Devrim

48 9 0
                                    

Küçük kız serin havada yıkılmış veya yıkılmak üzere olan binaların arasından geçip mahallesinde uzakta kalan son ağaçların olduğu alana gitti. Kendi mahallesindekiler iki sene önce gri bir yığın için kesilmişlerdi. Konuştuğu o ağaçların artık var olmadığı bir güne uyandığında bir yakınını kaybetmişçesine tüm gün ağlamıştı. Ancak sonra burayı keşfetmişti. Bunları da kaybetmek istemiyordu.

Kalın gövdeli ağaçlardan birine yaslanmış onunla konuşuyordu. O da kalan son yapraklarını hışırdatarak veya dallarını oynatarak onu dinlediğini belli ediyordu.

"İyi ki varsın ağaç. Ne derdim varsa hepsini sana anlatıyorum ve sen bir kere bile beni dinlemezlik etmedin. Dün babam bana vurdu. İlk defa. Gerçekten çok kırdı beni. Ama annem yine gönlümü almayı başardı. Bana mavi bir pastel boya verdi. Boyalarım o kadar azaldı ki çok dikkatli kullanmaya çalışıyorum. Annem de gereksiz eşyalar dükkanından o kalemi eski bir dostu sayesinde alabiliyor. Bir gün yakalanacak diye ben de çok korkuyorum. Umarım annem hep iyi olur. Ama babama her şey olsun. Beni çok kırdı." Eli ağaca gitti. Hafifçe okşamaya başladı. "Sen çok iyisin. Sana da bir şey olmasın. Kendimi bildim bileli sana koştuğum için kusuruma bakma. Ben seni çok seviyorum. Sen de beni hep sev olur mu? Senin başına bir şey gelmesine izin vermeyeceğim."

Sevgi dolu bakışlarla ağacı izlemeye devam ederken bir ses duydu. Başını sesin geldiği yöne çevirdiğinde Burak'ı gördü.

"Ne yapıyorsun sen burada?" diye sordu Burak.

"Hayret. Benimle konuşabiliyorsun."

Burak etrafına baktı. "Öğretmenin o anda bize baktığının farkındaydım. O yüzden kaçtım."

"Çok korkaksın."

"Sen de çok aptalsın." dedi Burak. "Düşünmeden hareket edemezsin. Onlara benzemeye başladın."

Kız sinirlendi ve Burak'ı iterek yere düşmesine sebep oldu. "Kapat çeneni. Ben onlara benzemedim."

"O zaman onlar gibi davranmayı kes."

Burak düştüğü yerden kıza baktı. Kız pişman olmuştu. Böyle yaparak bir yere varılamayacağını biliyordu. Burak'a elini uzattı.

"Özür dilerim."

Burak bir süre kendisine uzatılan ele baktıktan sonra teklifi kabul etti. Üzerini silkeledi.

"Ben de özür dilerim." Ağaca baktı. "Niçin buradasın? Seni hep burada görüyorum."

"Beni mi takip ediyorsun?" diye sordu kız.

"Ne alakası var?"

"Burası ne evinin ne de okulun yolu üzerinde."

"Belki ben de burayı seviyorumdur. Doğayı sahiplenemezsin. Ayrıca küçük bir kız gibi davranmayı kes. Senden hoşlandığım falan yok." dedi Burak.

Kız gülümsedi. "Ben, benden hoşlandığını söylememiştim." Burak'a manalı bir bakış attı.

Burak hafifçe başını önüne eğdi. Konuyu değiştirmeye çalıştı. "Soruma cevap vermedin. Niçin hep buradasın?"

Kız ağaca baktı. "Ağaçları seviyorum. Onlarla konuşmak iyi geliyor."

"Peki korkmuyor musun?"

"Neden korkayım ki?" diye sordu kız.

Burak etrafındaki ıssızlığı gösterdi. "Bir gün seni böyle bir yere gömmelerinden. Biliyorsun, tek başına dolaşmak yasak."

"Merak etme. Oldukça hızlıyımdır. Birkaç etiketleme polisini atlatabilirim."

Burak bir süre sustu. Bir itirafta bulunmak istiyordu ancak yaptığı şeyin doğru olup olmadığına karar veremiyordu. Yanlış da olsa söylemeye karar verdi.

"Ben... Ben korkuyorum. Keşke senin kadar güçlü olabilseydim. Salağın tekiyim."

Kız yavaşça Burak'a yaklaştı. Elini onun omuzuna koyup koymamakta kararsız bir şekilde kaldı. "Hayır, lütfen öyle düşünme. Onların seni dönüştürmelerine izin verme. Sen salak falan değilsin." Kızın sesi bir anda neşeyle doldu. Gözleri parladı. "Üstelik gerçekten istersen benim kadar cesur olabilirsin. Yalnızca istemen yeterli."

Burak eğdiği başını meraklı gözlerle kaldırdı ve kıza baktı. "Nasıl yani?"

"Annem bazen bana sessizce masallar anlatıyor. Eskiden her mahallede park varmış ve yaz günlerinde çocuklar gece yarısına kadar saklambaç adından bir oyun oynarlarmış. O kadar çok çocuk kahkahası çıkarmış ki bazı evlerin o sıcak yaz gecesinde penceresi kapatılırmış. Kitaplar varmış. Bir sürü şey anlatırlarmış." Kız kollarını iki yana açarak etrafı gösterdi. "Şu an bu küçük ağaçlık alanın yerinde kocaman geniş ağaçlar olurmuş ve insanlar hafta sonu piknik yaparlarmış. İnsanlar telefon kullanırmış ve bunlarla her zaman birbirini arar, haberleşirlermiş. Komşuluk diye bir şey varmış."

Burak şaşırmıştı. "Vay be. Annem bana hiç masal anlatmıyor."

"Anlamadın mı? Bunlar masal değil. Bunlar gerçek. Yalnızca bizim dönemimize ait değiller. Anlatırken annemi görmelisin. Öyle dalıp gidiyor ki. Sanki tekrar o anları yaşıyor. İşte ben de bunu istiyorum. Eski zamana dönmek istiyorum. Devrim yaratmak istiyorum."

Burak hızla kıza yaklaştı ve elini kızın ağzına kapattı. Şaşkınlıktan mavi gözleri kocaman açılmıştı. "Tut şu dilini biraz. Bir duyan olacak. Sen delirmişsin."

"Yaşadığımız şu dünyaya baksana. Bizi akıllılar yönetiyor da ne oluyor? Bence biraz deliliğe ihtiyacımız var."

Burak, inanamayan gözlerle kıza baktı. "Sen cesur falan değilsin. Aptalın tekisin. Ne yapmayı planlıyorsun ki? İzin vermezler."

"İzin alınarak devrim mi yapılır? Ne yapacağımı bilmiyorum ancak öyle bir zaman gelecek ki ben ya da başka birisi bu devrimi başlatacak ve sokaklar isyan kelimeleriyle dolacak. İnsanlar artık görmeye başlayacaklar. Hatırlamaya başlayacaklar. Biz bu hayata ait değiliz." Sesini sakinleştirmeye çalıştı. Bu fikri dile getirmesi damarlarındaki kanın akışını hızlandırmış, iliklerine kadar hissetmişti. Bir itirafta bulundu. "Ben çocuk sahibi olmak istiyorum. Ama böyle bir dünya da değil. Atalarımız bizim için savaşmamışlar ancak ben torunlarımın benim arkamdan bunu söylemelerine izin vermeyeceğim. Her ne olursa olsun ben bu savaşta varım. Benim asıl merak ettiğim sen bu savaşta hangi saftasın?"

Burak oldukça kararsız ve korku içerisindeydi. Cevabının ne olacağını bilmiyordu. Bugüne kadar hep aklını kullanmıştı. Çünkü ona böyle öğretilmişti. Şimdi karşısında duran küçük kıza bakınca onun gibi olmak istedi. Yüreğini, kalbini dinleyecekti bu sefer. Yavaşça elini ağacın gövdesine koydu ve kıza baktı. Kız da aynı şekilde elini ağaca koydu. Boşta kalan elleri birbirini buldu.

Kız yüzünde büyük bir umutla ağaca bakıyordu. Hissedebiliyordu. Büyük şeyler olacaktı. Ancak tuttuğu elin sahibinin yüzünden bir tereddüt geçti. Ne yazık ki küçük kız bu tereddütü fark edememişti.


ETİKETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin