Kyungsoo kendini sarmalayan kül rengi kanatların sahibine bakıyor ve az önce duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Daha önceden Kai’yle beraber geldikleri okulun biraz dışındaki küçük bahçedeydiler ama ne yazık ki Kyungsoo şu an bahçenin güzelliğiyle ilgilenemeyecek kadar şaşkındı.
“Yani… Sen bir şeytansın?”
“Bir düşürülmüş.” Diye düzeltti Kai.
“Ve bana dokununca benim acı çekmem bu yüzden?”
“Evet. Eğer başkasının olsaydım sana dokunmam da sorun olmazdı. Ama bir nevi sana ait olduğumdan, sana dokunduğumda seni yakıyorum.”
“Ama neden? Bu mantıksız!”
“Şöyle düşün, ben senin içindeki kötü olan her şeyim. Tabii ki de sana dokunmam canını yakar.”
Birkaç saniye daha sessizlik oldu. Kyungsoo çekinerek elini uzattı ve birkaç santimetre önündeki kanatlara dokundu. Yumuşaktı ve parmak uçlarının ürpermesine neden olacak kadar soğuktu.
"Peki, neden düşürüldün?”
Kai kanatlarını çekti, göz açıp kapayana kadar kanatları yok olmuştu. Tek kelime etmeden ayağa kalktı ve dizlerini silkeledi.
“Artık yurda dönsek iyi olacak.”
Kyungsoo yerinden kıpırdamamıştı. Gözlerini Kai’nin koyu gözlerine çevirdi ve sorusunu tekrar etti.“Neden düşürüldün Kai?”
-*-
“Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun! Bu çocuk tam bir gerizekalı!”
Kris direksiyona vurdu ve Tao’nun ona attığı korku dolu bakışları fark etmeden bir küfür daha savurdu. Trafik çok fazla sıkışıktı, yarım saatte gidecekleri yolun yarısına bile gelememişlerdi. Kris arabayı kenara çekti ve cebinden telefonu çıkarttı. Aceleyle bir numara tuşladıktan sonra beklemeye başladı. Ne yazık ki Sehun telefonunu açmamıştı.
“EĞER AÇMAYACAKSANIZ NE SİKİME O TELEFONLARI TAŞIYORSUNUZ Kİ?!”
Kris telesekreter moduna geçen telefona bakarak bağırdı. Tao oturduğu yere iyice sinmişti, Kris’in bu hali gerçekten korkunçtu. Neyse ki Kris daha fazla küfür ya da hakaret etmeden arabayı tekrar çalıştırdı ve karışık trafiğin içine daldı.
-*-
“Hayır Luhan, yumurtanın sarısını katacağız sadece.”
“Emin misin? Tarifte öyle yazmıyor?”
“Tarife mi güveniyorsun bana mı?!”
“Tabii ki de tarife.”
“Ya!”
Sehun somurttu ve poşetin içindeki undan bir avuç alıp Luhan’ın yüzüne attı. Luhan önünde beliren un bulutu yüzünden öksürdükten sonra koluyla yüzüne bulaşmış unları sildi.
Niye kızıyorsun ki? Sadece zehirlenmek istemiyorum!”
“Oh, fikir için teşekkürler. Senin dilimine zehir koyduğuma emin olacağım.”
Sehun homurdanırken çaktırmadan Luhan’ın telefondan açtığı tarife bakmaya çalışıyordu. Yarın Kyungsoo’nun doğum günüydü. Luhan ona ufak bir sürpriz hazırlamak istediğini söylemiş ve Sehun’dan yardım etmesini istemişti. Sehun ne yapmıştı dersiniz? Evet, hiçbir mutfak deneyimi olmadığı halde kabul etmişti.
Yumurta bile kıramayan Oh Sehun, şu an dört kişilik çilekli bir pasta yapmaya çalışıyordu. Tarife bakmayı inatla reddediyordu çünkü Luhan’ın onun hakkında beceriksiz diye düşünmesini istemiyordu.