Berbat Gün!

252 6 4
                                    

Geçen seneden beri aklımda kurgusu olan ama okul zamanında yazmaya çalıştığım, kötü olmasından endişe ettiğim, beğeneceğinizi umduğum ilk hikayemle bugün karşınızdayım. Belkide hiç okunmyacak hikayeme merhaba diyorum.
Ali ve Selin iki küçük çocuk gibiydiler. Bir tek birbirlerinin yanındayken çıkıyordu o küçük kız çocuğu ve küçük kalbi kırık erkek çocuğu... Can yaktılar. Aynı zamanda yandılar. İnkar ettiler. Ama kaçamadılar. Engeller çıktı. Pes etmek istediler. Ama birbirlerine yakalandılar...
Bende böyle bir hikaye ile karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz.
B

u bölümü diğer bölümden sonra okuyun lütfen! Özür dilerim. Teknik bir arıza.

Evet, hayatım zordu çok zordu.
Ve yine bu düşüncelerimden uyanıp okula gitme vaktimin geldiğini iğrenç bir biçimde çalan alarmdan anlıyorum yine.
Bugün Lise üçün ilk günüydü. İsterdimki göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçsin bu yılda. Geçsin ki istedigim üniversiteyi kazanıp bu lanet hayattan kurtulayım. Biraz uzak kalayım buralardan. Kalktım ve banyoya gidip hemen insanların rutin işlerini yaptığı gibi bende yaptım.
Kahvaltı yapmadan harçlığımı annemden hiç konuşmadan alıp okula doğru yürümeye başladım. Okul çok uzak değildi. Aslında otobüsle gidebilirdim. Ama bugün içimden yürümek geldi. Ve ben öyle saçma bir günde yürümek istemişimki onu anladım . Gece yağmur yağmıştı ve ben okula-hemde ilk gününe- yanımdan hızla geçen bir arabanın sıçrattığı çamur yüzünden iğrenç bir halde gidiyordum.
Kırmızı arabanın arkasından "Biraz yavaş gitsene öküz!" diye bağırsamda beni duymamıştı.
Okula geldiğimde okulun 'popi' diye adlandırılan popüler sınıftan sayıldığımdan herkese selam verip, Tuğçe'yi ve Nazlı'yı beklemeye başladım. Popülerlerdenim dediysem zeki yani çalışkan olduğum içindir.
Tuğçe ve Nazlı geldikten sonra onlarla zaten yaz tatilinden bol bol görüştüğümüz için sadece sarılmak ile yetindik. Dedikoduya başlamadık, çünkü daha geçen gün bol bol yaptık.
Ders zilinin çalmasına az kala ben hala üstümü başımı temizlemeye çalışırken bahçede oturuyorduk kızlarla. Okulun bahçesine kırmızı bir araba girdi. Ve bu araba bana çok tanıdık geliyordu. Çünkü bu araba benim üstüme su sıçratan arabaydı.
" Hah yine geldi bizim okulun tiki tipleri de bunu okulda ilk defa görüyorum?"
Biz bu okulda burslu okuduğumuz için genelde böyle tiplere alışkın değiliz.
"Aman n'olacak Nazlı ya yine con con tipin tekidir öküz."
" Siz tanışıyor musunuz?"
" Nerden tanışıcağız ya? Okula gelirken üstüme su sıçrattı da hayvan."
Benim bunları dediğime pişman olacağım hiç aklıma​ gelmezdi.
Ama Selin Yılmaz içinde pişman olsa bile bunu asla söylemez. Arkamda döndüğümde bir bedene çarptım. Ve bu gördüğüm yüz hiç tanıdık değildi. Nede olsa 3 senedir burada okuyorum.
" O öküz,hayvan ben mi oluyorum?"
" Valla bilmiyorum. Ama ben yoldan hayvan gibi geçip üstüme su sıçratıp arkasına bile bakmayan öküzlere böyle hitap ediyorum. Bilmiyorum senin dilinde ne denir?"
Herkesin bizi izlediğini benim söylediklerimden sonra "oooo" diye bağırmalarından anlıyorum ki karşımdaki adını bile bilmediğim mavi gözlü sarışın çocuk:
" Benim dilimi anlamazsın sen ama sana ayağını denk almanı öneririm. Bence bunu kendine bir öneri olarak dinle. Senin yararına olur." Dedikten sonra çekip gitti. Bizde birbirimize bakakaldık. Tam bunu konuşacakken bizim tayfadan Aytaç bana benimle yalnız konuşmak istediğini söyledi. Bende kızların yanından ayrılıp Aytaç'ı dinlemeye başladım.
"Bak Selin ben Ali'yi tanıyorum."
"Ali kim be?"
"Şu okula gelir gelmez tartıştığın çocuk."
"Ee bana ne bundan Aytaç?"
"Dinlersen anlatacağım."
"Tamam seni dinliyorum söyle kanka"
"Ali tehlikeli biri. Bunu ondan edindiğim tecrübeden biliyorum."
Şaşırarak baktım.
" Hayır canım bana bir şey yapmadı. Ama yaptıklarından biliyorum. Ki çok ta masum şeyler yapmadı. Senin yapın gereğide ona cevap verdin. Anlıyorum. Ama lütfen ona karşılık verme. Ayrıca bu okulun müdürünün namı diğer -virüs ün yeğeni."
"Neee" diye bağırdığımda bir çok kişi bize bakmıştı. Bunu hissedebiliyordum.
Tam Aytaç konuşmaya devam edecekti ki bu yılın o lanet zili çaldı.
" Bana bak Aytaç ne var ne yoksa, sizin arkadaşlığınızdan bu Ali denen öküz hakkında tüm bildiklerini de anlatacaksın. Okul çıkışında. " Deyip göz kırpıp sıraya geçtim. Müdür günlük sıradan konuşmasını yaptıktan sonra tikicanların o çok övündüğü ama bizim burslu okuduğumuz okulun içine girdik.
Bizim tayfadan Aytaç ve Ömer burslu değildi. Ama ben Tuğçe ve Nazlı burslu okuyoruz. Biz genelde bu tayfa takılırdık okulda. Bu yüzden sınıfta da ben Aytaç ile, Nazlıysa Ömer ile oturmuştu. Tuğçe'de Evrim diye bir kızla oturmuştu. Kendi aramızda tatilden felan bashediyorduk. Ki yine o çocuk geldi. Nedense tam önümüzde durdu.
"Aytaç bize biraz izin verir misin?"
"Peki. Selin dediklerimi unutma lütfen."
"Olur anneciğim." dediğimde Aytaç yanımızdan gidip başka sıraya oturmuştu​.
"Neden burdasın? Sabah bahçede"
elimi tırnak işareti yapıp devam ettim.
"Uyarman yetmedi şimdide sınıfımda mı bana posta koyacaksın?"
" Birincisi burası benimde sınıfım"
Ağzımın şaşırmış bir hal aldığını biliyordum.
" İkincisi evet sabah sana kabalık etmişim."
"Hangisi? Üstüme su sıçratıp arkana bile bakmadan gidişin mi? Yoksa, beni herkesin içinde azarlaman mı?" Dedim.
"Tamam haklısın. Ama bırak telafi edeyim. Ben özür dilemeyi sevmem."
"Tipinden belli zaten." dedikten sonra hiç pişman olmamış bir edayla kafamı dikleştirdim.
"Gel sana kendimi affettireyim. Okul çıkışında bir kafeye gidelim. Birşeyler içelim."
"Bugün işim var olmaz." Aytaç ile konuşacaktım.
O, hmmm diye iç çektikten sonra konuşmaya devam etti.
"Yarın olsun o zaman."
"Teklifin için teşekkür ederim ama gelmeyeceğim."
"Hemen reddetmeseydin keşke." dediğinde düşündüm.
Devam etti. " Bak gel hiç tanışmamış gibi yapalım."
"Zaten tanışmadık ki?"
"Doğru. Yani demek istediğim birbirimizi ilk defa orda görüyormuş gibi yapalım." Dediğinde bu fikir cazip gelmişti.
"Oyun diyorsun yani."
"Eh bir çeşit oyun diyelim."
"Peki öyle olsun. Ama şunu bil ki en ufak bir yanlış hareketinde orayı terk ederim. Ve senide mahvederim."
"Okey, görüşürüz o zaman yarın kapıda beklerim seni."
"Görüşürüz."
Bugün ders işlememiştik. Kolejde bile olsanız okulun ilk günü ders işlememelisiniz. Okul bittiğinde sınıftan Aytaç ile çıkıyorduk. Tuğçe ve Nazlı'ya veda ettiğimde Aytaç'ın arabasına binip konuşmak için yol aldık. Sahile gelmiştik. Aytaç arabadan indi. Bende peşinden. Onun gergin olduğunu anlayabiliyordum.
"Bak Selin..."
"Bir dakikada, rica ediyorum sen benim sorularıma cevap ver. Siz nerden tanışıyorsunuz?"
"Tamam senin sorularına cevap vereceğim. Ama sonra sende beni dinleyeceksin."
Tam birşey diyecektim ki ... diyemedim.
"..Kesmeden. Biz yaklaşık 5 senedir arkadaşız."
Çok şaşırmıştım. Bize neden anlatmadığını düşünüyordum.
"Onunla annem sayesinde tanıştım. Annemle onun annesi ortaktı. Yaklaşık 5 yıldır onu tanıyorum. Onunla yakın değilim. Ama o gerçekten iyi biri değil. Kızlarla günlük takılır. O asla iyi biri değil ve eminim ki seninlede günlük takılacak."
İşte şimdi beynimden vurulmuşa döndüm.
"Ne diyorsun sen be. Ben öyle birimiyim? Yeni tanıştığı adamın büyüsüne kapılıp onunla bir günlüğüne de olsa çıkacak bi insana mı benziyorum? Öyle birimiyim?"
"Öyle demek istemediğimi gayet iyi biliyorsun."
"Öyle demek istedin mi? İstemedin mi? Bilmiyorum. Tamam mı? Bilmiyorum. Herkes benden kendisini anlamamı bekliyor ama neden kimse beni anlamıyor?"
"Selin, yanlış anlıyorsun. Ben sadece o güvenilmez biri diyorum."
" Güvenilmez biri olduğunu biliyorum zaten. Ona hemen güvenecekte değilim. Dün noldu biliyor musun Aytaç? Bizi yıllar önce bırakıp giden adam yani benim babam pat diye çıkıp geldi. Ben onu istemedim. Çünkü ona güvenmiyordum. Yine bizi bırakıp giderdi. Beni abimi annemi. Bırakırdı. Hayatım boyunca yanımda olmayan bu insan bana neyi öğretti biliyor musun? Bana kimseye hemen güvenmememi öğretti. Merak etme yani. Ona hemen güvenecek değilim." Sesim biraz yüksek çıkmıştı burada.
"Özür dilerim Selin ben sadece sana zarar gelsin istemiyorum. İyiliğin için..." Sonlara doğru onunda sesi kısık çıkmıştı. Bu sırada benim gözlerimden istemsizce yaşlar süzülmeye başlamıştı.
" Ya tabi doğru. Herkes Selin'in iyiliğini ister. Ona sürekli karışarak." Bu sözlerimden pişman olacağımı biliyordum ama yinede söyledim. " Selin onu yapma. Şunu yap. Onunla gezme. Bununla arkadaş olma. Hele sen Aytaç. Sanki senin bana olan ilgini bilmiyorum." İşte orada boğazı düğümlendi. Bunu hissedebiliyordum. Ben onu tanıyordum ve çok seviyordum ama sadece arkadaş olarak. "Seni istemeyerekte olsa daha lise 1 deyken reddettim. Sonra bizim zaten olan arkadaşlığımız bozulmadan devam ettik hayatımıza diye sevinirken sen sürekli istedin ki Selin'in tek erkek olarak arkadaşı ben olayım. Benim yanımda ne zaman birini görsen buna dayanamadın. Ve şimdide aynı şeyi yapıyorsun. Benim daha hiç tanımadığım biri için sözde 'beni korumak için' bana birşeyler anlatıyorsun. Artık önüne bakman lazım Aytaç. Ömrünün sonuna kadar beni bekleyemezsin." Onunda ağladığını görmek benimde boğazıma bir düğüm atmıştı.
" Ben seninle olsam bile sana iyi hissettiremem ki. Ben seni çok seviyorum. Ama aşk yok. Bana bencil diyeceksin belki. Ama ben bencillik yapmıyorum. Senide düşünüyorum. Sana iyi gelemem ben. Sen benden daha iyilerine layıksın." Dediğimde o gözlerini kapatmıştı.
"Canın sağolsun Selin. Ama sende beni affet. Hayatına bu kadar karıştığım için." Yanına biraz yaklaşıp:
"Öyle deme! Bana yine karış. Yine beni koru ama bu bana aşık olduğun için değil senin arkadaşın olduğum için olsun." Bana birşeyler demek için hareketlendi. " Peki istediğin gibi olsun Selin. Bundan sonra benden yine kaçamayacaksın ama seni sadece arkadaşım olarak gördüğüm için olacak sana söz veriyorum."
Ona gülümsememi gönderdim.
Anneme bir saat geç kalabileceğimi bildiren bir mesaj atıp telefonumu kapatmıştım. Birbirimize sarıldıktan sonra arabaya geçtik.
"Aytaç"
"Efendim Selin?"
"Ben eve gitmek istemiyorum."
"Saçmalama Selin nereye gideceksin?"
Bende bilmiyorum ki.
"Bilmiyorum. Ama eve gidince annem yine konuşmak isteyecektir. Ben istemeyeceğim. O pislik herif evde olur felan. Telefonunu versene bana Nazlı'yı arayacağım. Benimkini açarsam annem arıyordur kesin. Nazlılarda kalırım. Belki Tuğçe'de gelir."
Böyle düşünüyordum.
"Olmaz."
"Neden?"
"Çünkü bize gidiyoruz da ondan."
"Emin misin? Rahatsızlık vermiyim?"
"Bugün acaba sana kaç defa saçmalama dedim?"
Aslında iyi fikir olabiliridi.
"Peki peki tamam dediğin gibi olsun."
Aytaç'lara geldiğimizde sanırım annesi evde yoktu. Aytaç tek çocuktu. Ve babasını küçükken kaybetmişti. Benzerdi acılarımız. Bu yüzden iyi anlaşıyorduk belkide.
Eve girdiğimizde salona geçtiğimizde kendimi sormadan alamadım.
"Nurdan teyze yok mu?"
"Sanırım yok. Arayalım bakalım."
Aytaç annesini aradığında düşünmeye başladım. Ne zaman bıraktım ki? Düşünmeyi.
Aytaç'ın evine daha önce gelmiştim. Ama yatılı kalmamıştım. Umarım normal bir gece geçiririz. İçimde kötü bir his var çünkü.
" Annem bugün geç gelecekmiş. Siz eğlenmenize bakın dedi."
"Tamam"
"Ee ne yapsak Selin film felan mı izlesek?"
"Aytaç önce ben bir üstümü değiştirsem. Rica etsem."
"Aa doğru özür dilerim düşünemedim. Annemin kıyafetlerinden getiriyorum şimdi. Sen odana geç istersen."
"Sağol bende annemi ararım şimdi. Saat baya geç oldu kesin sinirden deliye dönmüştür."
Telefonumu açıp annemi arayacaktım. Ama eminimki büyük bir fırça yiyecektim.
"Alo Selin nerdesin sen? Aklım çıktı benim. Sen bana neden haber vermiyorsun? Çabuk eve gel. Abini gönderdim. Nazlılara. Tuğçe'yi de ben aradım ama orda da yoksun. Nerdesin sen beni deli etmeye mı çalışıyorsun hı?"
" Anne tamam. Bağırma hemen. Aytaç'tayım burda kalacağım bugün."
"Hayır hemen eve geliyorsun dedim sana Selin."
O sırada Aytaç geldi odaya. Sessiz olmaya çalışıyordu.
" Bak hem babanda merek etti."
"Anne ne babası ya ne babası? Delirdin mi sen? Bak anne beni iyi dinle. Benim evimde duran o yabancı adam ne benim babam nede senin kocan?"
Bu sırada ağlamaya başlamıştım.
"Ya sen nasıl olurda yıllar önce bizi bırakıp giden adamı eve alırsın? Üstüne üstlük bize babanız dersin ha abim pek kabullenmiş ama şunu bilki eğer hayatınızda o varsa ben yokum ben varsam o yok! Seçiminizi yapana kadar yani o adam gidene kadar gelmeyeceğim eve!" Dedikten sonra telefonu suratına kapattım. Sonra ağlamaya devam edince benim kalacağım odada bulunan yatağa oturdum. Hala ağlamaya devam ediyordum. Aytaç'ta yanıma oturdu. Bende başımı Aytaç'ın omzuna yasladım. Kolları arasına aldı beni. Saçlarımı okşayıp öpüyordu. Belki iki yakın arkadaş için bu pozisyon doğru değildi. Ama ben Aytaç'a karşı hislerimi sorgulamıştım kendi içimde. Onu sadece arkadaşım olarak sevebiliyordum.
"Şşşh tamam ağlama artık. Herşey yoluna girer. Annen tabikide seni seçecek. "
"Ben annemi kaybetmekten çok korkuyorum. Ama pislik herifi ne​zaman gönderirse o zaman dönerim."
"Tamam Selin. Hadi ben çıkayım sen üstünü değiştir. Hatta gir bir duş al. Rahatlarsın. Yani istersen. Ben aşağıdayım. Bize film seçerim."
Tam kapıdan çıkacakken seslendim:
"Aytaç sana çok teşekkür ederim. Çok zor bir gün geçirdim zaten. Ama yanımda olduğun için daha iyiyim."
"Saçmalama Selin biz arkadaşız. Sana yardım etmeyeceğim de kime edeceğim?"
"Sağol."
Dediğimde dışarı çıkmıştı. Aslında duş alıp rahatlamayı düşünmüştüm. Ama, annesi gelse yanlış anlayabilirdi. Asla Aytaç'a güvenmediğimden değil. Aytaç çok iyi bir insan. Bana lise 1 deyken yani bu kadar yakın değilken açılmıştı. Yani yine arkadaştık .Ben onu reddedince biz arkadaş kalmaya devam ettik. Ama daha yakın olduk. Sonra birden baktık ki,biz okulda bu tayfa yani Nazlı, Tuğçe, Ömer ,ben ve Aytaç takılır olmuşuz.
Üstümü değiştirip aşağı indiğimde daha iyi hissediyordum.
Aytaç bize kahve yapmış. Hatta mısır bile patlatmış. Birde film seçmiş. Tam onu takarken ben koltukta bir elim başımda oturuyordum.
"Aytaç konuşsak daha iyi olmaz mı? Beni tanıyorsun. Dertlerimi içimde tutamam. Ama herkese de anlatmam."
"Nasıl istersen Selin. Ben seni her zaman dinlerim. Yalnız seni her an yiyecekmişim gibi bakmaya devam edersen dinlemem."
Haklıydı. Onun yanında güvendeydim.
"Tamam tamam teslim oluyorum." Dediğimde gülüştük. Ciddileşip bir soru sordum.
"Babanı hatırlıyor musun?"
İlginç bir soruydu biliyorum.
"Çok değil. Yani onunla bir anım bile yok. Varsa da ben hatırlamıyorum."
"Keşke benim babamda ölseydi. Keşke onu öyle hatırlamasaydım. Keşke bizi bıraktığını değilde mecburen gittiğine inansaydım. Ondan nefret ediyorum. Hayır hayır. Ondan nefret etmiyorum. Ona karşı hiç bir şey hissetmiyorum. Sanki ruhum hissizleşti. Belkide yoruldum."
"Ali ile bizim bir benzer yönümüz var."
"Neymiş o?"
"O da babasından nefret ediyor ."
Şaşırmıştım. Demek o da babasından nefret ediyordu.
"Nasıl yani? Babası nasıl biri ki?"merak etmiştim.
"Ama şöyleki Selin'cim onun annesi onu istemiyor bile."
Kahve bardağımı sehpaya bıraktıktan sonra cevap verdim:
"Ne? Nasıl yani?"
"Bildiğim kadarıyla babası pislik herifin teki. Ali'ye istediğini yaptırıyor. Belki tehtidle. Belki başka birşeyle. İşin daha kötü yanı ise onu annesi istemiyor. Annesi ile babası ayrı. O annesinde kalmak istiyor. Aslında annesi Ali'yi seviyordur tabii. Ama babasından yani eski kocasından korkuyor. Bunu korkusu ile de Ali'yi istemiyor gibi yapıyor. "
Ağzım açık dinliyordum Aytaç'ı.
Çok garipti. Aramızda 2 dakikaya yakın sessizlik olduktan sonra kapı çaldı. "Annemdir" dedi Aytaç. Nurdan teyze geldi galiba. Tam düşünmeye devam edecektim ki, kapıdan gelen seslere takıldım.
Aytaç " müsait değilim sonra gel."
Dışarıdaki sesin kim olduğunu anlamamıştım. Ki gelen kişi merakımı giderdi...
Evet, ilk hikayemin ilk bölümü. Sıkılmadan okumanızı umuyorum.

Sınır koymuyorum. Her gün bir bölüm yüklemeyi düşünüyorum. En geç iki güne bir. Zaten bölümlerin hepsi en az 2000 kelime. Yorumlarınızı yazın lütfen merak ediyorum.

Uzayda Huzurlu PiskopatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin