İşte bu bendim. İçindeki umudu yıllar önce bir düşünce ile derinlere gömmüş, hayallerinin katili olan birisi benden başkası olamazdı. Bir zamanlar kendimi masum yalanlarla kandırarak hayatımı her zaman kendime mükemmel göstermiştim.
İçimde dibi gelmez merhamet ve sonu olmayan mutluluk duygusunun bir takım insanlar nedeniyle katledilmesi beni tamamen içime kapanmama ve yıkılmama neden olmuştu.
Adım Elis. Elis Ateş. Adımın anlamı mükemmel demek. Her ne kadar hayatım berbat olsada bu isim benim ismimdi. Belki de bu isim bana umut oluyordu. Çünkü her gün ilmeklerle örüp, yaşadığım hayat içimde kan ağlayan bir ruhun döktüğü gözyaşlarından ibaretti.
Yaşım onsekizdi ama bu beden yaşımdı. Ruhum, yaşımın kaldıramayacağı kadar tecrübe, yaşanmışlık ve acı görmüştü.
Babamın yanında kalıyordum. Annem ise yoktu. Yaşayıp, yaşamdığını bile bilmiyordum. Beni küçücük ve ona muhtaçken bırakıp gitmişti. Beni terk etmişti. Çocukken bu düşünce kalbime saf acıdan yapılmış bir ok saplanmış etkisi verse de artık hiçbir şey ifade etmiyordu. Canımı yakmıyor ya da yitik hissetmeme sebep olmuyordu. Acıyla yaşamaya alışmıştım çünkü. Bu beni en çok yaralayan şeydi. Çünkü böyle bir hayatı haketmiyordum, kimse haketmiyordu.
Bu hastalıklı düşüncelerden kurtulup ıslak montumun cebine elimi attım. İçinden bir tane sakinleştirici hap aldım ve onu ağzıma aldım. Birkaç damla su ile hem hapın gitmesini, hem de boğazımdaki kuruluğun giderilmesini sağladıktan sonra daha hızlı adımlarla yola devam ettim.Bu haplar beni biraz olsun yatıştırıyordu. En yakın arkadaşım olan Sare sayesinde bu hapları almaya başlamıştım.
Gerçi sakinleşsem ne yazardı ki? Hayat bana hep tekme atmışken bunun sonuçlarını azaltmak örümcek ağına yakalanmış bir kelebeğin son çırpınışları gibiydi. Son umutları.
Sare beni bu hayatta tek anlayan arkadaşımdı. Onunla biz arkadaştan öte kardeş gibiydik. Ben ne yaparsam yapayım beni asla yanlız bırakmaz, her zaman yanımda olurdu.
O mükemmel bir dosttu. Ben ise, insanın hayatında varlığıyla yokluğunu kavrayamadığı bir kişiden fazlası değildim.
Benim hastalıklı ruhumun ona bulaşmasından korkuyordum. Ruhumun son çırpınışlarında hep yanımda olmuştu. Ama ben ona hiç bir zaman hakettiği gibi bir arkadaş olmamıştım. Olamamıştım.
Eve gitmek için otobüse bir iki durak geç binecektim. Biraz daha yürümek istiyordum. Ben böyle düşünürken çantamdan yola doğru bir şey düştü. Arkama dönüp baktığımda yerde evin anahtarını gördüm. Almak zor olacaktı çünkü anayoldan bir çok araba geçiyordu. Ama anahtarı almalıydım.
Biraz durduktan sonra arabalar azaldı. Tam da anahtarı almak için eğilmiştim ki bir arabanın keskin fren sesi kulaklarımda yankılandı. Kafamı yana çevirdim ve burnumun ucunda bir araba gördüm. O anda ayaklarımdaki can bir anda aktı ve kendimi yere yığdım. Sanki tüm araçların korna sesi kulağımda uğulduyordu, dış dünyaya sağır kalmış gibiydim. Ellerimi kulaklarıma götürdüm ve arabanın kaportasına yaslanarak bacaklarımı içime çektim.
Bu,bu sesler, etrafımdaki kalabalık bana geçmişteki acı hatıraları tekrarlatıyordu. Kendi kendime 'Sakin ol, şimdi geçecek. Elis sen güçlü bir kızsın.'diye içimden tekrar ediyordum. Sanırım panik atak geçiriyordum.
Kafamı yukarıya kaldırdığımda etrafımdaki herkes bana bakıyordu. Yabancı gözler beni içine çekiyordu. Sokağın rahatsız edici uğultusu kulağımda dört dönüyordu.
Kafamı bir daha önüme eğdim ve çırpınmaya başladım. Ne bedenimi ne de hareketlerimi kontrol edebiliyordum. Ellerim kulaklarımda, başını iki yana sallıyorum. Bedenim titriyordu.
Bir çift el bedenimi sarmaladı ve çırpınmamı engelledi. Eliyle çenemi tuttu. Gözlerimi, gözlerinin içine odakladı. Karşımdaki kişinin silüetini görmemle birlikte şaşkınlık çehremde milim milim yayılmaya başladı. Bana o kadar çok benziyordu ki. Saçları, gözleri, bakışları, yüz hatları. Benim aynımdı. Gözleri kahvenin en koyu tonuydu. Derinden baktıkça sanki içinde kayboluyordum.
Nefes alış verişlerim sıklaşıyordu. Bana daha dikkatli baktı. Etrafımızda birçok insan vardı ama ben sadece ona odaklanmıştım.
"Sakin ol ve sevdiğin bir şarkıyı mırıldan. Beni duyuyor musun? Bir şarkı mırıldan ve etrafındaki her şeyi unut."
İlk önce dediklerini idrak edemedim. Kafamda ölçüp biçtikten sonra onun dediklerinin farkına varabilmiştim. Şarkının bana ne sağlayacağını bilmiyordum ama bir an önce bu durumdan kurtulmak için dediğini yaptım ve gözlerimi onun yüzüne hedefleyip annemden bana hatıra kalan şarkıyı mırıldandım.
Çünkü bu şarkı benim tek dayanak noktamdı.O da benimle birlikte şarkıyı mırıldandı. Daha iyi hissediyordum. Vücudum artık titremiyordu ve nefesim bir düzene girmişti.
Şarkının her bir melodisi merhem gibi ruhumdaki yaraların üzerini örtüyor ve irademi güçlendiriyordu.
Şarkı bittiğinde ona bakmaya devam ettim. O da sadece bana bakmaya devam etti ve gözlerinde bir hayret nidası oluştu. Karşımdaki kişi yabancıydı ama bana o kadar tanıdık geliyordu ki. Sanki ruhumdan bir parçaydı.
Yağmur ikimizin de yüzünü okşuyordu. Acı kahve gözlerine oranla açık kahve saçları vardı. Gözlerinin çehresi merhametle donatılmış gibi yumuşak hatlara sahipti ama gözlerindeki acı kahve bunu arka planda bırakıyordu.
Bedenim yine titremeye başladı ama bu yağmurun geride bıraktığı soğuk yüzündendi. Ellerimle kollarımı sıvazladım ve nefesimi dışarıya bıraktım. Buğulanan nefesim zamanla havaya karıştı ve yok oldu.
"Soğuk, çok soğuk."Üzerindeki ceketi çıkardı ve beni kucağına oturttu. Sonra ceketi üzerine örttü ve beni kollarıyla kafesledi.
Etraftaki kalabalığa doğru adeta kükredi. "Ne diye doluştunuz buraya, oyun mu oynuyoruz ? Hemen dağılın buradan!"
Kalabalık büyük bir şaşkınlık içinde etrafa kaçıştı. Yağmur sesi, onun ilahı sıcaklığı ve yorgunluğumla gözkapaklarıma daha fazla direnemedim ve sessizce onun kokusuyla uykuya daldım.
Bölüm Sonu...
Öncelikle herkese merhaba.
Bu kitap benim herkesin önüne sunduğum ilk kitabım. Daha önce birçok kitap yazdım ama hiç kimseyle paylaşmamıştım.
Dediğim gibi ilk deneyimim. Kitabımı nasıl bulursunuz, ne gibi yorumlarla karşılaşırım bilmiyorum ama lütfen okuyan herkesin ufak bir eleştiri yapmasını rica ediyorum. Her bir yorum benim için çok önemli.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ UMUT
Teen FictionNefesimi bir zehir misali dışarıya üfledim. Nefesime mahkum kalan herkes bende zehirlendi. Sonra bende zehirlenenler, benim tek panzehirim oldu. Gözleri ölümü müjdeleyen bir melek kadar çaresiz ve ümitsizdi. Nefesi bir cesedin içinden çıkan umut gi...