Soğuk Alev

26 13 10
                                    

Tekrar günaydın Clay.

Sana da günaydın iç ses bey.

Ne oldu, mutlu muyuz bugün?

Evet, biraz sonuçta kızla uyuya kaldık ve o hala uyuyor.

Bir şey yapmadın demi lan!

Lan yok ne yapayım bende uyuyordum zaten.

Ya bir insan uyurken bile güzel olabilir mi arkadaş çok güzel lan!

Yavaştan uyanmaya başladı.

“Günaydın Amelia!”

“Sana da günaydın, biz burada uyuya mı kaldık ya?”

“Evet, biraz.”

“O nasıl oldu ya?” Dedi ve güldü Allah’ım bitiyorum o gülüşe.

Clay kendini çok kaptırıyorsun. Uyuya kalmalar, gülmeler filan çok kaptırma kendini.

Ne yapabilirim çok güzel be!

“Hadi sana bir şey göstereyim.”

“Göster bakalım.”

Mutfağa doğru yöneldim. Hava atma sırası bendeydi. O da arkamdan geldi. Geçen gün yaptığım gibi ocağın yanına gittim ve hareketimi yaptım. Parmaklarımı şaklattım ve ocağı yaktım.

“Nasıl ama?”

“Şu ana kadar çok fazla ateş kontrolcüsü gördüm ama senin kadar yaratıcısını görmedim. Takdir ediyor ve yemek yapmaya başlıyorum.”

“Ben de sana yardım edeyim.”
Birlikte yemek yapmaya başladık. Aslında ben malzemeleri veriyordum o da yemeği yapıyordu.

Cidden güzel kokmaya başlamıştı burası, boş ver yemekhaneyi Clay burası yeter sana.

Ve sonunda yemek hazırdı. Cidden bu olanlar gerçek miydi? Çünkü çok güzeldi ve gerçek olması için dua ediyordum. Gerçek olmalı!

“Ee yemeği beğendin mi?”

“Beğenmez miyim! Çok güzel olmuş.” Lan sen yapacaksın da ben beğenmeyeceğim yok ya?

Masayı topladıktan sonra odadan çıktık. O sınıfına gitti bende kendi sınıfıma. Dün yaşananlardan sonra galiba ben bu kıza âşık oldum.

Demiştim ben sana, ne oldu bak gördün mü?

İç sesime aldırmadan ateş dersliğine doğru yola koyuldum. Yolda Peter’a rastladım.

“Selam Clay, nasıl gidiyor?”

“Selam Peter, şimdilik iyi sayılır parmağımı şaklatarak ateş çıkarabiliyorum!”

“Vay, yaratıcıymışsın. Sevdim.”
Tabii ki seveceksin lan ben yaptım sonuçta. O da dediğim hareketi denedi ve haliyle yapabildi. Adam Ateş lideri hafife almamak lazım.

“Ben şimdi kendi dersliğime gidiyorum sende kendi dersliğine git ve bu sefer bir şeyleri yakmamaya çalış olur mu?”

“Tamam denerim ama sonuçta benim elementim ateş, yani yakıyorum bebeğim!”

Bunu demek zorunda mıydın? Cidden yani ne gerek vardı?
Tutamadım kendimi ne yapayım.

“Tamam o zaman yakmaya devam et.” Deyip kahkaha atarak uzaklaştı. (Burayı yazarken evde dayanamayıp kahkaha attığım doğrudur sdhfghf)

Ateş dersliğine girdim. Bu sefer herkes ateş topu yapmayı öğrenmiş, birbirlerine atar gibi yapıyorlardı. Hala bu ateşe bu sınıf nasıl dayanıyor diye merak ediyorum ama neyse. Ben de arkadaki yerime geçip elimle yaptığım küçük alevleri seyrediyordum. Bu element işi gittikçe zevkli gelmeye başladı.
Ben ve geri kalan herkes oyun oynarken içeriye hoca girdi.

“Günaydın çocuklar, oturabilirsiniz.”
Herkes oturduktan sonra konuşmaya devam etti.

“Bugünkü dersimize fazla oyalanmadan geçeceğiz. Öncelikle ateş elementi ile yapılabilecekler çok fazla ve hayal gücünüz ile birleşirse daha da fazla olabilir. Bugün öğreteceğim konu silahlar ile ilgili olacak.”

Bunları dedikten sonra kollarından alevler çıkmaya başladı ve bu alevler yavaş yavaş şekil aldı. Bir süre sonra bunun bir kılıç ve bir kalkan olduğunu anladım.

“Şimdi sizden istediğim benim yaptığım şekilde bir silah düşünmeniz. Aklınıza gelebilecek her şey olabilir. Sonuçta ateşten olacağı için her alet güçlü olacaktır.”
Boğazını temizleyip konuşmaya devam etti.

“İlk önce bir alet hayal edin. Ve içinizdeki alevin yavaş yavaş ona dönüştüğünü hissedin. Bir süre sonra o alev bütün olacak ve kendi silahınıza kavuşmuş olacaksınız. Bu tür silahlar kendinizi korumakta oldukça yardımcı olabilir.”

Benim aklıma hemen küçükken oynadığım yoyolar (tam ismini bilmiyorum o yüzden yoyo yazdım) geldi. Ateşli bir yoyom bile vardı. Kafamda hemen o yoyoyu canlandırdım. Yine o his, içimdeki bir şeylerin dışarıya çıkmak istediğini hissedebiliyordum.

Alevler yavaş yavaş şekil alp yoyoya dönüşüyordu. Ama benim gözlerim hala kapalıydı. Gözlerimi açtığımda elimde yoyo vardı fakat çalışıyor muydu? Bu sefer yaptığıma şaşırmadım çünkü artık her şey normal geliyordu.

Eski günlerdeki gibi sallamaya başladım. Hatırladığım birkaç hareket vardı, onları denedim. Cidden iyi çalışıyordu. Alevin ellerimi yakmaması da ilginçti. Eskiden alimi ateşe yaklaştırdığımda acıyordu fakat şu an bir şey hissetmiyordum. Etrafıma bakındım. Çoğu hocanın yaptığı gibi kılıçlar ve kalkanlar yapmış hatta onlarla kapışıyorlardı. Ama aralarında bir tane vardı, onun yaptığı çok hoşuma gitmişti. Ateşten bir zincir yapmıştı. En iyi yanı da zinciri sallayıp vücuduna yerleştiriyordu.

O an bende eksik kalamam dedim ve salladım benimkini. Yanlarına jilet tarzı bıçaklar yerleştirmeye karar verdim. Bu hali daha güzeldi. Oynarken zil çaldı ve biz de dışarı çıktık. İkinci derse kalmak istemedim ve hava dersliğine girdim.

Hava sınıfında olanlar pek farklı değildi fakat ben yokken galiba hava topu yapmayı öğrenmişlerdi. Çok zor olmasa gerek. Ben de denemeliyim! Tabii ki benim aklıma daha havalı bir şey geldi. İlk defa iki elementi aynı anda kullanacaktım. İlk önce alev topu yaptım, diğer elimle de topa hava vermeye başladım.
--~~--
Buradaki alev multideki gibi normal alev gibi yakmıyor, aksine donduruyor.
--~~--
Topun rengi yavaş yavaş mavi olmaya başladı. Oğlum çok havalı lan! Tabii benden başka ateş kontrolcüsü yoktu sınıfta, en havalı benim!

Bunları yaparken hoca girdi. Hemen alevi söndürdüm. Şu ateşi içime çekmek cidden iyi hissettiriyordu. Sanki damarlarım yavaş yavaş doluyormuş da içime tekrar pompalıyorlar gibi. Güzel his!

“Merhaba çocuklar, oturabilirsiniz.” Herkes oturunca devam etti.

“Bugün sizlere hortum yapmayı öğreteceğim.”
Bu hoca cidden garip, hiçbir şey demeden olaya giriyor.

“Yapmanız gereken şey basit. Size bir iki ders önce gösterdiğim zıplama hareketindeki gibi havayı etrafınızda toplayın ve bu sefer yönlendirin. Kolay değil mi?”

Çok!

Ben o kadar büyük bir hortum yapmak istemedim, zaten küçük bir sınıfta ne kadar büyük bir hortum yapılabilir ki?
İlk seferdeki gibi havayı içimde hissettim. Çok zor olmadı. Ama zor yanı yönlendirmekti. Minik bir hortum yaptım ki benim hortum hortumdan çok minik bir boruya benziyordu ama neyse. Hortuma bakarken ileri gittiğini düşündüm ve gitti!

Cidden bu kadar kolay mıydı?
Biraz büyütmek istedim ve zorlandığımı hissettim ama bu güzel hissettiriyordu o yüzden durmadım. Devam ettikçe hortum büyümüyordu fakat hisler güçleniyordu. Neden hortumum büyümüyor diye düşünürken.
Ne? Burnum! Kanıyor!
--~~--
Bu bölüm de bu kadardı. Bundan sonra bir ara bölüm gelecek. Çok uzun olmayacak fakat hikâyenin ne yöne gittiğini anlamanız için bu gerekiyor. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere!

S FactorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin