76.Bölüm

2.1K 55 23
                                    

Neler olduğunu hatırlamaya çalışarak günler geçiyordu ancak en küçük bir kare bile gelmiyordu gözünün önüne. En son hatırladığı şey korumaların önünde oturduğu ve... duraksadı.Silah sesi... İşte bu hatırlamaya başlamıştı. Korumalardan birinin yere yığılışını da hatırladı. Kendini zorlamaya devam etti ancak bunu yapanları hatırlayamadı, Serhat Bey olsa diye düşündü, ancak o olsaydı böyle kapalı bir depoda bütün gün karanlıkta oturması mantıksızdı. Düşüncelerini ise bacağındaki yaranın sızısı kesti. Bunu her kim ona yapmışsa kaçıran da oydu. Onu kaçıran adam baygınken gelip önüne bir kap yemek ve bir kap su koymuştu, köpek kabıyla. Birden içeriye yavaş yavaşışık dolmaya başladı. Deponun üst kısmındaki metal tabela açılıyordu. Pencereye bakmaya çalıştı ancak gözlerinin ışığa verdiği tepki buna izin vermedi gözlerini sıkıca kapatıp başını yere eğdi. Gözlerini yavaşça açtığı sırada ışık kaynağının önünden-ki bunun güneş olduğunu düşünüyordu- biri geçti. Başını kaldırmadan seslendi.

"Hey! Bu daha ne kadar sürecek? Daha ne kadar burada tutacaksın beni?" Bu sesleniş boşunaydı bunu biliyordu ama elinden gelen tek şey buydu; sesini duyurmak.

Bir kaç dakika boyunca karşı taraftan ses gelmesini bekledi ancak ses seda yoktu, hatta onu kaçıranın orada olduğuna dair bir belirti bile yoktu. Bu arada gözleri de ışığa alışmış artık pencereye bakabiliyordu. Tam tekrar denemeye karar verdiğinde sağ tarafından kuvvetli bir çarpma sesi geldi. Adam hemen döndü ve korkarak sesin geldiği yöne baktı. Vücudunda salgılanan adrenalini hissedebiliyordu. Ve birden aynı şiddette bir çarpma daha, bu sefer soldan. O ne olduğunu anlamaya çalışırken sağ taraftan depoya bir daha vuruldu. Bu olan şey daha 2 saat daha devam edecekti. Ne olduğunu çözmeye devam ederken birden bütün sesler kesildi, hemen gözlerini açık pencereye döndürdü. 

''Kendini göster artık bana!!''diye bağırdı bütün gücüyle,sesi depoda yankı yaptı. İçinde bulundurduğu adrenalin sebebiyle kalbi hiç hız kesmeden atıyor ve ne olacağını korku içinde bekliyordu. Pencerenin önünde yarım bir gölge belirdi, görebilmek için gözlerini kıstı ancak güneşi arkasına aldığı için göremiyordu. Bir süre sessiz kaldıktan sonra görünen kolunu hareket ettirip arkasından bir tabanca çıkardı. Bunu bir kaç saniyelik gördüğü tabancanın gölgesinden anlayan Umut'un kalp atışları iyice hızlandı. Burada öleceğini düşünürken boş depoyu tabancanın sesi doldurdu ve tam da sol kolunda bir acı hissetti. Ölmeyeceğine ve adamın nasıl beceriksiz bir adam olduğunu görünce çok sevindi. Tuttuğunu fark etmediği nefesini rahatlamış bir şekilde vermişken birden görüşünün bulanıklaştığını fark etti. 

''Bana ne verdin?''

''Hesaplaşma günün geldi Umut Canoğlu!''


-------

Her şey belli bir düzene oturmaya başlamıştı. Yankı sonunda hastaneden çıkmış, yeni evlerine yerleşmişlerdi. Ancak hala bir milyon soru ve bu sorulara verilemeyen cevaplar vardı.

Umut'u kim kaçırmıştı?Tuna neredeydi?Yağız ile ne yapılmalıydı? 

Elis bu sorulardan en çok üçüncüye kafayı takmıştı, çünkü zaman sınırlaması olan bir konuydu ve zaman aleyhine işliyordu. Elis her dakika bunları düşünürken bir yandan da hem Yankı'yla hem de Deniz'le ilgileniyordu. 

''Haksız mıyım Elis?''dediğinde Elis bulunduğu ortama geri döndü. 

''Efendim?''

''Ohoo! Elis'in yaşadığı alemler buradan daha eğlenceli olmalı.''diye dalga geçti Gökalp elindeki kahvesini yudumlarken. Elis ona suratını buruşturarak baktı, o güldü ama Yankı gülmüyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 03, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DEĞİŞİM #BBbenikeşfetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin