Vera'nın gözleri sinirlendiğinde tam olarak simsiyah oluyor. Yukarıdaki bir örnek gibi. Parıltıları yok sayın. Aynen öyle.
Multideki şarkıyı mutlaka dinleyin!
💐
-
Öfke.
Alev, sıcak.
Yanık kokusu, kan.
Ruhumla birleşmiş beş faktör. Ayrıştıramadığım.
Kan.
Kana bulanmış yılanlar.
Vaveylalar dökülüyor bedenlerindeki yanıklardan.
Ben açtım yaraları. Benim ellerim. Sönmek bilmeyen ateşim.
Hepsi gözlerimin önünde yok oluyor. Gorgonlar. Ne olduklarını bilmiyordum fakat yarı yılan oldukları kesindi. Ensemdeki ürkütücü nefes kendinden hiçbir taviz vermeden aynı yerinde kendine has havasını takınmış duruyordu. Kabarmış gökyüzü, kara bulutları ile üzerimize ölüm yağdırıyordu. Afak, ilk defa bu kadar sönük, ay, ilk defa bu denli kapkara bakıyordu bize. Ölüm. Ölüm yağdırdım bende bedenlere.
Yılanlara.
Gorgonlara.
"Afrodit," diye fısıldadı. Ense kökümden büyük bir nabız yükseldi. "Hadi kendine gel küçük. Buradayım. Buradayız. Yanındayız. Söndür o ateşi. Hayatın senin ellerinde."
Hayatın senin ellerinde. En büyük yanılgı buydu galiba. Hayatım benim ellerimde değildi. İki adamın ellerindeydi. Güçlerimi dizginlemem, hayatımı bir yola sokabilmem bu iki adamın ellerindeydi. Hayallerim peşimdeydi fakat hayatım ellerimde değildi. Gerçeklerle yüzleştiğim için ellerimden kayıp gitmişti hayatım. Loşluk, tüm bedenimi yıpratmıştı. Boşluk, aniden içimde uyanmıştı.
İçimde sönen ateşi hissettiğimde kollarımdaki sızılar artmaya başlamıştı. Umursamadan arkamı döndüm. Eres öylece durmuş bana bakıyor, Vega ile burun buruna duruyorduk. Doğrudan uzay boşluklarına baktım. Yine her zamanki büyüleyici özellikleriyle karşımda duruyordu. Arkamı dönmek istemiyordum. Dönersem, yanık kokusunu tüm sokağa saran yanık bedenlerle karşılaşırdım.
"Gidelim." diye fısıldadım. Vega aniden eğilip bedenimi kundaktaki bebeği taşırmış gibi kucakladı. Kollarım onun bedeniyle temas ettiğinde acıdı. Göstermemeye çalıştım. Gözlerimi kapatıp başımı geriye attım. Bir süre nefes almadım. Nefes aldıkça burnumu delen yanık kokusu ciğerlerimde acı bir tat bırakıyordu.
Uzayda bu gece bana ağlıyordu. Bulutlarda ölüm ölüm ağlıyordu bana. Yaptıklarıma. Ben ağlamıyordum. Onlar bana ağlıyordu. Uzay boşluğundan sarkmış olan gelecek, geçmişi son buldurandı. Gelecekten uzak durdum. Geçmişim son bulsun istemiyordum.
Lacivert arabanın kapısının sesleri sokakta tok bir ses bıraktı. Arka koltukta Vega'nın tam yanında otururken kendimi pek iyi hissettiğim söylenemezdi. İnsanlar gerçekleri merak ederdi ve öğrenmeleri bazen onları mutlu ederdi. Ben neden 'bazen' olamıyordum? Neden yüzüme hiç güler yüzle bakmıyordu lanet olası gerçekliklerin döndüğü bu hayat?
Yolculuk uzun gelse bile darlanan göğüs kafesimin içindeki ciğerlerim evin ahşap dokusunun kokusu ile buluştuğunda ufak bir rahatlama kazandı. Doğrudan aşağı indim. Eres'in bana verdiği odaya geçtim. Kapıyı ardımdan kilitledikten sonra bir süre kapının ardında diki kaldım. Bu yaşadıklarım zordu.
Üzerimdeki ceketi sıyırıp yere bıraktım. Ayağımdaki botları çıkarıp ceketin yanına ittikten sonra pantolonu bacaklarımdan sıyırdım. Üzerimde sadece boxerım kaldığında derin bir nefes alarak evden çıkmadan önce giydiğim şortu bacaklarımdan geçirdim. Kollarıma bakmaya cesaretim yoktu. Kendim hariç her şeye bakıyordum odanın içinde. Fakat acı fütursuzca kendini gün yüzüne çıkarmak istiyordu. Bakmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAVERA
FantasyEllerindeki kanın kokusu bir katilin kalbini andırıyordu bana. Bir ses yankılıyordu boş sokakta. Bir çığlık. Ellerinden akan kanın her bir damlası ahenkli bir ıslıkla kulaklarımda çınlıyor, ölüm soylu nefsini enseme doğru üflüyordu. Korku gözlerimde...