2. Bölüm

76 11 19
                                    

Merhaba Arkadaşlar! 1.Bölümde küçücük bir düzenleme yaptık. Okumak isteyenleri 1.Bölüme davet ediyoruz...
Multimedya: Fırat

Onları takip etmedim.
Dümdüz yürüyerek otobüs durağına vardım. Otobüsüm gelince beklemeden bindim. İçerisi tıklım tıkış doluydu. Nefes almak istiyorum.İnsanları itekleyerek zar zor kendimi otobüsün kapısından attım ve eve geldim.
Annemin o güzel sesini duyunca mutfağa doğru ilerledim.
"Kızım, geldin mi?" dedi annem. Sesini duyurmak için bağırıyordu. Klasik Türk Annesi işte...
"Yok anne, gelmedim. Hala dışardayım"diye bağırdım.
Yanına geldiğimde akşam yemeği için annemi karnıyarık ve pilav yaparken buldum.Babam hala işten dönmemişti.
"Okul nasıl geçti? Dayınla karşılaştın mı bugün?
"Anne dayım okulun müdürü değil, sahibi hatırlatırım.Bir sürü işi vardır onun. Ne yapsın okulda?"
"Doğru,haklısın. Arada mantıklı konuşabiliyorsun demek ki." dediğinde gözlerimi devirdim. Annem gülerek yanağımdan öptüğünde bende sarılarak karşılık verdim. Herkesin en sevdiği kişi annesidir değil mi? Onlar çok değerlidir. Herkes seni mahfetse, üzse, ağlatsa, arkandan bıçaklasa da annen her zaman seni koruyup kollayan tek kişidir.
   Kollarından ayrıldığımda "Ben odama kaçtım."diyip yanağından öperek odama gittim.

***
Gece herkesin uyuduğundan emin olduktan sonra yavaşça yatağımdan kalktım.Üstümü giydikten sonra kapıyı açtım ve odamdan çıktım. Temkinli adımlarla yürürken bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum. Sonunda dışarı çıkabildim.
          Havanın soğukluğu yüzüme çarptığında, soğuktan titredim. Biraz duraksama yaşadıktan sonra hırkama biraz daha sarılarak yoluma devam ettim. Depoya geldiğimde odama çekilip üstümü çıkardım. Odada sadece dolap ve bir tane tekli koltuk bulunuyordu. Renkleri ise siyahtı.
          Biraz odada dolaştıktan sonra telefonumu elime alıp koltuğa oturdum.Birkaç dakika sonra kapı açıldı.Gelen ise Fırattı.
           "Ooo...Kafes güzelimiz gelmiş."
   Allah'ım sen beni bu çocuğun yılışıklığından koru!
   Derin bir nefes vererek göz devirdim.
            "Hoşbulduk, Fırat."
    Sırıtarak "Vakit geldi. Gidiyoruz."demesiyle kafamı tamam anlamında salladım.
            Uzun ve dar bir koridordan geçtiğimizde rakibimde odasından çıkıyordu. Göz göze geldiğimizde yüzümde pis bir sırıtış yer aldı.Bugünkü rakibim beni biraz uğraştıracağa benziyordu.
             Ringe çıktığımızda alkışlar koptu ve hakemin düdüğü çalmasıyla maç başladı. Rakibimin gözüne yumruk atacakken kollarını kendine siper etti. Bende fırsattan yararlanarak karnına bir tekme attım. Eline karnına koyup 90 derece açıyla eğildi. O eğilince sırtına dirsek atmamla rakibim yere düştü. Tabiri caizse üstüne çıkıp yumruklamaya başladım. Birkaç yumruktan sonra hakemin uyarısıyla ayağa kalktım. Beklediğim kadar yormamıştı beni. Hakem 10'a kadar saydıktan sonra bir düdük sesiyle hakem bileğimden tutup havaya kaldırdı. Nefes nefese kalmış bir şekilde gülümsedim. Seyircilerin bazıları çığlık çığlığa bağırarak alkışlıyor, bazıları ise iddia parasını vermemek için köşelerde saklanıyorlardı.
             Ringden indikten sonra odama doğru yürümeye başladım fakat beni durduran birisi vardı.
Fırat!!
    "Yine iyi iş çıkardın." diyerek yüzüne pis bir sırıtış yerleştirdi.
İşte tam şu an hayattan soğudum. Fırat'ı takmayıp yoluma devam edecekken Fırat, beni tekrar durdurdu.
     "Bir şeyler içmeye ne dersin?"
Ben kendimi mi anlatamıyorum, yoksa insanlar mı beni anlamıyor. İşte bende bunu anlamıyorum...
     "Benim ne zaman bir şeyler içtiğimi gördün?" diyerek onu tersledim ve hızlıca orayı terk ettim. Odama girip üstümü değiştirdikten sonra tam koltuğa oturacakken Burak odaya girdi.
    "Bugün çok iyiydin. Perşembe günü bir maçın var daha var. Şimdiden başarılar, güzellik." diyerek elini saçıma koyup saçlarımı karıştırdı. İşte bundan nefret ediyordum. Birinin saçımı dağıtmasına sinir oluyordum ve Burak bunu bile bile yapıyordu.
      Burak, benim olmayan abimdi. Burak dediğime bakmayın benden 13 yaş büyüktür cancağızım. Evet yaşlıdır kendisi ama, kaç kızı peşinden koşturdu artık ben bilmiyorum.
                                           ***
          Eve girdiğimde parmak uçlarımda sessiz adımlarla odama yöneldim. Yavaşça kapımı açıp içeri girdim. Çok yorulmuştum. Kendimi yatağın üstüne atıp bir süre tavanla bakıştım. Üzerimdeki yorgunluğu azıcıkta olsa attıktan sonra dolabımdan kıyafetlerimi alarak banyoya girdim. Aynanın karşısına geçip bir süre yüzüme baktım. Bugün fazla zarar almamıştım. Sadece parmak boğumlarımda attım yumruk yüzünden kanlar oluşmuştu. Yüzümde ise geçen haftadan kalma bir morluk oluşmuştu. Artık kız nasıl vurmuşsa morluk 1 haftadır vardı. Bu düşüncelerle birlikte küvete girip sıcak suyu ayarladım. Sırtımı fayansa yaslayıp dizlerimi kendime doğru çektim. Birkaç dakika öylece kaldıktan sonra duşumu alıp pijamalarımı giyerek banyodan çıktım ve yatağıma girip mışıl mışıl uyudum.
Sabah kalktığımda üzerimde dün gecenin yorgunluğu vardı. Biraz yatağımda uykulu bir şekilde oturduktan sonra ayağa kalkıp banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra makyaj masama oturdum ve yüzümdeki morluğu kapatacak kadar makyaj yaptım. Odam griydi; yatak, dolap, makyaj masası ve kitaplıktan ibaretti. Banyoyu da unutmamak lazım. Üstümü değiştirip odadan çıktığımda annem ve babamın sesleri geliyordu.
Mutfağa girdiğimde annem ve babamın şakalaşarak kahvaltı yaptıklarını gördüm. Bu manzara karşısında kocaman gülümseyerek "Ooo! Keyifler yerinde" diyerek sandalyeyi çekip oturdum.
Kahvaltı sofrasına göz gezdirdiğimde mükemmel gözüküyordu. Benim supermom'um yine döktürmüştü. Gözlerimi kapatıp sanki bir çiçeği kokluyormuşçasına sosisi kokladım."Sibel Sultan ellerine sağlık, kahvaltı mükemmel gözüküyor." diyerek sosisi ağzıma attım.
Kahvaltı yaptıktan sonra annem ve babamın yanağına kocaman bir öpücük kondurarak evden çıktım. Ayakkabılarımın bağcıklarını bağlayıp merdivenlerden indim. Kapıyı açtığımda kısa süreli bir şok geçirdim. Burak, Range Rover arabasına yaslanmış; orada duruyordu. Hızlı adımlarla Burak'ın yanına giderek sarıldım. Onu abim gibi gördüğüm için bu ikimiz için de sorun değildi. Ah, bir de yaşlarımız yakın olaydı! Kendisinin çok gideri vardı da işte...
"Güzellik? Hayattaysan üç kere tahtaya vur." diyerek güldü. Bende sinirle üç defa Burak'ın kafasına vurarak ondan uzaklaştım. Yapmacık bir sinirle saçlarımı karıştırdı.
"Bana bunu yaptığın için çarpılacaksın."
"Sen buraya kadar niye geldin?" dedim ve etraftaki kızların Burak'a bakmalarından dolayı onlara kötü bakışlarımı gönderdim.
"Seni okula bırakacağım." dediğinde birden şirince sırıttım.
" Tabii kızlara öyle bakmayı durdurursan. Kısmetimi kapatıyorsun."
"Tamam, canım abim." diyerek arabaya bindim. Arkamdan da Burak bindi.
Okula vardığımızda bizim tayfayı bahçede konuşurlarken gördüm. Bırak'a teşekkür edip arabadan indim. Koşar adımlarla okulun bahçesine girdim. Adımlarımı bizimkilere yönelttim. Emre'yle Ecem diğerlerinden ayrı bir yerde konuşuyorlardı. Çok ciddi görünüyorlardı. Emre, beni farkettiğinde sinirle bana doğru gelmeye başladı. Ecem arkasından "Emre! Dur!" diyerek bağırdı. Bakışlarımı birkaç saniyeliğine Ecem'e yönelttiğimde gözlerindeki korku ve pişmanlığı gördüm. Ne olmuştu ki? Emre, gelip önümde durduğunda meraklı gözler ve çatık kaşlarımla ona baktım. Tam ne olduğunu soracakken sözümü kesti.
"Sen kafes dövüşü mü yapıyorsun?"

        Oy ve yorumlarınızı bekliyoruz cancağızlarım. İnşallah beğenirsiniz. Sizi seviyoruz...

SalıncakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin