Mert adama dik dik baktı. Adamın elini omzundan attı ve " sen de kimsin? " dedi. Aslında adamı tanıyordu ama güvenemiyordu. Adam ufak bir tebessümle Mert'e bakarak " ben senin hep nefret ettiğin, ancak hiç görmediğin ve tanımadığın babanım. Senin buralara kadar geliceğini hiç tahmin etmezdim " dedi. Mert hala anlamamıştı. Babasını hiç görmemişti. Resimlerine bile bakmamıştı çünkü onu görünce utanıyor, sıkılıyordu. Ancak şimdi karşısında babası duruyordu. Aslında içten içe seviniyordu. Ancak belli etmiyordu. Mert adama sinirli bir bakış atarak " peki adın ne? " diye sordu. "Kemal" dedi. Mert bu sefer ikna olmuştu. Kesin bir cevap almadı ama en merak ettiği şey babasının neden burda olduğuydu. İçinden bu sorunun cevabını ararken babası "şu an burda olmamızın ortak bir nedeni var" dedi. Kemal mert ve diğerlerini yanına aldı ve uzun bir yola çıktılar. Eren hala Mert'in babasına güvenmiyordu. İki gündüz ve üç gecenin sonunda Kemal ve çocuklar bir dağa gelmişlerdi. Mert bir tebessümle dağın zirvesine bakıyordu. Ama içindeki merakı belli etmemek için kendini zor tutuyordu. Dağın içine doğru ilerledikçe göz bebekleri büyüyor, kalp hızı artıyordu. En sonunda dağın merkezi olan mezarlık benzeri bir yere geldiler. Yazılar, kitaplar, resimler ve bi çok şey tabutun yanında duruyordu. Eren bir fener açtı ve tabuta doğru yürümeye başladı. Mert onu durdurmak için elini uzattığında eli bir tuğlaya çarptı. O an büyük bir sesle tabut yana kayıp altında bir kapı açıldı. Tereddüt ile kapıya elini uzata Eren bir sesle irkildi. Ancak bu bi yarasa sürüsüydü. Kapıyı açan Eren bir günlük ile karşılaştı. Üstünde " SİR CHARLES KENVAY' S DİARRY " yazıyordu ve bu kesinlikle bir İngiliz'e aitti. Günlüğün hemen yanında bir kristal duruyordu. Ancak Mert kristale bakmadan günlüğü aldı. İçinde neredeyse tamamen Türkçe yazılar vardı. Fotoğraflar, değişik yazılar ve ilk bakışta anlamsız gelen bir çok çizim vardı. Ancak defter bir yerde son buluyordu. Ve yarısı hala boştu. Mert defterin sayfalarıyla oynarken yere bir kağıt parçası düştü. Eğilmeye yeltenen Mert sudenin kağıdı almasıyla kala kaldı. Sude kağıt parçasını açtığında boş gözlerle kağıda bakıyordu. Eren kağıdı sudenin elinden hızlıca çekip alınca Mert kağıdın yırtılacağını düşünüp bir anda " yeter. İkinizde kesin şu saçmalığı " dedi. Eren " bu ne be böyle. Ne bi şey doğru çizilmiş ne de yazılmış. Gereksiz bir kağıt parçası işte. Boşuna uğraşıyoruz Mert. Bence hemen gidelim burdan " dedi. Mert yinede pes etmeyip kağıdı eline aldı ve bakmaya başladı. Bir tarafı gerçekten anlamsız olsana dikkatli bakıldığında görünen bir işaret vardı.