Benjamin elimde duran kitaba uzanıp steven’ı da eliyle iteleyerek “çekilin.” Dedi. Kızın dersten çıkmasına az kalmıştı ve biz hala kitapla uğraşıyor fısıltıyla muhabbet ediyorduk. Kenara çekilip Benjamin’e yol verirken “biz yapıyorduk.” Dedim. Yaptığımız iş gayet hoşuma gitmiş ağır kitabı taşımaktan da hiç şikâyetçi değildim. Benjamin biraz gülüp hızlı hızlı kızın istediği yeri çekip hazır edince paslanmış olduğumu hissettim. Aslında ben her konuda yavaştım tek bir konu dışında birini kendime çabuk ayarlar ve yine hızlı bir şekilde ayrılırdım. Bu yüzden çevremde ki herkes biriyle görüşmeye başladığım zaman “çorap” derdi. Onlara göre ben çoraptan daha sık sevgili değiştiriyordum. Oysa ben her sabah ve her akşam çoraplarımı değiştirir bir de yatarken giyerdim.
Bakışlarım kısa süreliğine de olsa steven’a kaydı. Saatin hızla geçip gittiğinin farkın da bile değildim. Oturduğum yerden hızla kalkıp “tanrım!” diye bağırdım. Sanki biri kuyruğuma basmışta ben can çekişiyormuşum gibi… Benjamin ne olduğunu sorarken ben saçlarımı dağıtıp “dersi unuttum.” Dedim. Saat çoktan 5 olmuş ve sağlık fakültesi yavaş yavaş boşalmaya başlamıştı sanki normal de kalabalıkmış gibi… Benjamin’in gülüşüyle kendime gelip dik dik ona baktım. Neden kahkahalarla gülüyordu?
Oturduğu yerden kalkıp elini omzuma koyduktan sonra “senin bu beceriksizliğin yok mu?” dedi. Diğer yandan da başını sallıyordu. Omzumdaki ele bakım “bunun becerisizlikle ne alakası var?” dedim. Evet, beceriksizdim bir yıldan fazladır evde yaşıyordum ve hala yumurta kırmayı bile beceremiyordum. Kahkahalarının arasın da “bir dersi bile takip edemiyorsun. Sen nasıl çalışacaksın?” dedi. O zamana kadar hikâyelerde, kitaplarda dudak büzmenin nasıl olduğunu düşünen ben düşünmeme gerek kalmadığını anladım. Hayatımda ilk kez iki dudağım gerilerek düşünceli bir şekilde büzülmüştü çünkü…
Hemen ileride sırtını duvara yaslamış steven’ın da bıyık altından güldüğünü görebiliyordum. Onun gülüşü beni nedense sinirlendiriyordu. Onu da bu durumun içine alarak “Görün bakın. Bir iş bulup mutlaka çalışacağım.” Dedim. İşin özü iş bulmak da değil de nedense o işe tutunabilmekte gibi gözüküyordu. Ve ben çalışmak konusun da azimli olsam da 2.günü sıkılan biriyimdir. Staj zamanları erkenden kalkan ben 3. Günü geç gitmeye başlamıştım. Benjamin tek kaşını kaldırmış bana bakarken düşüncelerim yüzümden okunuyormuş gibi hissettiğim için hepsini aklımdan kovalayıp kocaman sırıttım.
Hadi merkezde ki dükkâna gidelim dediklerinde ben hala bir şeyleri düşünüyordum. Onlarla birlikte küçük dükkânın önünde duran kitap standını toplayıp küçük dükkânı kapattıktan sonra gülümseyerek onlarla birlikte dükkânın yoluna tuttum. Bill’in daha okula açılan eski dükkâna geçmediğini bildiğim için onu görme bahanesine peşlerine takılmıştım. Tabi birinin de bana o zaman geçip gülmesi gerekiyormuş. Amacım sadece Steven’ı biraz daha tanımaktı. Söylediğim sözü yerine getirmeliydim. Ben verdiği sözleri tutan biriydim ve haftanın bitmesine son 3 gün kalmıştı. Bundan sonra Steven’ı ne zaman görürdüm bilmiyordum. Dükkâna girip sırıtarak içeridekilere selam verdim.
Onları görmek aklıma kazınan saçma sapan düşüncelerin kovalanmasına sebep oluyordu. Alex hemen yanıma gelip “Sen nereden çıktın?” diye takılmaya başladığında Benjamin gülerek “Derse girmeyi unuttu.” Diyip yine benimle dalga geçmeye başlamıştı. Ona öfkeli bakışlarla bakıp dil çıkardıktan sonra “Unutmadım.” Diye çıkıştım. Steven’ın gülüşünü duydum o an. Onun ilk kez kahkaha atışına şahit olmuştum. İstemeden gözlerimi kocaman açıp gülerek “unutmadım.” Dedim. Her defasında havalıca gülen adamın kahkahası da kendisi gibi sevimli gelmişti. Bundan sonra onun güldürmek için her şeyi yap! Diye not aldım aklımın bir köşesine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFEN...
Romance“Aprıl 21 yaşında üniversite okuyan genç bir kızdı. 3 yıllık üniversite hayatı boyunca yapmadığı çapkınlık kalmamıştı… peki bir gün sevilmeyeceğini bile bile severse ne olur?”