Mert bir sinyal buldu ve internete bağlandı. Haritalara girdikten sonra yerini örendi. Batı Sahra'nın ortasında duruyorlardı. Gitmeleri gereken Ahaggar dağına binlerce km vardı.
Ama hiç problem değildi. Mert bu inatla değil kilometreler, dünyayı on kez turlardı. Arabaya bindiklerinde Mert direksiyonu Eren'e vermişti çünkü çok yorgundu. Kumların ve kayaların salladığı arabanın içinde kafasını " tak tak " diye cama vuran Mert uyandığında havada ne olduğu belli olmayan bir şey gördü. Uçan şeye biraz daha yaklaştıklarında onun bir uçurtma olduğunu anladı. Eren'e dönüp " uçurtmanı geldiği yere doğru git. Belki birileri vardır" dedi. İlerlediklerinde yarı yıkık bir köy vardı. Arabayı durdurdular ve indiklerinde kasabanın bir hayalet şehir olduğunu gördü. Sokaklarından içeri girdikçe bir sese yaklaşıyorlardı. Bir kulübenin içinde elinde bir keleşle sızlayan bir adam vardı. Belli ki üzerinden az zaman geçen bir savaş vardı. Yerdeki adama yaklaşıp elini uzattığında " hayır, lütfen yapma ! " diye çığlık attı hafif titrek bir sesle. Mert adamdan uzaklaşıp sakin olmasını söyledi. Adam sakinleştiğinde Mert adama adını sordu. Adam " benim adım Kadir " dedi. Mert durup adama " merhaba. Biz sana zarar vermeyiz hatta şimdi sana yardım etmeliyiz. Hadi kalk " dedi. Adamı alıp arabanın arka koltuğuna uzattılar. Sude adamın kolundaki bir mermi sıyrığını sardı. Adam bir saat sonra kendine gelince Mert ona bi kaç soru sordu. Adama ilk sorusu " burda ne oldu böyle, burası neden böyle oldu he ? " oldu. Adam bir grup silahlı adamın gelip insanları tehdit ettiğini ve insanları zorla silahlandırıp kendine asker yaptığını söyledi. Adamın elinde bir harita vardı. Bu haritada bir yol çizilmişti. Burası Ahaggar dağını gösteriyordu. Peki bu adamlar projeksiyonu kullanmadıysa bunu nerden biliyorlardı. Eren Mert'e bakarak " demek ki bu dağın önemli bi yanı varmış ki herkes bu dağın peşinde " Mert içinden bu sözü onayladı ve Eren'e dönüp kafasını salladı. Sude Kadir'e bakmaya gittiğinde Kadir son bir nefesle " sağolun " dedi ve gözlerini kapadı. Sude Mert'in yanına gitti. Kadir'in hayatını kaybettiğini söyledi. Mert üzülmüştü. Ancak dinlenmeden yola çıkmalıydılar. Herkes arabaya bindi ve haritada ki yolu izlemeye başladılar. Günler sonra bir öğle vakti çölün ortasında bir konvoy belirdi. Mert ilk önce bir deve sürüsü sandığı konvoya yakından baktığında silahlı araçlar fark etti. Eren ufak bir özgüvenle araçlara yaklaştı. Mert Eren'i durdurmaya çalıştı.
- Eren sen n' yapıyorsun.
- merak etme görmezler.
Ancak pek de Eren'in istediği gibi olmadı. Saniyeler içinde araçlar Mert' lerin üstüne gelmeye başladı. Mert Eren'e dönüp " sana yaklaşma demiştim " herkesin sinirleri gergindi ama tartışmaya zaman bulamadan adamlar lastiklerine sıkmışlardı bile. Yan yan giden arabaları durdu. Mert, Sude ve Eren umutsuzca arabadan indiler. Ancak o da neydi? Bir adam, tanıdık bir adam Mert'e doğru yürüdü. Elini Eren'in omzuna attı ve " hiç değişmemişsin evlat. Hala meraklısın " dedi.