Açıkçası benim Vera için düşündüğüm, aklımda hayalini kurabildiğim kız çok değişik. Çok çok değişik fakat Vera'nın mor saçlı hali bana bu kızı andırıyor. Böyle bir görüntüsü var diyebilirim gibi aklımdaki görüntü için konuşacak olursak. Tamamen sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Bir daha ki bölüme de aklımda canlandırdığım ve ona tamamen uyan Vega'yı ekleyeceğim multimediaya. İyi okumalar!
*
Bazen öyle bir soğursunuz ki hayattan, soyutlanmak gelir içinizden. Dakikalar birbirini kovalarken kendinizi kaybetmenin verdiği acı hissi tatmak artık damak kurutucu olmaya başlamıştır. Size bir bardak su veren bile yoktur ama. Ben bunları yaşamış biri olarak söylüyorum. Birileri vardır hayatta. Çok değer verirsiniz, çok seversiniz ama en kötü anınızda yanınızda yoklardır.
Peki tüm bunların acısını çeken kim? Elbette biziz.
Aslında hiçbirini hak etmedik. Diğerlerini gibi egosunu tatmin ettirip havalı davranışlar sergilemedik. Eğlence arayışına girmedik. Belki bu yüzden kaybediyoruz? Hayır bu yüzden kazanıyoruz aslında. Farklıyız. Ama farklılıklarımızı keşfedemiyoruz.
Ben keşfettim. Sizde keşfedin.
Ama şuanda damağımı kurutan başka bir şey vardı. Damağımı kurutan, karşımdaki adamın güzel yüzündeki paha biçilemez gözleriydi. Renkleri ne renkti böyle? Kırmızı? Belki biraz mavi? Beyaz ışınlar? Uzay.
Bir uzay bilimleri öğrencisi olarak bu adam bana fazlaydı. Ya da azdı. Ama işte bir şeyleri zorluyordu gözleri. "Yok bende bir şey." diye fısıldadım yüzümü onun yüzüne çevirirken. Çok fazla sıcaktı. Yangınlar içerisindeydim sanki. Bakışları yüzümü delip geçecek cinstendi.
"Yalan söyleme Afrodit. Yalan söyleyenleri sevmem." Neden onu duvara çarpmayı isteyemiyordum? İstemiyorsun çünkü diye fısıldadı Afrodit. Onu içimden atabilmeyi biran önce istiyordum.
"Gerçekten bir şey.." Sözümü kesen tişörtün altına uzanan eli eliydi. Şaşkınlıktan ne yaptığımı fark edemezken duvardaki ellerimi çekip Vega'yı olabildiğince güç harcayarak karşı duvara ittim. Dizlerimin önüne düşerken kulaklarıma ulaşan inilti ve çıtırtı sesleri ruhuma bıçak gibi saplanıverdi. Derin derin nefes alırken merdivenlerden gelen ayak sesleri telaşa uğramamı sağlıyordu.
Ellerimle yerden destek alarak kalkmaya çalışmam yeterli olmuyordu. Sanki bir şey, bir sinir elçisi beni yere doğru itiyordu. Yavaşça başımı kaldırdığım anda şiddetle açılan kapı alnıma çarpmıştı. Başım dönerken gördüğüm görüntü bir harabeydi. Gelen çıtırtı sesleri duvardandı demek.
"Siktir," diye bağırdı Eres. "Ne haltlar döndü lan burada?" Bedenim yana doğru savrulup yere uzanmamı sağladığında odada birkaç dakika sürdüğünden emin olduğum bir sessizlik oluştu.
"Bakma lan öyle aval aval!" Vega'nın sesi sinirden öteydi. Sanki biraz nefret kabarması yaşıyor gibiydi. "Git kızı odaya götür. Geliyorum." Aralı kalan göz kapaklarımın ardından irislerim ve ben odada dönen olayları izliyorduk. Eres yanıma gelip bedenimi kolları arasına aldığında karnımdan yere düşüp tok bir ses çıkarın kitabı umursamayıp hızla kendi odasına götürdü. Yatağın üzerine bıraktı.
Gözlerinde onu tanıdığımdan beri görmediğim bir duygu vardı. Sanki biraz acımış gibiydi. Acınacak halde olan kendisi iken bana acımış gibiydi. Sessizce durduk. Tek bir kelime etmedim. O da bir şey söylemedi. Sanki şuan tek istediğim babamın beni sarmasıydı. An gelse, onu da istesem gelir miydi? Bir şeyin olmasını istediğimde oluyordu.Babamı görmeyi istesem gelir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAVERA
FantasyEllerindeki kanın kokusu bir katilin kalbini andırıyordu bana. Bir ses yankılıyordu boş sokakta. Bir çığlık. Ellerinden akan kanın her bir damlası ahenkli bir ıslıkla kulaklarımda çınlıyor, ölüm soylu nefsini enseme doğru üflüyordu. Korku gözlerimde...