Başımı dükkândan içeri doğru uzatıp içeridekilere baktım. Gözüm o sırada sadece tek bir kişiyi arıyordu ve o işte tam orada sırtını duvara vermiş siyah saçları koyu kahve gözleriyle yanında duran biriyle muhabbet ediyordu. Onu görmemle kafamı içeri soktuğum dükkâna tamamen girip “Ortam!” diye bağırmam bir oldu. Yaz tatili nedeniyle ikinci evimden uzak kalmanın hem keyfini hem de sıkıntısını kendi çapımda yaşıyordum işte.
Benjamin bana bakıp sırıtarak “Ooo adamım hoş geldin! Ne zaman döndün tatilden.” dedi. Onun konuşması bile benim neşemi yerine getirebilecek durumdaydı. Berbat olan yaz tatilimi anlatmak yerine beceriksizliğin dibine vurduğum stajımdan biraz bahsedip başımı az ileride bilgisayarın başında oturan yenge hanıma çevirdim. Eski çalışan olarak onun halini hatırını sormamak ayıp olurdu herhalde. Ayaküstü yaptığım küçük çaplı muhabbetten bile sonuna kadar mutlu olurdu insan.
Başımı dükkânın kapısında duran eleman aranıyor yazısına çevirip bir süre baktıktan sonra parmağımla işaret edip “Elemana ne gerek var ben varım ya!” dedim. Hemen baş kısmında yazan lise mezunu ve erkek kısmına ise nedense hiç takılmıyordum. Serseriliğim her zaman başa bela olmuştu sanırım. Benjamin “saçmalama! Erkek arıyoruz okulda yeni bir kırtasiye açıyoruz.” Diye açıklamaya girince ben daha da bir inatla “E benden iyisini mi bulacaksınız. Benim üniversitemden bahsediyoruz burada!” diye direttim.
Her ne kadar erkek kısmını atlatamasam da en azından lise mezunu kısmını atlattığım kesin belliydi. Bir süre çocuk gibi direndikten sonra bu işin olmayacağına yüzde yüz emin bir şekilde dükkândan ayrıldım. Yeni gelecek elaman’ın benden çekeceği dışında pek bir şey bilmiyordum dükkândan çıktığımda.
Evimin yolunu tuttum. Tam 3 aydır uğramamıştım bu sevimli öğrenci evine. Kapımızın anahtarı değiştiği için bir kopyasını alma bahanesiyle uğramıştım zaten dükkâna da. Ev arkadaşlarım sayesinde temiz bulduğum evde küçük bir problem vardı o da. Örümcek ağlarının cirit attı, tozun bir karışı geçtiği ve tüm zamanı mı geçirdiğim sevgili odamdı. İnanmayabilirsiniz ama o odaya tam 5 saat temizlik yaptıktan sonra ancak adam edebildim. Oda da örümcek avı, kapalı olan dolabımı boşaltıp yeniden toplamak, yıkanmaya ihtiyaç duyulan kıyafetler. Tanrım şimdi bile hatırlayınca tüylerimin diken diken olmasını sağlıyor.
5 saatlik temizlikten çıkan insanın ilk yapacağı şey kas katı kesilen ve hiç uyunmamış koca günün ardından yapılan sıcak duş ve hemen ardından ev arkadaşlarımın eve gelmesini beklemeden sıcacık yatağa girmenin paha biçilemez olduğunu herkes doğrular sanırım. Öylesine derin bir uykuya dalmıştım ki top patlasa ben ancak ertesi sabaha öğrenmiş olurdum.
**
“biri şu çalar saati kapatsın!” dedim kendi kendime. Eğer biraz daha çalarsa kafayı yiyebilirdim. Başımı yastığın altına iyice gömüp içimden saymaya başladım uyanmak gibi bir niyetim yoktu her ne kadar okulun ilk günü olsa da, hatta ders programı hakkında en ufak bir fikrim olmasa da… Sonunda pes edip hızla kalktığım yataktan doğruldum. O saçma çalar saattin nerede olduğunu bulma telaşındaydım biraz daha çalarsa olmayan horozun kafasını bile koparabilirdim. Masanın altından çıkan telefon ve üzerine atlar gibi elime alıp kapattım. O saçma çalar saat beni deli ediyordu ama beni ancak o saat uyandırıyordu. Telefona bakıp gülümsedim bu gün okulun 3.yılının ilk günüydü. Ezun olmama son bir sene kalıyordu.
Telefonu yatağın üzerine fırlatıp önce banyoya koştum saç baş kıyafet derken saat 8 olmuştu bile. Okulun ilk günü ve ben gene geç kalıyordum. Yâda bu sefer ben öyle sandım. Fakültenin içine dalıp dersliklerin olduğu kata çıktığımda aradığım saçma kâğıt parçası işte tam oracıktaydı. Asılı ilanın önüne gelip biraz başımı kaldırıp gözlerimi kıstıktan sonra yazıyı okudum. “Lanet olsun. Ders genetik ve ben erken uyandım. Hangi lanet olasıca okul ders saatini 13.15’e koyar ki?” demekten de kendimi alamıyordum. O güzelim rüyadan uyanmak benim için ne kadar zordu tahmin bile edemezlerdi. Bir süre etrafta dolandım. Okula yine bir hafta geç gelmenin ve kimseyi arayıp sormamanın bedelini gayette güzel ödediğimin henüz yeni farkındaydım.
Derin derin nefes aldım elbette bir yolu olmalıydı diye düşünürken dün Ben’in söyledikleri aklıma geldi. Üniversite de açılan yeni bir kırtasiye… Fakülteden çıkıp hemen yan tarafımızda duran ve hiç uğramadığım tarafa doğru hızlı adımlarla gidip içeri girdim. Onları nasıl bulacağımı düşünürken kapıyı açmamla hemen girişin sağ tarafında derme çatma kutu gibi bir alanı temizlediklerini gördüm.
Yeni bir elaman bulunana kadar şu küçücük alanı temizlemeye çalışıyordu bill ve ben. Koşar adım yanlarını gidip şapşal bir sırıtma yerleştirdim suratıma. Tam 3 yıldır onlarla birlikte olmanın bana getirdiği artılar sayesinde onları nasıl deli edebileceğimin çokta güzel farkındaydım.
Kafamı yine küçücük dükkândan içeri uzatıp “yardıma ihtiyaç var mı?” diye cırtlak bir sesle bağırdım. O an Benjamin bana sırıtarak bakıp “ooo ortam okula gelir miydin sen?” dedi. Nedense bu söz üzerine duraksamak zorunda kaldım. O öyle söyleyince bugünün günlerden ne olduğunu merak ediyor insan biraz saçlarımı dağıtıp boş gözlerle bakarak yine kaç gün uyudum acaba düşüncesine dalmıştım bile.
Benjamin kendi çapında sırıtınca anladım ki ben bu sefer normal sürede uyumuşum ve bu gün hala okulun ilk günü yani ikinci haftasının ilk günü ama ben ancak dönme niyetinde olduğum için benim ilk günüm oluyordu.
Kaşlarımı çatıp karşısına dikildim. Ona kızmak bağırmak istesem de yapamayacağımı bildiğim için ancak kızıyormuş taklidi yapıyordum ama Benjamin gülerek “Şu sıfata bak bide bana artislik yapacak.” Diyince çatık kaşlarım normal halini aldı istemeden gülmeye başlamıştım bile.
Ciddi biri doğru düzgün olamamıştım ama sanat ekibi başkan yardımcılığı aday adayı olmam ciddi bir iş yapabileceğimi gösterdiği için bir gün bende ciddi bir insan olacağımı düşünüyordum.
Saat bire kadar bir insanın başı nasıl ütülenir benden iyi kimse bilemez sanırım saatlerce başlarında çın çın çan çan konuşunca Benjamin elinde ki maket bıçağıyla beni kovalamaya başladı. Kahkahalarım arasında Bejamin’in okulda olmasını istedim. Yeni gelecek kişi her kimse onun canından bezdirip merkez dükkânda kalmasını mutlaka sağlayacaktım…
Ben kim miyim? Stanford Üniversitesinin en yaramaz kız…
Bölüm sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFEN...
Roman d'amour“Aprıl 21 yaşında üniversite okuyan genç bir kızdı. 3 yıllık üniversite hayatı boyunca yapmadığı çapkınlık kalmamıştı… peki bir gün sevilmeyeceğini bile bile severse ne olur?”