Multimedya:
Ceylan Ertem ft Mabel Matiz:kör hevesSia:chandelier
İçimdeki dünyayı cehaletin kanlı parmakları teker teker yıkmış, yok etmişti. En ufak hissiyat içimde yoktu. Hissetmiyordum. Ne acıyı, ne hüznü, ne de kederi. Sadece bazen ağır geliyordu.
Kafamda sonu bitmez kelimeler dört dönerken bir sesle irkildim. Bulunduğum ortamı göremiyorum ama ortamdaki ayak seslerini hissedebiliyordum.
Yavaş yavaş gözlerimi açmaya başladım ama yine bir karanlık çıkmıştı önüme. Sanki karanlıkta boğuluyordum. Havanın kararmaya başladığını farkettim. Bir odada büyük yuvarlak bir yatakta yatıyordum. Odada siyah ve beyaz renkler ağırlıktaydı. Daha doğrusu sadece siyah ve beyaz renk vardı.
Aslında hiç bir zaman beyaz rengi sevmemiştim. Çünkü beyaz renk saflığı temsil ediyordu ama unutmamalı ki renklerin arasında en çabuk kirlenen renk buydu. Saf olan her şey de öyle değil midir zaten? Herkesten çabuk bulaşır bir bataklığa, herkesten çok batar derinlere.
Oda çok modern duruyordu. Odanın bir duvarı tamamen camdı. Manzara çok güzel gözüküyordu. Fark ettim de ben başkasının evinde ve başkasının yatağındaydım. Korku bedenimi sarmaladı. Ben bu duruma nasıl gelmiştim? En son hatırladığım tek şey panik atak geçirip, yorgunluktan bana tanıdık gelen yabancının kucağında uykuya dalmamdı.
Üzerimde bol bir triko kazak vardı. Bacaklarım çıplaklığıyla duruyordu. Biraz daha doğrulmak istedim ama boynumdaki ağrının etkisiyle dudaklarımdan bir inleme koptu.
Yataktan kalkmak için ayaklanmıştım. Ben kapıya doğru ilerlerken kapı birden açıldı.
Tanıdık yabancı bana bakıyordu. Tanıdık yabancı mı? İçimden bu isme kocaman bir kahkaha attım. Ne de ironik bir isimdi.
Dalgalı saçlarının bir kısmı yüzüne düşmüştü. Üzerinde simsiyah bir
t-shirt vardı, altına ise yine simsiyah bir kot giymişti. Gözlerinin içinde sanki fırtınalar kopuyordu. Görüntüsü ulaşılması zor bir hedef gibi durmasına neden oluyordu. Çok sert ve imkansız görünüyordu.Bir adım daha attım ama boynumdaki acı kıvranmama neden oldu. Bir anda dengemi kaybettim. Tam düşüyordum ki beni belimden tuttu ve düşmemi engelledi.
Şu an o kadar yakındık ki nefesini nefesimde hissediyordum. Yüzümü örten uzun dalgalı saçlarımı kulağımın arkasına attı ve yüzümü meydana çıkardı.
Kokumu uzun bir süre içine çekti. "Sen, ben gibi kokuyorsun."
Yüzünde büyük bir hayret yatıyordu. Tepki vermedim. Çünkü hala bu benzerliğin etkisindeydim. Kollarının arasından sıyrıldım ve yatağın kenarına oturdum."Ben ne zamandır buradayım?"
"Yirmi üç saattir uyuyorsun. Kendini toplaman epey vakit aldı."
"Peki ya bu üzerimi kim değiştirdi? Sen değiştirmedin değil mi?"Ne olursa olsun bu tanıdık yabancının beni yarıçıplak görmesini istemiyordum. Ben biraz önce yine o ismi mi söylemiştim?
"Peki ya sırtındaki ve boynundaki morluk nasıl oldu?" Bu soruyu benim biraz önce sorduğum zamanki gibi sesini değiştirerek sormuştu.Utanç bir anda tüm bedenimde hükmünü sürdü. Üzerimi o değiştirmişti ve benim acılarımın bir kısmına şahitlik etmişti.
"Sadece ufak bir kaza. Önemli bir şey yüzünden değil."Yatağın diğer ucuna oturdu. "Bana hiç de öyle gelmedi. Öyle ki baygınken bile acısını hissedebiliyordun."
"Önemli bir şey değil dedim ya. Sadece ufak bir kaza."
Ona olanları anlatmak istemiyordum çünkü şu hayatta en nefret ettiğim şey karşımdaki insanın bana acıyarak bakmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ UMUT
Novela JuvenilNefesimi bir zehir misali dışarıya üfledim. Nefesime mahkum kalan herkes bende zehirlendi. Sonra bende zehirlenenler, benim tek panzehirim oldu. Gözleri ölümü müjdeleyen bir melek kadar çaresiz ve ümitsizdi. Nefesi bir cesedin içinden çıkan umut gi...