Küçük Kız

141 9 0
                                    

Oturma odası küçük ve sadeydi. Bir televizyon, karşısında geniş bir koltuk ve odanın köşesinde dört kişilik yemek masası vardı. Perdeler her zaman olduğu gibi kapalıydı. Televizyon odaya loş bir ışık katıyor, reklamlar değiştikçe ışık oranı artıp azalıyordu. Odanın duvarları boş ve kasvetli bir griye boyalıydı.

Anne ve baba koltuğun köşelerine oturmuş, ortalarına kız ve oğlunu almışlardı. Küçük kız oturduğu koltukta hafifçe bacaklarını sallıyordu. Karşısında duran televizyon küçük kızın aşina olduğu reklamları tekrar ve tekrar yayınlıyordu. Herkes pür dikkat televizyonda dönüp duran reklamları izliyordu. Yalnızca bir kişinin dikkati dağılıp etrafa göz atıyordu. Ancak bunu yapmaması gerektiğinin farkındaydı. Saatin tik takları kulaklarını dolduruyordu.

"Anneciğim ben sıkıldım."

Annesi kızına doğru keskin bir bakış attı.

"Sus ve izlemeye devam et."

"Ama anne..."

Anne kelimelerinin üzerine bastırarak konuştu.

"Sus dedim sana ve izle."  Eliyle kızının başını televizyona çevirdi.

Küçük kız istemese de annesine itaat etti ancak içerisinde tanımlayamadığı bir kıpırtı ve anlam verememe vardı. Neden televizyon izliyorlardı? Üstelik bunlar her gün izledikleri şeylerdi.

Kızın gözleri yavaşça perdeleri kapalı olan pencereye kaydı. İçindeki kıpırtı arttı. Yavaşça ayağa kalktı ve minik adımlarla pencereye yaklaştı. Saatin tik takları arka planda kalarak yerini çocuk gülüşlerine bıraktı. Küçük kız perdenin ortasına geldi ve iki yanında tutarak onları yavaşça kenarlara itti. Pencereden gelen bembeyaz, parlak ışık kızın gözlerini kısmasına neden oldu. Kız yüzünde kocaman bir gülümsemeyle parlaklığa bakarken bir anda çocuk sesleri kesildi ve yerini saatin tik taklarıyla birlikte gelen gür bir sese bıraktı. Bu ses yavaş yavaş arka plandan çıkıp kızın dünyası olmaya başladı.

Küçük kız oturduğu koltukta pencereye bakan yüzünde bir tebessüm varken anne ve babası onu fark etmişti.

"Kızım!" diye bağırdı baba.

"Kime diyoruz biz? Hey, televizyon izlemiyor musun sen?"

Kız bir anda irkildi. Yanında oturan ondan iki yaş büyük ağabeyi hafifçe sırıtıyordu. Gözlerini anne ve babasına çevirdiğinde kendisine neden endişeyle baktıklarını anlayamamıştı.

Ağabeyinin sırıtışı genişledi. "Yine hayal kuruyor bu."

Annesi oğlunun traşlı kafasına hafif bir şaplak attı. "Nasıl söz öyle düzgün konuş!"

"Kızım iyi misin?" diye sordu baba.

Küçük kız hafifçe başını salladı.

Baba, oğluna kızgın bir şekilde baktı.

"Ağzına kötü kötü sözler alma. Hayal kurmak da neymiş? Şu koltuğa oturduğumuzda herkes televizyon izleyecek, anlaşıldı mı? Konuşmak yok. Hayal kurmak yok. Yalnızca televizyonu izleyeceğiz. Nereden çıktı şimdi bu sohbet, hayal. Kendinize gelin."

Baba sözlerini söylerken anne gözlerini boşluğa dikmiş bir vaziyette onaylayarak başını sallıyordu.

"Hadi izlemeye devam edelim. Kimse kimsenin huzurunu bozmasın ve herkes sussun. Ailece vakit geçiriyoruz."

Herkes yeniden koltuğa yerleşirken baba kısık sesle söylenmeye devam ediyordu. "Hayal kurmakmış. Ne günlere kaldık."

Küçük kız ailesini hayal kırıklığına uğrattığı için üzülmüştü. Televizyona her zamankinden daha fazla odaklanmak için hazırlanmıştı. Ancak gözleri yeniden pencereye kayarken hafifçe gülümsedi.

ETİKETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin