3[Umut]

326 36 11
                                    

Boy Epic / Wicked

Sevinmeli miydim yoksa üzülmeli mi?
Şuan hangi duyguyu yaşamam gerektiğini bilmiyordum. Tek başıma mıydım artık yoksa yine gelip beni dövecekler miydi? Tek başıma olmak istiyordum ama böyle sonun olacağını asla istemezdim. Ağlamamam lazımdı ama göz yaşlarım beni dinlemeyip akıyorlardı. Bu zamana kadar bana eziyet eden üvey ailem canından olmuştu.

2 saat önceye yakın etrafta oluşan kalabalığı görmemle eve koşar adımlarla gitmiştim. Üvey ailemin dışarıda hiç bir zaman bir işleri olmadıkları için evde keyif yaparken zehirlenmişlerdi. Etraftaki insanlar bunu 1.5 saat sonra fark edip ambulansa haber vermişlerdi.
Şimdi ise hastane sandalyelerinden birinde başımı dizlerime koymuş olanları düşünmekteydim. Üvey annemin durumu kritikti ama üvey babama bakılırsa vücudu daha dayanıklı olduğu için atlatmıştı.

Ölmelerini ister miydim?
İstemezdim her ne kadar sevmeseler de dövseler de onların ölmelerini istemezdim. Umudum var onların iyi biri olmalarına yaptıklarına pişman olmalarına ölemezlerdi daha bana çektirdiklerinin pişmanlıklarını yaşayacaklardı.

Yıldızlarımı düşürmeyip umut etmeye devam edecektim. Hayal kurmaya devam edip bir gün gerçekleştirecektim. Yıldızlarım düşerse o zaman umut etmekten vazgeçmiş olacaktım. Umutlarımı gökyüzüne teslim etmeyecektim.
.
.

Gözlerimi hiç bir zaman huzurlu açmayacaktım galiba. Bedenimi rahatsız eden yatakta dönüp sırt üstü uzandıktan sonra tavanı izlemeye başladım.

Üvey ailem hastaneden çıkalı 1 hafta olmuştu ve beni görür görmez söyledikleri hastanede daha fazla kalmayıp eve gitmeme sebep oldu. Ne diye bekliyordum ki zaten bana böyle bir şey olsa onlar beklerlermiydi.
Onlar eve geldiklerinde hemen hizmet ettirmeye başlamışları zaten. 4 gün tek başıma olmamın mutluluğunu şu zamana kadar hiç görmemiştim.

Gözlerimi kapattıktan sonra ellerimi başımın altına koyup hayal kurmaya başladım.

"Dolunay
Dolunay... Yanıma gelir misin bir tanem sana göstermem gerekenler var."
Salıncaktan inip bahçedeki koltuklar da oturan annemin yanına doğru koşmaya başladım.

Annemin yanına oturup elindeki fotoğraf albümüne baktım. Annem kapağını açıp hastane odasında kucağında ki bir bebek, baş ucunda babamla benim olan fotoğrafı gösterip, "Ne kadar çabuk büyüdünüz" dedi. Fotoğraftan gözlerimi ayırıp, anneme baktım.Gözünden akan yaşı silmek için elimi kaldırdığımda ortadan kayboldu.

Gözlerimi açtığımda tavanla karşı karşıya geldim. Gözümün dolmakta olduğunu anlayıp göz yaşlarımı bıraktım.
Ayaklarımı yataktan sarkıtıp, yatağın üstüne olan tavşanımı elime aldım.

"Kendine inanmıyorsun "dedi içimdeki ses bir anda. Haklıydı ben kendime hiç bir zaman inanmadım ve bu yüzden hep kaybettim. Kendime inansaydım nolur du? Bana inanacak kimsem yokken kendime inansam nolurdu ki.

Hatırlamıyordum 1 gram bir şey hatırlamıyordum. Geçmişle ilgili hiç bir şey hatırlamıyordum sadece buraya geldiğim zamanlar aklımda canlanıyor ve şu 1 sene.

Keşkelerden hep nefret etmişimdir. Her saniye olmayacak şeylere keşke demekten hep nefret ettim. Hatırlamak istiyordum artık, bana yalan söylemişlerdi. Hafızam hakkında bana yalan söylemişlerdi. Bu kadar saf ve gereksiz mi sanmışlardı beni.

Çıplak ayaklarımı yere basıp soğukluğunun verdiği hissi yok sayarak pencerenin önüne geçtim.Tavşanımı pencerenin önüne koyup ağaçlardan dolayı bir şey görünmeyen özgürlüğe baktım.
Bir kaç saniye nefesimi tutup, tavşanımı yatağa bırakıp. Tuvalete doğru ilerledim
.
.

Elime batan çatala gözlerimi dikip, bakışlarımı karşımda oturan üvey anneme çevirdim. "2 hafta önceki olayı unuttum sanma her gittiğin yerde bir şey anlatmadan, bırakıp gelmeden duramaz mısın sen" Dediğini umursamadan kahvaltımı yapmaya devam ettim.
Umursamazlığım onu sinirlendirmiş olmalı ki çatalı tekrar elime batırdı, elimi geri çekmeyip acımasına izin verdim. Gözlerimi karşıya dikip ne diyeceğini bekledim. "Eve para getirmen gerekiyor, senin keyfini bekleyemeyiz."
Çayımdan bir yudum aldıktan sonra bardağı masaya koydum, "Her gün evde oturup, hizmet ettirmekten başka bi bok yaptığınız yok. 17 yaşında bir kızım ben her şeyin farkındayım, yaşıtlarım okula giderken benim sizin yüzünden yaptıklarıma bakın. Bu evi geçindirmesi gereken birileri varsa o da sizsiniz." diyerek sinirle ayağa kalkıp odama ilerlerken kolumdan tutulup yüzüme gelen sızıyla sendeleyip, sandalyeden tutundum.

Arkamdan gelen seslere önem vermeden dış kapıyı açtığım gibi koşmaya başladım

Umut etmekten hiç bir zaman bıkmadığımı söylemişmiydim.
Bıkmamalıydım. Umut etmekten vazgeçmemeliydim.
"Korkuyorsun" dedi içimdeki ses neden korkuyordum peki..
Umutlarımdan vazgeçmekten mi, yıkılmaktan mı, güçsüz kalmaktan mı? Neden korkuyordum.

Kimseyi hiç bir şeyi umursamadan, insanların bakışlarına aldırmadan, çıplak ayaklarıma batan cisimlere önem vermeden, acıyı hissetmeyerek koşmaya başladım. Bütün hislerimi geride bırakıp umutlarımla koşmaya başladım. Korna seslerine önem vermeden koşmaya devam ettim. Daraldığımı hissettiğim halde koşmaya devam ettim. Nereye gittiğimi bilmeden koşmaya devam ettim. Saçlarımın rüzgarla olan bağını kesmeden koşmaya devam ettim.
.

Gözlerimi açıp gözüme gelen güneş ışığıyla ne ara bu parka geldiğimi düşündüm. Başımı ağaca doğru çevirdiğimde yalnız olmadığımı anladım.
Bu 2 hafta önceki karşılaştığım çocuktu adını hatırlamıyordum ama o takside ki çocuktu. Burada ne işi vardı ki.
Doğrulup çocuğa döndüm. Gözlerinin kapalı olduğunu anlayıp kolunu dürtükledim. Tepki vermediğini anlayıp bu sefer parmaklarımı yüzüne bastırdım.
"Heyy bana baksana?" bir an uyuyor olduğunu düşündüğüm anda gözlerini yavaşça açıp, bana dönmeden konuşmaya başladı. "Sen ne aptal bir kızsın, ayaklarının haline bak, koşmayı da bilmez." deyip doğruldu. Bakışlarımı ayaklarıma çevirip, ayaklarımı kendime doğru çektim, kesik ve kan için de olduğunu anladım. Ayaklarıma önem vermeyip ağaca yaslandım. Aklıma gelen soruyla birden çocuğa döndüm,beni incelemekte olduğunu gördüğümde duraksayıp,"Senin burada ne işin var." Sorduğum sorunun mantıksızlığıyla kendime bir kez daha aptal dedim.Geçen seferki taksi olayında da parkın girişinden binmiştik. Buralarda bir işi olduğunu düşünüp,sorumun cevabını beklercesine gözlerimi gözlerine çevirdim."Senin çıplak ayaklarla aptalca koşmanın sebebi nedir?" Gözlerimi devirip,"Koşmayı seviyorum" dedim. Şaşırır tonda "Ayakkabısız mı?" dedi. Cevap vermeyip etrafı incelemeye başladım.                                                       "Kıskanıyorsun"dedi içimde ki ses bir anda. Kıskanıyordum elbette. Ailesi yanında olup, mutlu olan çocukları kıskanıyordum.İsterdim bende hayallerimde ki gibi bir çocukluk yaşamayı.             

Yanaklarıma değen elle kendime geldim.Gözümden akan yaşları fark edip, ellerimle gözümü sildim."Daldın" dedi sesindeki merak duygusuyla.Susmaya devam edip,karşıda ki pamuk şekerciye takıldı gözlerim.Çocukların oraya doğru koşturuşuna tebessüm edip,pamuk şekercinin etrafındaki çocuk topluluğundan ,çocukların kahkahalarından gözlerimi ayıramadım. Yanımda ki haraketlenmeyle gideceğini anlayıp nefesimi dışarı verdim.Fakat adımları parkın çıkışına değil pamuk şekercinin orayaydı. Gözlerimi ondan ayıramayıp ne yaptığını izlemeye devam ettim. Pamuk şekercinin elindeki tüm pamuk şekerleri alıp,çocuklara verdikten sonra elindeki 2 pamuk şekerle yanıma doğru gelemeye başladı.Gözlerinin gözlerime değdiğini hissettiğimde,kafamda kesit kesit görüntüler gelmeye başladı.Aynı bu şekilde elindeki pamuk şekerlerle bu tarafa geldiği, dudaklarında ki kocaman içten gülümseme,kollarını açışı. 

"Alsana kızım ne bakıyorsun öyle ." daha fazla dayanamayıp elindeki 2 pamuk şekeri de üzerime attı ve parkın çıkışına doğru ilerledi.Arkasından bağıracakken bir anda bana dönüp elini kaldırdı ve o anda kafamdaki görüntülerden bir kaç tane daha gözlerimin önüne geldi.        Elimdeki pamuk şekerle bakıp,ağacın yanına koydum ve kendimi çimlere attım. Gözlerime gelen güneş ışığıyla daha fazla dayanamayıp kendimi uykuya teslim ettim.

GECENİN GÖLGESİNDE BENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin