3. Bölüm~ Mavi Kule

95 35 4
                                    

" Palyaçolara benziyorsun "

Psikopatça bir tavırla kafamı Brandon'a çevirdim. Sabah zorlukla düzelttiğim yatağımın üzerinde tepiniyordu. Benim ona döndüğümü görür görmez dur durak bilmeden attığı kahkahaları daha da şiddetlendi. Bense mimiksiz bir şekilde ona bakıyordum.

O sırada bedenimdeki sakinliğe rağmen bal rengi gözlerimde, onu öldürme resitalimin aşırı şiddet içerikli sahnesi oynandığına yemin edebilirdim. Göz temasını kesmeden elimin altındaki makyaj malzemelerinden birini aldım ve var gücümle yüzüne fırlattım. Havada yavaşça süzülen ruj sonlara doğru hızlarak Brandon'ın gözüne saplandı. Evet, bildiğiniz saplandı. Gözünün çıkmış olmasını umarak aynadaki yansımama tekrar döndüm. O ise yataktan fırlamış iki eli gözünde tek ayak üstünde zıplıyordu. Neden tek ayak diye sormayın. Şu an yüzünde en sevdiği yeri hasar aldı, bu şokla beyin de kendini resetledi tabi.

" Ah gözüm! Pürüssüz tenimi gökyüzü misali aydınlatan gözlerim artık senin geleceğinden daha karanlık ablacığım, tebrikler. "

Bense onu takmayarak aynaya bakıyor, gördüğüm şeyin gerçek olup olmadığını sorguluyordum.

" Göz makyajın da tam olduğuna göre artık birlikte sirkte çalışabiliriz kardeşim, ne dersin? Şu anki durumumuza bakarsak ben palyaço olurum sende sirkin ayısı. Hani böyle sahneye çıkartırılıp şarkı eşliğinde dans ettirileninden. Seversin sen kıvırtmayı. Gerçi onun için gözünü morartmama gerek yoktu. Sen doğal ol her halukarda kaparsın işi. "

Şu yaşıma kadar doğru düzgün makyaj yapmamış olan ben, Mati'nin ellerinde yeni boyanmış duvara dönmüştüm. Hatta öyle ki alnıma göz kalemiyle "Islaktır dokunmayınız" yazacaktım. Meslek olarak dövüş eğitmenliği yapan, kurt bozuntularının ve erkek müsveddelerinin kıçını pataklamaktan hoşlanan bana göre iğrenç, içimde bir yerlerde taşırarak sürdüğü kırmızı rujuyla bana kıçıyla gülen Lurid'e göre harika olmuştum.
Üstümdeki elbiseden bahsetmiyorum bile. Gerçi elbise olduğundan bile emin değilim. Ortada bir şey yok çünkü.

Buna daha fazla katlanamayacağımı anladığımda hemen yerimden fırladım. Sevgili anneciğim beni beklemeden çıkmış olmalıydı. Eh ben olsam bende beklemezdim.

Partmantodan aldığım kürk mantoyla Zifir'e doğru neredeyse uçtum. Sonuçta Bayan Disaster bekletilmeyi sevmezdi. Sinirli bir Disaster ne kadar tehlikeliyse, hem kuzgun hem sinirli bir Disaster ondan bin kat daha fazla tehlikeyliydi. Eeeee... Bilirsiniz annem de biraz(!) agresiftir işte.

...

Bir yandan radyoda çalan şarkıya eşlik ediyor, bir yandan da annemin attığı konuma zamanında ulaşmaya çalışıyordum. Saatlerdir yoldaydım ve anlamadığım tek bir şey vardı. Bunlar sosyetik insanlarsa dağ başında toplanma amaçları neydi? Sırf gösteriş için ayak basılmamış bir yere gitmeleri şart mıydı?
Kendim için değil de Zifir'e üzülüyordum.
Benim bitanecik arabam bu yollarda çamur içinde kalmıştı.

Kendi kendime konuşmama devam edecekken araba aniden durdu. Az daha ön camdan dışarıya doğru bir uçuş gerçekleştirecektim. Kuzgunvari özelliklerimden biri olan tırnaklarım (istediğimde çıkarabildiğim) sağolsun direksiyona kendimi sabitleyebilmiştim. Anın şokunu atlattıktan sonra gözlerim benzin göstergesine giderken, deponun dolu olması bana ikinci bir şok yaşattı. Arabayı tekrar çalıştırma denemelerimden sonra paldır küldür aşağı indim.
Tam Zifir'in tekerlerine tekmemi savuracakken kıyamayıp yolun kenarındaki taşlardan sinirimi çıkardım. Sonra da yaptığımın farkına varıp ayağımın acısıyla yere yığıldım.

" Tanrım! Birbirimizden pek hoşlanmadığımızı biliyorum. Ama sence de biraz haksızlık yapmıyor musun? Son zamanlarda seni kızdıracak hiçbir şey yapmadım. "

EBRAKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin