IŞINLAN

53 8 6
                                    

Kızın sarı saçları, bileğindeki ipin arasına sıkışmıştı.
Başının ağrısından aralayamadığı gözlerinin zorlandıgı belliydi. Birkaç küfür savurdu. Çocuğu bulmalıydı. Burada olması için dua etti ve gözlerini zorlayarak baktı etrafa. Başına giren sancıdan hiçbir şeyi algılayamıyordu. Topladı kendini önce. Hatırlamalıydı.
Çocuk nerede?
Sallandığı geldi aklına. Bir adamın sırtında gelmişti buraya. Ilk darbenin etkisinden kurtulduğunda duymuştu koridorda yankılanan ayak seslerini. Çocuk da oradaydı.
Yanındaydı işte ama şimdi.
Yoksa öldürmüşler miydi onu?
O korkardı, kaçamazdı ki.
Hem alışkın değildi böyle şeylere. Kendisi en azından soğuk kanlıydı.

Boş küçük odada bir kez daha gözlerini gezdirdi. Bir umutla görmek istedi çocuğu. Yoktu işte yalnız başınaydı burada.

Bağlı ayaklarına bir küfür daha savurup soğuk duvara yaslandı. Odada bir eşya bile olmaması, onu bir hayli ürkütsede korkmayacaktı.
Ondan isteneni vermeyecekti. Cesurca bakacaktı yüzlerine.

Kız bunlarla boğuşurken kapı açıldı. Odaya sızan ışık kızın gözlerini kapatmasına neden oluyordu.

"Bıraksana lan kolumu. Adamsan yumruğunla gel lan!"

Çocuğun sesini duyunca doğruldu kız. Kaşındaki kanla kızı görünce sırıtan çocuğun dişlerindeki kırmızılık yere aktı. Kız bir çığlık attı. Ama çocuk hiç dayak yememiş gibi:

"Dur güzelim ya daha ölmedik."

Diyerek teselli etmeye çalıştı kızı. Bu halde bile böyle konuşan çocuğa sevgi dolu baktı kız. Ama mutlu olmalarını istemeyen kapşonlu adam girdi içeri. Irkilik yere oturan çocuk adama şaşkın şaşkın bakıyordu. Adamın sesindeki soğukluk odada yankıladı:

"Hoşgeldin Alinda Arel oyunun başladığını söylemiştim hazır mısın?"

**********************
2 SAAT ÖNCE

Melih'i Olca'nın yanında bırakıp aşağı indim. Herkes toparlanmıştı. Alara kendine kahve yapmakla meşgulken David hamakta yalnız başına oturuyordu.

Yanına gitmeli miydim?
O muhtemelen gelmezdi. Dünyada da öyledi. Hep ben giderdim derdini sorardım. Içine kapanıktı.

Hatta bir keresinde ağlarken yakalamıştım. Neyi olduğunu sorduğumda, sarılmamı söylemişti. Bende sarılmıştım ve hiçbir zaman ögrenememiştim neyi olduğunu. Öyleydi işte David hep gizemliydi.

Hamağa yaklaştım. Beni fark edince ürktü. Anlatmak istede anlatırdı muhtemelen, sormayacaktım.

Onun istediğini yaptım. Bir anda sarıldım ona. Şok etkisiyle ilk tepki veremesede sonra kavradı belimi. Gözyaşları omzumu ıslatıyordu. Hiç ses çıkarmadan ağlıyordu omzumda öylece. Sonra dudaklarından dökülen kelimler içimi sızlattı.

"Alinda beni hiç bırakma olur mu? Kimsem yok benim."

Bunu söylerkenki titreyen sesi benimde gözlerimi doldurmuştu. Kendimi biraz geri çektim ve gözlerine baktım. Ağzının kasılmasıyla açığa çıkan gamzelerinin içine dolup kendini yere bırakan göz yaşları. Hayır David'e gamzeleri sadece gülerken yakışıyordu. Böyle olunca iç sızlatmaktan başka bir işe yaramıyordu. Gözüne biraz daha baktım. Dağınık saçlarında elimi gezdirdim, yanağındaki yaşları sildim.

TARANTUS(KAYIP TAÇ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin