☆Bölüm 10☆

12.2K 176 134
                                    

( Ne Çok hüzün var sahi.
Sabahtan başlıyoruz hüzünlenmeye, koca gün yetmiyor.
Ertesi güne devrediyoruz bazı hüzünleri... )

Ilk imtihanım, babamın "verdim gitti" sözüyle mühürlenmiş ti kaderime.
O anda gözlerimden yaşlar bıçır bıçır dökülmeye başladı. Bir hıçkırık çıktı ağzımdan, elimle ağzımı kapattım hemen sonra. Artık verilmiştim ellere, Ağlamamın bir anlamı kalmamıştı. Belki de artık geri dönüş yoktu. Bilmiyordum. Gücüm yoktu babama karşı.
Sanki Hayatım, benim ellerimden kayıp gidiyor gibi hissediyordum.

" Kızım seni çağırıyorlar yüzükler takılacak mış "
annemin seslenmesi ile, toparladım kendimi.
Gözümün Yaşını sildim. Anneme baktım, üzgün duruyordu fakat benim kadar değil. Aslında kimsenin benim kadar üzülmesini de bekleyemezdim. Bu imkansız bir bekleyiş olurdu ancak. Kaderime boyun eğerek anneme 'Tamam' anlamında kafamı salladım. Başka yapabileceğim bir şey yoktu.
Odaya girdim, Herkes ayaktaydı. Cihat'da.
Annem, Belim'den tutarak onun yanına ilerletti beni. Gözlerine baktım, mutlu görünüyordu. Tekrar önüme döndüm, yüzüğü önce ona sonra da benim parmağıma taktılar.
Cihatın babası dua edip, ellerimizi birbirine bağlayan kurdeleyi kesti.
Önce cihatın babası Hüseyin amcanın, sonra da babamın mecburi olarak ellerini öptüm. Sonra da diğer büyüklerin.
Artık şuradan çıkmak istiyordum. fazlası ile kendimi boğuluyor gibi hissettiriyordu burası, bu ortam bana.

Annemin yanına gidip;
" Anne ben biraz bahçeye çıksam olur mu? çok daraldım." dedim huzursuz bir ifade ile.

" Tamam çık kızım, nefes al biraz gerisini ben hallederim" dedi.

kafamı sallayıp dışarı çıktım. Sonbahardı. Bu bahar havasını seviyordum. Esen rüzgarla içimin titremesini de.
Temiz havayı içime çektim, Sonra ardından derin bir 'oh'.
Nefes aldığımı hissetmiştim bugün tüm olanlardan sonra. Aslında bu kadar daralmanın, kalbimin sıkışır gibi olmasının sebebi sadece Cihat ile sözleniyor olmam değil di.
Bütün Sitemim Hamza'ya idi.
O dediği sözleri ölsem unutmayacaktım...





Cihat'dan....

Eyşan'ın dışarı çıktığını görünce ben de peşinden gitmek istedim ama, hemen arkasından gidersem bizimkiler bir şey der diye Vazgeçtim.
Biraz oturduktan sonra büyükler konuşmaya dalınca, sessizce kalktım yanlarından.
Üzerime montumu aldım. Dışarısı soğuk olmalıydı. Soğuğu  sevmiyordum.  Sessizce kapıyı araladım. Eyşan bahçedeki hamakta oturuyordu.
Gökyüzünü izliyordu tüm güzelliği ve tüm ihtişamı ile.

Sonra sessizce yanına gittim. Her yer Karanlık olduğundan dolayı  beni fark etmemişti. Daha sonra üzerimdeki montu omuzlarına örtünce, yerinden sıçradı.

" Korkma benim" dedim üzerini örttüğüm mantoyu düzeltirken.

" Ne işin var senin burada" dedi onun yanına otururken.
Şaşkınca bakıyordu, şaşırırken bile güzeldi benim sözlüm.

" Müstakbel karımın yanına Oturmaya geldim" Dedim sözlüm olduğunu hatırlatırcasına.

" Hatırlatma Allah aşkına ya! 5 dakika nefes almaya geldim" dedi ve yüzünü tekrar gökyüzüne dikti.

Sonra bir şey hatırlamışcasına bana geri dönüp omuzlarındaki montu bana geri verdi.

" Ben üşümüyorum Sağ ol" dedi

" Olsun ya kalsın sende. Sonuçta kızsın üşürsün" dedim üşümekten akan burnumu çekerken.

"Bence sen kız gibisin Al Giy şunu donmuşsun" dedi montu üzerime örterken.

Hemen alıp giydim. Gerçekten de çok üşümüştüm ama, o kız gibisin sözünün altında kalmamam lazımdı.

"Kız gibi olmaktan değil de bu havaları sevmiyorum ve çok üşüyorum dedim.
Gözlerinin içine bakıyordum
" Ben severim" dedi Eyşan ardından kısık sesle "Bilmez miyim" dedim ama duymadı. Belki de duymak istememişti. Yüzünü ve gözlerini gökyüzünden ayırmıyor du. Ben de onun gibi sırtımı yaslayıp, gökyüzünü izlemeye başladım. Köyün havası temiz olduğu için yıldızlar ve Ay inci gibi parlıyordu gökyüzünde.

MatemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin