Umut

46 4 1
                                    

Bu bölümü çok sevdiğim arkadaşım ve bu hikayeye yorum yapıp oy veren EyFet delisi  Nigarr_bulut2 'ye ithaf ediyorum.

"Kadın umut ettikçe güzeldir."

Selin'den
Telefonumun alarm sesiyle gözümü açtım. Alarmı kapatır kapatmaz, yatakta oturur pozisyon aldım. Kızlara baktım. Hemen yanımda yatıyorlardı. Daha uyanmamışlardı. Saat daha altıydı. Oradaki evden bir an önce gitmek için bu kadar erken kuruyordum alarmı. Daha vaktimin olduğunu görünce üzerime hırkamı alıp pijamalarımla bahçeye çıktım.

Uzun zamandır bir araya gelip böyle dertleşmemiştik. Gece geç saatlere kadar sohbet etmiştik Tuğçe ile. Biraz o anlattı ben dinledim biraz ben anlattım o dinledi. Hava iyice soğuduğunda içeri girmeye karar vermiştik ama biz girince Nazlı uyanmıştı. Bu sefer o 'Benimle konuşmadan yatmak yok.' deyince mecburen onunla da dertleştik. Bundan şikayetçi değilim tabiki. Onlarla dertleşmek iyi geliyor bana. Ona da anlattım her şeyi. Biraz Aytaç'tan biraz Ali'den biraz da Nazlı'nın bizim okulun yanında gördüğü motorlu yakışıklı çocuktan konuştuk.

Bahçede hava alırken bir an burda geçen günlerim aklıma geldi. Üç senem burda bu mahallede geçti. Üç senede çok çabuk alıştım buraya. Arkadaşlarım oldu. Komşularımız oldu. Burdaki herkes ailem gibiydi. Çocukluğum İzmir'de geçti. Orayı da çok özlüyorum. Ortaokul arkadaşlarımı, öğretmenlerimi, Kordon'da yürümeyi ve yemeye bayıldığım kumruyu. Her şeyini çok özledim.

"Sabah olup uyanınca her şey aynı kalsa.." bir an içimden bu düşünce geçti.

Düşüncelere dalmış giderken telefonum çaldı. İyi de bu saatte kim diye bakarken kafamı karıştıran kişi tabiki de Ali dedim.
"Alo,"
"Günaydın Selin."
"Günaydın da. Bu saatte uyanık olduğumu nerden biliyorsun?" Kendime inanamıyorum. Neden aradığı değil, bu saatte uyanık olduğumu nerden bildiğini mi merak etmiştim.

"Şey, işte, eee alarm çaldı." İyi de alarm benim odamdaydı.
"Alarm benim odamdaydı."
Düşüncemi net bir şekilde söyledim.
"Evet, zaten senin odandaydı." Dediklerimi tekrar ederek zaman kazanmaya çalışıyordu. Bunun farkındayım. Ama hiç seslenmedim.

"Ben uyanıktım. Öyle odadan dışarı çıktım. Hava almak için. Alarmın çaldığını duydum." Herkese karşı yalan söyleyebilirdi ama bana karşı değil.
"Cık. Yemedim." Kendi kendime gülerken o bir şey demedi.

"Ben seni şey için aradım ya."
"Ne?" Dedim küçük bir kahkaha atarak.
"Okula birlikte gidelim mi diyecektim." Biraz daha ciddileşip cevap verdim;
"Ömer de gelecekti ama istersen sende gel birlikte gideriz." Grupta onu Aytaç'ın yerine koymak istemiyordum. Ama şu sıralar bana-bize- iyi geliyordu Ali.

"Peki tamam. Ben bir saat sonra gelirim."
"Tamam. Görüşürüz."
"Görüşürüz."

Benim odamda mı uyumuştu yani? Bir anda jeton düştü. Yok artık! Gerçekten mi? İyi de neden? Yoksa Tuğçe'nin dediği doğru muydu? İçimdeki o ses "Selin, kızım hemen umutlanma. Belki dediği doğrudur." Diyordu. Ama kendimi durduramıyordum. İçime umut tohumlarını Ali ekmişti. İçimde bir şeylerin kıpırdadığını hissettim.

Bana tutunacak bir dal vermişti Ali. İnce de olsa tutunabileceğim o dalı bugün vermişti Ali. Belki umutlarım boşaydı. Ama çok güzeldi. Umut etmek, hemde ona umut etmek çok daha güzeldi.

Ben deli gibi sırıtırken Tuğçe esneye esneye geldi. "Günaydın kuşum, sen neden bu kadar erken uya-" sözünü bitirmesine izin vermeden boynuna atladım.

Sabah sabah iyilik meleği olmama şaşırmış olamali ki hiç bir şey demedi. Daha doğrusu diyemedi. "Günaydın kuşum. Ben üstümü giymeye gidiyorum. Nazlı'yı da uyandırırım."
"E kahvaltı?"
Tam giderken cevapladım.
"Gerek yoook. Okulda bir şeyler atıştırırız."

Uzayda Huzurlu PiskopatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin