Eller Mağarası:

67 12 1
                                    

Gözlerimi araladığımda theodore yanıma oturmuş annemin kendi elleriyle yaptığı kolyeyi elinde çevirip duruyordu.
-"ufaklık?"
Sesim uykuluydu.
Kolyeyi gösterdi.
-"Annemin boynundan hiç çıkmamıştı" dediğinde yanına gidip kolyeyi Theodore'un bileğine doladım.
-"Artık sen takarsın o zaman". Gülümsedi. O gülünce herşey tam oluyordu. Benim umursamazlıklarım, korkularım ve onun gülüşü beni tamamlıyordu .
"Neden burdasın?"
diye sorduğumda dışarıyı işaret etti.
-"Herkez Eller Mağarası'nda toplanıyor ve ben seni almaya geldim." Sırıttım
"Beni almaya mı geldin?" Elimi ona uzattım.Elimi tutup beni mağaradan çıkardığında yakındaki ağaçtan iki elma kaptım. Birini ufaklığa uzattım. Elmadan kocaman bir  ısırık alırken Valerie'nin nerede olduğunu sordum. Konuşmaya başladığında elmanın yarısı ağzındaydı. Yuttuğunda tekrar konuştu

"Valerie Eller Mağarası'nda, seni alıp gelmem için yanına gönderdi."

"Valerie'ye söyle sen haberleşme aracı değilsin"

Mağara'ya vardığımızda duvardaki el baskılarının artmış olduğunu gördüm. Burası kolonidekilerin gerçek bir Raptor olduklarını  kanıtladıklarında bıraktıkları izlerle dolu kutsal bir yerdi. Her Raptorun ilk hayali kendini ölümsüz kılan bu izlerden birine sahip olmaktı.
Önemli olaylar koloni tarafından burda tartışılır ve bir sonuca bağlanılırdı.

Mağaraya girdiğimizde etraf çok kalabalıktı. Kimin konuşma yaptığını göremiyordum. Diğerlerini iterek öne çıktım. Ufaklığıda omuza çıkardım. Önce William'ı gördüm sonra yanında duran gereksizi. Emory "Herkez beni dinlesin "diye bağırdığında William oluşan sessizliğe memnuniyetle gülümsedi. Emory'nin sözünün dinlenmesi hoşuna gidiyordu. Emory konuşmaya devam etti.
"Yıllar önce yaşadığımız, aklımızdan çıkmayan bu ölümcül savaşta verdiğimiz canın hesabı yok. Her zaman söylediğim gibi onlarla savaşmak istemezdik ama elimizden başka bir şey gelmedi. O konuşmaya devam ederken sıkıntılı bir nefes verdim." Ve şimdi ormanda istemediğimiz bir takım olaylar dönmekte. İkraların hâlâ yaşayabileceklerini düşünmeye başladık ve bu seziyi öne süren deliller duymaktayım." Koloniden çıkan uğultuları sesiyle bastırdı.
_"Onlara sebepsiz yere  hiç saldırmadık ve bu hataya düşmeyeceğiz. Bugün burda toplanmamızın tek sebebi sizden hazırlıklı olmanızı istiyorum. Bizi haksız bulup intikam isteyebilirler. O zaman bize karşı yaptıkları her hataya fazlasıyla bedel ödeyeceklerini bilmenizi isterim."
Koloniden yükselen alkış sesleri kulaklarımı tırmalarken bize doğru gelen Valerie' ye baktım. Ufaklığı bana bu kadar yakın görünce şaşırmıştı. Theodore'u omzumdan indirip yanlarından ayrıldım. Herkes dağıldığında Emory'nin nin yanındaydım. Birbirimize ölümcül bakışlar atıyorduk. Emory'den nefret ediyordum onunda beni sevdiği söylenemezdi zaten. Annemin kardeşimi bırakıp gitmesinin tek sebebi o'ydu.

-"Sorun ne?"  diye sorduğunda gözlerini kısmıştı.

-Gerçekten seni dinleyeceğimizi mi  sanıyorsun? Bir halt bildiğin yok!"

-"Bütün derdin annen mi? Yoksa....."
Bize doğru gelen Mia'yı işaret etti.
-"Eski sevgilin benimle takıldığı için mi bu öfke?" Bütün kontrolüm yavaşça bedenimi terk etti. Ona doğru bir hamle yaptığımda Vayland'ın soğuk  bedeniyle karşılaştım. Vayland beni mağaradan çıkarırken Emory , Mia'nın belini kavramış bana sırıtıyordu. Ormana doğru yol alırken Vayland beni kontrol etmekte zorlandı.
-"Kolumu bırak" dedim kendime geldiğimde. Vayland bırakmayacağını belli eden bir bakış sergiledi.
-" Vayland kolumu bırak" burnumdan soluyordum. Beni zorlamaya devam ederse istemediğim şeyler olacaktı.Neyseki kolumu hemen bıraktı. Beni bıraktığı gibi ormanın kucağına attım kendimi.

Uzun süre arkama bakmadan koştum.
Nefesimi düzenlemek için adımlarımı yavaşlatığımda gelen seslerle bir an duraksadım. Dereye doğru sesi takip ederken onları gördüm.
Şu İkra zımbırtıları .....

Bize oldukça benziyorlardı. Vücutları kırık beyaz tonundaydı. Bize göre boyları kısaydı  ve narin görünüyorlardı.  Dereye girmiş, karşıya geçmeye çalışıyorlardı. Orman hakkında hiç bir bilgileri olmadığını görebiliyordum. Zaten biraz olsun ormana hâkim olsalardı bu dereye girilmeyeceğini bilirlerdi.

-"Çıkın dereden"
Bunu yapacağım aklıma gelmezdi.
Beni gördüklerinde donup kaldılar. Uzun bir sessizliğin ardından"Çıksanıza" diye bağırdım.
Soğukkanlı davranmakta üstüme yoktu. Her ne kadar iyi rol yapsam da kalbimin deli gibi atışını kontrol altına alamıyordum. Dehşet dolu gözlerle bana bakarken bir yandan da karaya doğru küçük adımlar atıyorlardı. Bir kız hariç hepsi karaya çıktığında, kıza hızlı olmasını söyledim. O ise daha yavaş yürümeye başladı. Ona korkunç bakışlar gönderdiğimde  aynı tepkiyi aldım.
Diğer İkralar dan çıkan fısıltılar duydum.
Kıvırçık saçlı bir çocuk " Çık şu lânet olası sudan" dediğinde kızın attığı gülüş sinirlerimi bozmuştu. Tam o sırada Oliptuslardan biri bu fırsatı kaçırmak istemedi ve kıza doğru süzüldü. Dişlerini kızın bacağına geçirdiğinde bende kızı kendime çektim. Oliptus inatla onu suya çekmeye devam ettiğinde  elimdeki çakıyı balığa sapladım.
Kızı karaya çektim. Elleri kollarıma tutunduğunda  gözlerim siyahın en büyülü tonuyla karşı karşıyaydı. Biraz önceki gülümsemeden eser yoktu. Daha çok korku vardı yüzünde. Bacağından akan kan damlaları düştüğü yerde kızıl bir birikinti oluşturmuştu. Birbirine vuran dişleri korkudan mı yoksa soğuk sudan mı karar veremedim. Diğerlerinden gelen uğultularla kendime geldim. Yanıma yaklaşamıyorlardı. Kızı diğerlerinin önüne ittim. Kız acıyla inledi.
-"Sizin yüzünüzden onu öldürmek zorunda kaldım."  Oliptus'dan  dereye yayılan kanı gösterdim. Köpekbalıkları birkaç gün burdan uzaklaşmayacaklardı.
-"Bir daha buraya gelmeyeceksiniz.
Bir daha bölgemize girmeyeceksiniz."
Arkamı dönüp koşmaya başladım. Bir an önce burdan gitmeliydim. Omzumda hissettiğim sıcaklıkla neye uğradığımı şaşırdım. Omzumdaki oku damarlarımdan çekerken daha hızlı koşmaya başladım.

Peşimden geleceklerini nereden bilebilirdim ki...

Umarım bölümü beğenirsiniz.
Vote ve yorumlarınızı bekliyorum🍀

kör kelebekler yuvasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin