66. Bölüm

2K 96 26
                                    


''Kolum çok acıyordu. Öyle fazla bir acı vardı ki daha önce sanki hiç hissetmediğim bir acıydı. Sonra koluma bir şey değdi, çok soğuk ve çok keskindi. Derimin iki ucunun birbirinden yavaş yavaş ayrıldığını hissettim. Çığlık atmak istiyordum ama atamıyordum. Hiçbir tepki veremedim. Dışarıdan sesler geliyordu. Genellikle bu sesler silah sesiydi ve nedense her silah sesinde vucüdumda acılar hissediyordum. Sonra O geldi. Kahramanım...

Birine bir şey söylüyordu ama tam anlayamıyordum. Biraz daha silah sesi biraz daha bağrışmalar... Sonra odanın kapısının açıldığını duydum. Ben bunların hepsini duyuyordum ama gözlerimin üzerine sanki koca bir eşek oturmuş gibi ağırdılar ve kaldıramıyordum. Üzerime bir şey düştüğünü hissettim. Sıcak bir su damlası gibiydi. Sonra kahramanım konuştuğunu duydum. Sesindeki tını çok başkaydı. Sonra bir silah sesi, bir soğuk kesik daha... Birinin çığlık attığını duydum. Ve silah tekrar patladığında bu sefer kahramanımın çığlığını duydum. Gözlerimi açıp ona koşmak, yardım etmek istiyordum ama hayır yine başaramadım. Sonra ayak bileklerimde bir el hissettim. En son da bileklerimdeydi bu el... sonra koca bir şey yere düştü. Bir sürü ses duyuyordum, bir sürü bağırış bir sürü aptal ses. Benim kafam ise hep kahramanımın çığlığı ile doluydu. Gözlerimdeki eşeğin kalktığını hissediyordum. Çok zor da olsa araladım gözlerimi çok uzun süre tutamayacağımı biliyordum. Gözlerimi açtığımda karşımda tanımadığım biri vardı ve bir kolunda da karnı kırmızılar içinde baygın bir çocuk... Az önce yere düşenin o olduğunu anlamak zor değildi. Tam da bu sıra da kafama dank etti. Az önce silahı ateşleyen de o muydu? Benim kahramanımı vuran o muydu? İşte o an o tanımadığım çocuğa şiddetli bir nefret hissettim. Kaslarımı fazla kasmış olmalıyım ki kollarımdaki ıslaklıklarının arttığını ve tekrar bayılacağımı hissettim. Çocuğu taşıyan kişi bana bakarken benim gözlerim yine kararmıştı. Gerisi ise boşluk...''

Gökalp oturduğu yerde kollarını bağlamış ayaklarına bakıyordu. Tam 3 gündür bu hastanede Elis'in ve Yankı'nın uyanmasını bekliyordu. Elis ile Yankı'yı aynı yoğun bakım ünitesinde yan yana odalara koymuşlardı o yüzden ikisi arasında git gel yapmak zorunda kalmıyordu. Doktorların söylediğine göre Elis'in karnındaki yara fazlasıyla açılmıştı ve vücudundaki yaralar nedeniyle de çok fazla kan kaybetmiş, br de bacağında bir kırık varmış. Yani kendine gelmesi hem biraz zaman alıcak hem de birkaç ameliyat olacakmış. Elis bütün ameliyatları oldu ve şuan her gün 2 ünite olmak üzere kan veriliyor. Yankı'nın durumu ise Elis'ten daha kötüydü. Çok fazla kan kaybetmesinin yanında bacağına gelen kurşun sinire denk gelmişti ve onu zedelemişti. Gökalp bunun ne anlama geldiğini sorduğunda bir daha o bacağının üstüne basamayacağı gibi geçici olarak kullanamaya da bilir. Bunu öğrenmek için uyanması lazımmış. Karın boşluğundaki kesik ise iç kanamay yapmış ve karın boşluğu kan ile dolmuştu. Ayrıca kaslarını da çok fena bir şekilde parçalamıştı. Neyse ki geçirdiği 4 ameliyatı da başarıyla atlatmıştı. Ama hala uyanmamış hatta hiçbir şeye tepki bile vermemişti.

Gökalp öylece oturuyordu ve bekliyordu 3 gündür yaptığı gibi. Tak tak tak... Topuklu sesini duymuştu ama gözlerini ayakkabılarından ayırmadı. Sonra bir anda topuklu ayakkabı görüş alanında durdu. Gökalp ayakkabıların sahibinin aşağıdan yukarıya doğru süzerek gözlerini gözleriyle buluşturdu. Bu ayakkabıların sahibi Jollep'ti. Kaşları Gökalp'e her bakışında olduğu gibi yine çatıktı. Bakışları öyle güçlüydü ki sanki bakarak Gökalp'i eritmek yok etmek istiyordu.

Gökalp gözlerini yine ayakkabılarına çevirdi bir şey demeden. Jollep ise onu şaşırtacak bir şekilde onun yanına oturdu. Ve konuştu.

''Asesino!''dediğinde Gökalp kafasını öyle hızlı bir şekilde kaldırdı ve doğruldu ki Jollep bir an geri çekilmek istedi ama hareket etmedi.

DEĞİŞİM #BBbenikeşfetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin