Dolaştığımız bir kaç alışveriş merkezinden birinde karar verdiğimizde, saat 19:30'u gösteriyordu. Bulduğumuz boş bir yere arabayı parkettikten sonra, dönen kapıya yöneldik. Kapının geçen son koluna yetiştiğimde, bir şeyin beni çekiştirdiğini farkettim. Arkamı döndüğümde Gizem olmasını beklediğim şeyin, dönen kapıya sıkışmış çantam olduğunu nerden bilebilirdim ki. Çıkışa geldiğimizde kurtarabildiğim zavallı çantamdan özür diledim, sanki beni anlayabilecekmiş gibi.
"Acele işe şeytan karışır canım." dedi arkamdan gelen Gizem.
"Başlayacağım zaten ben o şeytana." dedim sinirle. "Hep de beni bulur zaten anca uğraşacak."
Bir de üstüne üstlük rezil olmuştum herkese, yanaklarımın yükselen ısısından, domates gibi olduğuma yemin edebilirdim şu an. Bunların hepsi Gizem'in suçuydu."Bugün beni soktuğun aceleci durum için teşekkür ederim, gerçekten de iyi geldi ya valla."
Cevap vermesini bekledim ama sadece bana gülümsemekle yetinmişti. Beni alaya alan gülüşü daha fazla görmemek için, nefesimi sesli bir şekilde bırakarak yürümeye başladım.
Aradığımız mağazanın önüne geldiğimizde az önceki yaşananları unutmuş gibi, neşeyle içeri daldık. Daldık dedim değil mi? Bu durum başka bir kelimeyle de açıklanamazdı zaten. Bize bakan gözleri hissetsem de aldırmadım. Gizem'in reyonuna geldiğimizde, önümüzde uzanan çeşit çeşit gömleklere baktık. İkimiz de bakmak fiilini gerçekleştirsek de, olay farklıydı. Gözleriyle gömlekleri yiyordu resmen. Bir de yanlarına yaklaşıp bebeğini sever gibi okşaması da ayrı bir durumdu. Onun bu hallerine karşı kıkırdamadan edemedim.
"Onları kıskanıyorum." dedim. İçten bir gülümsemeyle "Neden?" diye sorduğunda;
"Bana bile böyle bakmadın. Ha ne var onu anlamıyorum ki, alt tarafı bir kaç düğme ve kumaş parçasından ibaret." deyiverdim. Bana kızgın bakışlar atmaya başladığında, bende kahkaha ile gülmeye başlamıştım. Bir süre anlamsızca beni izlese de dayanamayarak o da bana katıldı.
Sıra benim alacaklarıma gelmişti. Özellikle tutku beslediğim bir tür olmadığı için, yan reyondan gözüme hemen ilişiveren kazağı ve diğer reyondan beğendiğim kot pantolonu almıştım. O da işlerini bitirdiğinde, kasadan ödememizi yapıp mağazadan çıktık.
"Ben çok acıktım." diye hayıflandım. Onaylarcasına başını salladığında, yürüyen merdivenlere yöneldik. Restorantların olduğu yer en üst kattaydı. Beğendiğimiz birini seçip, cam kenarında bir yere kurulmuştuk. İçimden "Burası da baya romantikmiş." diye geçirdim. Tabiki bununu Gizem için düşünmemiştim. O an için karşımda bir erkek olmasının nasıl bir şey olduğunu hayal etmeye çalıştım. Bu konuda bir tecrübem yoktu çünkü şu zamana kadar doğru dürüst bir ilişki yaşamamıştım. Beni etkileyen bir erkek olmamıştı şimdiye kadar. Üniversitede herkes sevgilisiyle gezerken, ben onları izlemekle yetiniyordum. Gizem'den bu konu hakkında sürekli azar yerdim.
"Kalbinde taş mi taşıyorsun sen ya o kadar yakışıklı erkekten hiç mi biri seni etkilemiyor." diye çıkışırdı. O ne derse desin, ben yine bildiğim şekilde devam ediyordum. Tamam hoşlandığım erkek vardı elbette ama bu kadarı yeterli değildi. Biriyle beraber olmak için bundan daha fazlası gerekiyordu, kalanı ise bana gönül eğlendirmeden ibaret geliyordu.
"Hey, heeey!"
Başımı hafifçe sallayıp kendime geldiğimde bana merakla bakan Gizem'i farkettim. Açıklama yapma ihtiyacı hissediyordum ama bana yine aynı söylediklerini söylemesini de istemiyordum.
"Dalmışım öyle ya önemli bir şey değil." dedim. Konuyu dağıtmak için
"Ne yiyeceksin?" diye sorduğumda bana "Var sende bir haller ama..." bakışından atmıştı.Önümüze getirilen kebapları mideye indirirken benzer bir konu hakkında muhabbet açılmamıştı. Restoranttan çıktığımızda, bir kaç yere daha uğrayıp alışverişi tamamlamıştık. Alışveriş merkezinden ayrılıp araba doğru yürüdük. Aldıklarımızı bagaja yerleştirip yerimizi almıştık. Gizem arabayı çalıştırıp, geri vitese aldı. Geri gidecekken acemiliği tuttu ve gaza fazla yüklendiğinde olanlar oldu. Ani bir fren sesinin ardından gelen sarsılma sonucu şok geçirdim.
Gizem: "Lanet olsun!" deyip arabadan çıkarken, bende onunla çıkmıştım. Çarptığımız siyah BMW'den genç bir erkek çıktı. Boyu uzundu, yapılı bir vücudu vardı. Dalgalı saçları rüzgarda rastgele savruluyordu. Gözleri ise karanlıktan seçebildiğim kadarıyla maviydi ve alev saçıyorlardı. Kaşları çatık ve sıktığı yumruklarıyla, bakışlarının hedefi bizdik. İçimde bir titreme başladı, gerçekten de korkmuştum. Böylesine etkileyici bir erkeğin, aynı zamanda bu kadar korkutucu olması şaşılacak durumdu. Gizem'e baktığımda onun da öfkeyle ona baktığını görmüştüm. Öfkelenecek bir durumu yoktu, hatanın tamamı ondaydı.
"Şu kadınlara neden ehliyet verilir ki." Tok sesinde içinde öfke yatan bir sakinlik vardı.
"Siz aptal erkekler varya, suçlu durumda kendinizi temize çıkarmakta bir numarasınız ya. Hepinizde istisnasız bu lanet özellik mevcut!" diye bağırmıştı Gizem. Kulaklarıma inanamıyordum. Suçlu olanın kendisi olmasına rağmen, nasıl böyle konuşabiliyordu?
"Kör müsün park yerinden çıkan arabayı göremeyecek kadar." diye de eklemişti. Tansiyonun iyice yükseldiğini hissediyordum.
"Sinyal falan görmedim, körüm herhalde. Ayrıca geri viteste arabaların bu kadar hızlı gidebildiğini bilmiyordum." dedi genç alaycı bir ifadeyle.
Elimde olmadan kıkırdamıştım. Gizem'e döndüğümde "Seninle sonra görüşeceğiz." diye fısıldadı. Tek kelime etmeden arabaya bindi. "Yürü hadi!" diye bağırdı. Daha fazla ileri gidilmemesi benim de işime gelmişti. Yavaş yavaş park yerinden çıkarken, genç hala bize bakıyordu. Gerçekten utanmıştım. Suçlu olduğumuz halde, birşey olmamış gibi bırakıp gidiyorduk. Ama yapabileceğim bir durum yoktu. Gizem'e bunu söylemek düşündüğüm son şeyler arasındaydı. Yol boyunca bu konu hakkında düşüncelere dalmıştım. Fakat düşüncelerim kazadan çok o genç hakkındaydı. Tarifi imkansız duygular içindeydim. Kalbim hızlı hızlı atarken, nasıl bir erkekten bu derece etkilendiğimi merak ediyordum. Aşk denen şey gerçekten de ummadığın zaman ve mekanda seni buluyor, sonra kendine hapsettiriyordu. Bir mantığı yoktu çünkü, durumun her ne olursa olsun bunu umursamıyor, kendi istediği her zamanda kararını verip seni çaresiz bırakıyordu. Yeni tanıştığım bu duygu içinde kaybolmuş bir halde iken, işittiğim ses, beni soyutlaştığım zaman diliminden çıkarmıştı."Seni kırdığım için özür dilerim. Sinirlenince kendimi kaybediyorum, biliyorsun işte."
"Sorun değil canım isteyerek yapmadığını biliyorum. Ama yine de ona öyle davranman yanlıştı." dedim.
Kızıp bağırmasını tahmin etmiştim ama, sadece oflamakla yetindi. Sonunda apartmanın önüne gelmiştik.
"Neyse Esma, yorucu bir gündü sonra görüşürüz canım." dedi sıkkın bir halde.
"Tamam canım kendine iyi bak, iyi geceler."
Açıklama yapmak istemiyordu, hemen kestirip atmıştı. Daha da üsteleyemezdim. Kendimi eve attığımda, gerçekten yorulmuş olduğumu anlamıştım. Çıkarttığım pijamalarımı giyip odamı toplamadan yatağa uzandım. Hiçbir şey yapacak mecalim yoktu. Hala o genci düşünüyordum. Ondan özür dilemeliydim. Kim olduğunu ve nerede yaşadığını bilmiyordum ama halletmeliydim bu işi. Nasıl halledeceğim konusuna kafa yorarken, uykunun yavaş yavaş bedenimi sardığını hissettim ve kendimi onun kollarına bıraktım...