NEREDE?

57 13 3
                                    


Multi:David

****************

"Siktir!"dedi Olca şaşkınlıkla bana bakarken.
"Sessiz olsana kızım biri duyacak."
"Sen ne dedin? Red ettin değil mi?" Uyarmama rağmen sesinde ufak bir kısıklık bile olmaması sinirimi bozmuştu.

"Ben tamam dedim."
"Tamam mı dedin ?" Gülmeye başladı. Gülmesi kısa sürede yerini çatık kaşlara bıraktı. Ani ruh değişimini anlamamış mal mal yüzüne bakıyodum. Birkaç saniye bakıştıktan sonra onun çığlığıyla irkildim.
"Gerizekalı! Mal mısın kızım sen! Kıyametler kopacak! Zelzeleler geliyor! Yetişin dostlarr!"

Ne yaptığını anlamamıştım. Sussun diye kafasına vurduğum an sesi kesildi.

"Kızım zaten senin sevmeni beklemiyorum dedi."
"Ya bana bunu niye en başta söylemiyorsun."
"Dinledin mi?" Güldüm. Bu sefer gülen ben olmuştum. Tamam dememle kabul ettiğimi sanması gerçekten komik gelmişti. Jenca ve ben asla olamazdık. Asla. Ama David... Acaba duysa ne derdi. Muhtemelen hicbir şey.

Kahvaltı için aşaği inecekken ağlama sesleriyle durdum. Ses kesik kesikti. Ilk bunun tuzak olduğunu düşünsem de ışınlanabiliyordum. Hemen kaçardım ne de olsa diyerek sese ilerledim.

Yerde çökmüş olan Alara ile karşılaşınca ağzım açık bir şekilde ona bakmakla yetindim. Alara ağlar mıydı ya ?

"Ağlarım! Ama bu seni ilgilendirmez. Hem odama nasıl girersin?!" Elleri hala yüzünde yatağın yanına çömelmiş oturuyordu. Bu düşünce okuma işi cidden sinirimi bozmaya başlamıştı artık. Ama yanında olacaktım. Her ne kadar beni sevmese de.

"Ben sadece yardım etmek istiyorum."
Bir anda ayağa kalktı. Bunu beklemediğim için iki adım geriledim. Ateş fışkıran gözlerini gözlerime dikmişti.
"Bir yardım etmek istiyorsan hayatımızdan defol! Bunu nasıl yapacağım deme! Nasıl yaparsan yap gerekirse öl Alinda ama defol!"

Daha fazla dayanamıyordum. Artık sınırı aşmıştı. Bende onun üzerine yürümeye başladım.
"Alara derdin ne neyin kaşıntısını yaşıyorsun bilmiyorum ama bana böyle davranmayı kes! Gereksiz tepkilerinden sıkıldım!"

"Gereksiz mi? Gereksiz mi?" Kafasını yana çevirmiş bunu tekrarlayıp duruyordu. Sonra duvardaki tabloya baktı. Tabloyu gözleriyle yöneterek kafama fırlattı. Darbenin etkisiyle kapıya doğru fırladım.

Başımdaki ağrı bulanık görmemi sağlıyordu. Elimi kafama götürdüm. Kan! O ise bunu umursamayayıp yüzüme doğru eğildi.

"Alinda beni salak yerine koyma! Ve boşuna heveslenme Jenca'yı sana bırakmayacağım." Resmen yüzüme kin kusmuştu. Simdi anlamıştım kaşıntısını. Jenca! Ama bu haklı bir açıklama değildi. Yerden kalktım ve karnına bir tekme geçirdim. Oda beklemiyordu benden bu hareketi. Direk yere düştü. Tam yumruk atacaktım ki belimden tutan elle durdum.

Kafamı çevirdiğimde David ile göz göze geldim. Beni belimden tutup geriye doğru fırlattı. Sırtım duvara çarpınca dolu gözlerle ona baktım.
"Davi.."
"Alinda sen ne yaptığını sanıyorsun!"
"David ben.."
"Kes kesini !" Gözümden akan yaşlara engel olamıyordum. O benim başımı görmemiş gibi nasıl yapardı bunu.
Ağlayarak odadan çıktım. O ise umrusamayarak Alara'ya dönmüştü.

*****      *****

Kahvaltı masasında ben başımda yara bandıyla oturuyordum. Yarım saattir David ve Alara'nın sofraya gelmesini beklemiş, gelmeyınce acıkıp yemeğe başlamıştık. Birkaç tane zeytin yedikten sonra iştahım olmadığı için portakal suyuyla devam ettim kahvaltıma.

Tam düşüncelerime dalmıştım ki David Alara'nın kolunda masaya geldi. Bana aşırı ters bir bakış atıp karşımdaki sandalyeye oturdu. Bakışı içimi sızlatmıştı. Huzursuzlukla ayağı kaltım.

"Ben- bir duş alayım gitmeden." Diyip hızlı adımlarla yürürken David'in sesi kanımı dondurdu.

"Alinda! Yola Jenca'yla devam edersin"

Hani derler ya başımdan aşaği soğuk sular döküldü diye. Heh bende de o oldu işte adımlarım yavaşladı. Gidecektim buradan. Yolumu değiştirip kendimi otel dışına attım. Iyi ama nasıl? Koşuyordum sokaklarda gelişi güzel kaçıyordum. Ama neyden? Nasıl gidecektim dünyaya? Yoldan geçen iki kişiyi durdurdum.

"Ben -soluklandım- Dünyaya nasıl gidebilirim?" Sanki ben lezim demişim gibi bakıyorlardı yüzüme. Sonra bir kahkaha koparıp ayrıldılar yanımdan.

Ben ise öylece kalmıştım caddenin ortasında. Sonra ilerden bana doğru ielrleyen bir çocuk çekti dikkatimi. Yakışıklıydı. Zaten tipsiz olsa şaşırırdım üzerinde tşört yoktu ve başı kanıyordu. Birilerinden kaçar gibi koşuyordu. Bana çarparak durdu.
Ama zararlı çıkan her zaman ki gibi ben oldum. Çamuru boyladım. Kafamı kaldırdığımda çocuk elini uzatmış tutmamı bekliyordu.

"Neden her yer çamur?" Diye söylenerek tuttum elini.
"Sohbet etmek çok hoş olurdu ama ölmeden gitmem lazım."
Başımla onayladım ama ne olduğunu henuz anlamazken kendimi çocuğun sırtına geçmiş buldum.

Fermuarım üstüne takılmıştı. Sinirli bir şekilde döndü arkasını. Göz göze gelince derinlerdeki korkuyu sezdim. Bağırış sesleriyle arkamı dönmemle 3 takım elbiseli insanın bize doğru koşmaya başladığını gördüm.

Çocuk önce bana sonra adamlara baktı, elimi tuttu ve benide kendiyle birlikte çekmeye başladı.
"Hey! Dursana! " dinlemiyordu. Peşinde sürükleniyordum.

"Sapık! Dursana be sana diyorum bak durmazsan...."
"Ya bak ölmek istemiyorum tamam mı! Elinden geldiğince hızlı koş"
Demek elinden geldiğince hızlı koş. Bunu sen istedin tatlı çocuk.

**************

David

Nereye gitti bu kız? Yaklaşık 5 6 saattir onu arıyorduk. Neden böyle yapmıştı?

Hem Alara'yı döven oydu hemde artistlik yapıp giden.

Durduk yere atlamış kızın üstüne. Ah ! Çıldıracağım. Tüm olanlar yetmezmiş gibi birde Jenca'nın tribi! O salağa ne oluyordu?
Niye bu kadar sinirli?
Peki ben neden bir bok bilmiyorum? Kaldırıma çömeldim. Ağrayan başımı ellerimin arasına aldım. Alindayı özlemiştim. Evet onu çok özlemiştim. Neden ? Kahretsin !
Nerede bu kız? Jenca'nın sesi bütün düşüncelerimi böldü:

"David! Bu Alinda'nın bilekliği mi? Neden kanlı!"
Devamı yediğim yumrukla kesildi.

TARANTUS(KAYIP TAÇ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin