Multimedia: Favori güllü askılı tişört!
Bölümde kullandığım şarkıyı mültiye ekliyorum. Mutlaka dinleyin.
-
Ruhumdan akan geçmiş selleri, toprağın altındaki kıvrak solucan misali damarlarımda gezinirken, gelecekle savaşmak; Zordu. Zorluk, böylesine pişmanlık, böylesine bir muhtaçlık ve ihtiyaç hissiyatı uyandırırdı insanın ruhunda. Çünkü zordu. Zor olunca elbet birine ihtiyaç duyardın gelecekle savaşmak için. Benim geleceğim, iki adamın ellerinde mahsur kalmıştı. İki adamın.
Buğulu gözlerim uzay boşluğunda kaybolmak ister gibi onun gözlerinde oyalanıyordu. Boğazımdan yükselen bir tat vardı. Değişik bir tat. Burnumu çekerek ellerimle mor saçlarımı geriye iteledim. Vega'nın gözlerine bir anlam veremiyordum fakat bana uzay boşluğunu andırıyordu. "Neden saçlarına böyle yaptın?" diye sordu elleri saçlarıma uzanırken. Gözlerimi uzay boşluğundan ayırmadan yaptığı atağı izliyordum sadece.
"Biraz değişim," diye mırıldandım ağzımın içinde. "Belki biraz tutsaklık vardı içimde, bilmiyorum. Galiba özgür olmak istedim. Eğer tanıyorlarsa beni, belki dışarıda böyle özgür gezebilirim diye düşündüm." dedim. Sesim sonlara doğru kısılmış, çatallaşmıştı.
Gözlerimdeki buğudan nefret ediyordum aslında. Ben kendimi ifade edemezken; O, her şeyi açık açık aşılıyordu diğer tarafa. Ama bendeki her şeyi saklama isteği, bir zevk, arzu değildi. İhtiyaçtı. Saklamaya ihtiyacım vardı çünkü insanların o iğrenç bakışlarından hoşnut olmuyordum.
"Afrodit," dedi, sesi bir tuhaf çıkmıştı. Boğazdan, hırıltılı. "Ağlayacak mısın küçük?" Başımı iki yana sallayarak bir daha burnumu çektim. Ellerim iki yanımda sallanmaktan kıpkırmızı olmuştu. Yukarı kaldırdım fakat nereye koyacağımı bilmiyordum. Ellerini omuzlarımdan yavaşça ellerime doğru kaydırdı. "Ağlayacak mısın Afrodit? Doğru söyle." Israrla sormaya devam mı edecekti?
"Ağlamayacağım," dedim, "Ağlamayacağım tabi ki! Neden ağlayayım?"
"Evet küçük," Dudakları belirli bir ahenk içerisinde hafif bir kavisle yukarı kıvrıldı. "Neden ağlayacaksın ki?"
"Ağlamam ben."
"Ağlama sen."
Ruhum küçük bir kız çocuğunun el çırpma sesine eşlik ediyordu. Küçük kız çocuğu uzak diyarlarda bir yerden, kendi gibi küçük ama içinde büyük acılara yer veren kızın ruhuna yerleşmişti. Küçük kız, olduğu yerden memnundu. Fakat biraz daha yaklaşırsa; Uçurumdan aşağı geri dönülemez bir yola düşecekti. Küçük kız, yüzündeki o mutluluğu yansıtan gülümsemesi eşliğinde yere bıraktığı ayıcığını kollarına hapsedip uçuruma bir adım daha yaklaştı. Küçük kız, geçmişti.
Geçmiş, gelecek uçurumundan atlamış, kaybolmuştu.
Ellerimi yavaşça kendi ellerinden kaydırıp bıraktı. Bedenimden arsız bir titreme esip geçtiğinde aniden gelen boşluk hissi, yerle bir etmeye yetmişti bedenimi. Parmaklarımı avuç içlerime bastırıp gözlerimi siyah tişörtünün yakasından görünen köprücük kemiklerine çevirdim. Bu yaptığım belki biraz sapıklıktı. Bana öyle geliyordu ki bu davranış olmaması gereken bir davranıştı.
Hızla gözlerimi uzay boşluğuna geri çıkardım. Yüzüme her noktasını incelemek ister gibi bakıyordu. Mavi, kırmızı ve beyaz çizgileri uyacağı kuralı iyi seçmiş gibiydi. Yukarıdan gelen seslenme gözlerimiz arasındaki bağı bozdu. "Vega! Hadi!" Ardından merdivenden gelen ayak sesleri içimde birkaç şeyin kıpırdanmasına neden olmuştu. Vega, ağzının içinde birkaç homurtu çıkararak arkasını döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAVERA
FantasyEllerindeki kanın kokusu bir katilin kalbini andırıyordu bana. Bir ses yankılıyordu boş sokakta. Bir çığlık. Ellerinden akan kanın her bir damlası ahenkli bir ıslıkla kulaklarımda çınlıyor, ölüm soylu nefsini enseme doğru üflüyordu. Korku gözlerimde...