Ezilmiş Çiçekler Hakkında,

839 118 39
                                    

"Mesela bazı yerde 'çimlere basmayın' yazar. Senin gülüşüne de assak ya 'kırmayın bu periyi' diye. "

Saat 23:46
Sıfıra ulaşacak saatler, ben gene balkonumdayım. Elimde bir mektup, radyomda bir şarkı, sokak lambasını bakıp bakıp dalıyorum, bazen. Gökyüzü çekti battaniyesini uyudu çoktan...

İnsanlar çekildi evlerine, kediler tartışmayı bıraktı çoktan. Bir ben kaldım, yaşadıklarım ve yaşamadıklarımın arasında.

Bugünü silemiyorum aklımdan, silmeyi de istemem. Gözlerine baktım bir kere, konuşamasam da; tuttum bir kere elini, sen delirdiğimi sansan da. Seni gördüm bir kere, göz rengini öğrendim mesela ; yalnızca yeşil derdim, şimdi içindeki dünyadan akan siyahı görür gibiyim sürekli. Zihnim aynı anı sarıyor sürekli başa.

Seni izliyordum gene, otobüsün geldi. Bir deli cesaret seninle aynı otobüse bindim ne yaptığımı algılayamadım ilk. Sen cam kenarına sindin, ben senin arkana. Yanına otursam, ölürüm sandım. Sonra nereye gittiğini bilmediğim otobüste seni izledim, yansıyan camdan : ayaklanınca sen, ben de kalktım oturduğum yerden. Adımların, adımlarıma karıştı, dilim damağım kurudu; gözlerime baksaydın, kanatlarım çıkacaktı sanki.

İndik otobüsten. Biz,indik. Biz. Ama 'biz' olduğumuzu sen bilmiyordun.

Biz.

Yazması bile güzel.

Sen ve ben.

Ne kadar ulaşılmaz oysa, değil mi?

Sonra arkana dönüp baktın, beni gördün. Seni gördüm. Kaşlarını çatıp önüne döndün, hızlı yürümeye başladın, korktun galiba. Tam algılayamadım o sıra; kaybetmemek için seni girdiğin ara sokaklardan takip ettim seni. Sen gördün de, sesin çıkmadı.

Sonunda durdun, sokağın ortasında. Bakmadın bana, seslendin usulca. Zaten bir sen, bir ben vardım o uzun ama boş sokakta.

'Beyefendi, beni takip etmeyin. Rahatsız oluyorum.' dedin. Sesinde ezilmiş çiçeklerin tonu vardı; korkmuşsun bayağı. Yeni kavradım.
Konuşamadım. Adım attın, adım attım. Durdun, durdum.

Dedim ya: anlamadım bir şey. Bir tek seni kaybetmek istemedim.

'Beyefendi 'dedin, bu sefer bana dönüp. Sert sesin, ürkek gözlerine karıştı ; gözlerimde ne gördüysen yumuşadı kaşların, şaşırdın birden.'Bana neden öyle bakıyorsunuz?' dedin.
İlk kez ağzımı açtım: 'Gökyüzü yere inmiş sanki, şaşkınım hanımefendi. Kusura bakmayın. Siz... Siz, özür dilerim ben.'

Cümlem eksik ama tamdı, gözlerin üstümdeydi, döndüm arkamı.

'Beyefendi! 'dedin birden, hızla arkamı döndüm. Sen seslenince ben gelmeyeceğim, öyle mi? Güldürme beni. Ya da.. Sadece beni gülümset.

' Efendim?'dedim biraz yaklaşırken yanına. Kalbimi duymadın iyi ki, yoksa korkarak kaçardın. Öyle hızlıydı ki.

'Adınız nedir? Çok tanıdıksınız. ' dedin kaşlarını çatıp.

Gülümsedim, ilk kez sana. İlişti gözlerin bana, meraklı bir kız çocuğu gibi.

' Ömer, 'dedim.' Adım, Ömer hanımefendi. '

Sonra karıştırdığını söyledin, çekip gittin. Kiminle karıştırdığını merak ettim. Fakat beni bıraktığın sokakta, arkanda kalıp adımlarını izledim. Saydım, minik minik adımlarını, yürüdükçe sallanan saçını ezberledim. Gözlerini kazıdım hafızama.

Umarım, dedim, içimden.
Bir gün tanırsın beni, karıştırmak yerine.


-Ezilmiş çiçeği dik tutmaya çalışan sevdalı

geceye mektup *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin